Ünlü diş hekimi Sam ve eşi 50. evlilik yıldönümlerini kutluyorlardı. Sam birden eşine bir soru sordu:
-"Sevgilim, bu elli yıl içinde beni hiç aldattın mı?"
-"O da nerden çıktı?" diye sinirlendi eşi, "cevabı öğrenmek istemezsin herhalde" dedi.
-"İsterim" dedi Sam. "Lütfen anlat."
-"Madem öğrenmek istiyorsun, evet, seni üç kez aldattım" diye cevap verdi eşi.
-"Kimlerdi bunlar?" diye sordu Sam.
-"İlki" diye anlatmaya başladı eşi "hani sen 30 yaşındaydın ve kendi kliniğini kurmak istiyordun da hiçbir banka sana kredi açmıyordu. Sonra bir banka müdürü eve geldi; hiçbir şey sormadan tüm kâğıtları imzaladı ve sen en modern aletlerle kliniğini açabildin..."
-"Canım benim. Benim için kendini feda ettin demek. Benim sevgili karıcığım" dedi Sam. "Peki ikincisi?"
-Hani 50 yaşında kalp krizi geçirmiştin ya, kritik bir by-pass ameliyatı olman gerekiyordu, hiçbir doktor o cesareti gösteremiyordu. Her an ölebilirdin. Dr. Halery onca yoldan kalktı geldi, ameliyatını yaptı. Sen hayata döndün" dedi eşi.
-"Ah benim sevgili karım. Hayatımı kurtarmak için kendini bir kez daha feda ettin, öyle mi? Peki üçüncü aldatışın?"
-"Hatırlıyor musun, yıllar önce diş hekimleri odası başkanı olmak istemiştin de 247 oy eksikti...
Adamın birisinin arabasının lastiği tam akıl hastanesinin önünde patlar. Adam arabanın lastiğini söker. Ama lastikten söktüğü 4 bijon yuvarlanıp yağmur mazgalının içerisine düşer. Adam bakar mazgaldaki bijonlar görünmüyor bile, çaresiz oturup düşünmeye başlar. Olayı başından beri gören bir deli parmaklıkların arkasından adama derki :
- Arkadaşım sen ne yapıyorsun orada öyle?
- Sorma bilader, lastik patladı. Tam değiştirecektim bijonlar mazgala düştü.
- Düşündüğün şeye bak. Ondan kolay ne var. Bütün lastiklerden birer bijon çıkar. Lastiğe tak. Hepsinde 3 bijon olur. Seni lastikçiye kadar idare eder.
- Adama çok mantıklı gelir, hemen delinin dediğini yapar. Giderkende deliye der ki :
- Senin ne işin var bu akıl hastanesinde. Deli cevap verir :
- Biz burada delilikten yatıyoruz, salaklıktan değil
Okula yeni bir din öğretmeni atanmış. Sınıfa girince kendini tanıttıktan sonra,
“Ben de sizleri yavaş yavaş tanımalıyım artık, mesela oğlum senin adın nedir?” diye sormuş.
Öğrenci : Fatih hocam.
Hoca: hadi Fatih, bir Fatiha oku da dinleyelim..
öğrenci güzelce okumuş Fatiha’yı.
Hoca: Kızım, senin adın nedir?
Öğrenci: Kevser hocam.
Hoca: Hadi kızım, sen de bir Kevser suresi oku da dinleyelim.
Bu öğrenci de okumuş. Hoca yürürken köşeye sinmiş bir öğrenci görmüş.
Hoca: Oğlum, senin adın nedir?
Öğrenci: Hocam, benim adım Yasin. Ama arkadaşlar bana kısaca Sübhaneke derler…
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.
Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 metre kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı: Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
Fizikçi: Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
Jeolog: Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.
Matematikçi: Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Antropolog: Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar.
Adam cevap verir: - Boru yetmedi!
Adamın biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş.
Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüş minik köpek. Etrafına bakmış, yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.
Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş;
-Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş leopar.
Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak bundan sonra leopardan kurtulabileceğini düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.
Leopar kopeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna “Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım” demiş.
Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş. “Şimdi ne yapacağım” diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine şöyle demiş;
'Bu aptal maymun da nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!'
Temel nişanlısı Fadime'yi gezdirmek için arabasına bindirir.
Vitese atarken, eli hafif yollu nişanlısının bacağına değer. Fadime kıpkırmızı kesilir..
Bir süre sonra evlenirler ve balayına çıkarlar.
Bodrum'da otelin önüne gelince Temel kontağı kapatır El frenini çekerken, eli yine Fadime'nin bacağına değer. Fadime yine kızarır ve Temel'e;
"Ula artuk evlenduk, daha ileri gidebilursun" der..
Temel arabayı çalıştırır ve Kuşadası'na doğru yola koyulurlar.
Şu anda 4 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 4 misafir)