Bilinen en geniş açılı tanımı yapacak olursak insan mikrobiyotası, insan vücudunda yaşayan ve insan hücresi olmayan bakteri, mantar, virus ve protozoo ailesinin toplamıdır diyebiliriz. Araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu insan mikrobiyota sayısı, insandaki hücre sayısının 10 katıdır. Farklı bir şekilde söylemek gerekirse insan vücudundaki hücrelerin sadece onda biri insana aittir. Sadece bağırsaklarda var olduğu bilinen 100 trilyon canlı bakteri bulunmaktadır. Mikrobiyotalar vücutta kendi üreme özelliklerine uygun her yerde yaşabilirler ve en bilinen uygun ortam ise intestinal sistemdir(bağırsak kanalı). Bağırsak mikrobiyotası incelendiğinde dışkının yaklaşık %60 kadarının bakterilerden oluştuğu şaşırtıcı bir gerçektir. Bağırsaklar bakterilerin konaklanmasına uygun nemli ve besleyici bir ortamdır. ” Firmicutes, bacteroidetes, actinobacteria ve proteobacteria bakterileri intestinal mikrobiyotanın en yoğun kolonizerli bakteri türleridir.”

Ortak görüşe göre mikrobiyotanın insan vücudunda ilk oluşumu gebeliğin yaklaşık 34. haftasındaki mekonyum(anne karnında oluşan ilk dışkı) ile gerçekleştiğidir. Doğumla beraber vajinal kanaldaki mikroorganizmalara temas ederek tanışan bebek mikrobiyatasının ilk aşamalarını oluşturmaktadır. Bebek cildi ilk mikroorganizmalarla tanışan bölgedir. Yapısal formlarını zaman içinde değiştirerek vücudun farklı bölgelerinde koloniler halinde yaşar ve ürerler. En sık kolonizeleşen bölgeler deri, oral mukoza, farenks, mide, bağırsaklar, anal ve genital bölgedir. 1000’nin üzerindeki farklı tür mikrobiyotanın sağlıksız olanları terminolojik olarak “disbiyozis” adını almaktadır ve bunun için alınan önlemlerin başında probiyotik(yoğurt, kefir gibi) kullanımı gelmektedir. Sağlıklı mikrobiyotanın tam tanımlaması yönünde araştırmalar devam etmektedir.

Farklılık göstererek hastalık belirtileri ortaya çıkarmış mikrobiyotaların neden olduğu kolon kanserleri, allerjik hastalıklar, irretabl bağırsak sendromu, çölyak hastalığı, obezite ve diyabet tipleri gibi patalojiler için araştırmalar devam etmektedir. Bakterilerin son toksik ürünlerindeki artışlar hastalık için yeterli bir neden olabilmektedir. İnsan vücudu tüm bu mikrobiyota sistemi için kendine bir immun sistem(bağışıklık sistemi) geliştirmiştir. İmmun sistem tam olarak vücutta patojenler arasında dengeyi sağlamakla görevlidirler. Sağlıklı mikrobiyotaların sayısındaki artış, bulundukları bölge değişimleri ve genetik özelliklerinin değişimi normal vücut florası olarak adlandırılan bu fırsatçı grubun patolojik etkiler ortaya çıkarmasına neden olurlar. Örnek vermek gerekirse kadınlarda normal vajina pH’nın alkalene dönüşmesi buradaki bakterilerin üremesi için uygun ortam oluşturarak enfeksiyona neden olurlar. Ya da dışkı ile temas etmiş eller aracılığı ile beslenmenin gerçekleşmesi sonrası intestinal floranın bozularak diyare(ishal) oluşumu. intestinal kanalda hastalık belirtisi göstermeyen bakterinin mide içeriğine girmesi ile ishal oluşumu mikrobiyotanın yer değiştirmesi ile gerçekleşir.

AIDS gibi hastalıklarda vücudun immun sistemi çöktüğü için kişinin enfeksiyona yatkın hale gelmesi bu sebepledir. Aynı durum kemoterapi alan onkolojik bireylerin immun sistemlerindeki zayıflama ile de ortaya çıkmaktadır.

Kısa bir süre öncesine kadar mikrobiyota tanımı yerine flora tanımı kullanılmakta idi. Flora tanımı ise günlük hayata, en çok el yüzeylerini etkileyen antibakteriyel sabunlar ile girmişti. Antibakteriyel sabunların sık kullanımı el yüzeyinde yaşayan, doğal flora sistemini bozarak egzamalara neden olmaktadır. Sık el yıkayanlardaki ve obsesif kompulsif olan bazı kadınların ellerinde ki deri çatlamaları ve egzamalar bozulmuş floranın sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.

MİKROBİYOTA VE ÇOCUK

Şehirleşen yaşam ile çocukların allerjik hastalıklarının artması arasındaki bağlantılı herkesçe bilinen bir gerçektir. Çocuklar daha fazla hijyenik ortamlara ve daha az çevresel patojenlere maruz bırakılarak, mikroorganizmalarla temasının azaltılması ile sağlıklı mikrobiyota gelişimleri engellenmektedir. Ayrıca çocukluk çağında sık antibiyotik kullanımı intestinal floranın bozulmasına ve takiben inatçı ishallere neden olabilmektedir. İntestinal mikrobiyotanın çocuklarda bozulma sebeplerinin başında geniş spektrumlu antibiyotik tedavilerinin yoğun kullanımı gelmektedir. Diğer bir sorun ise mikrobiyotanın zamanla direnç kazanarak antibiyotiklere karşı patojen özelliklerini kaybetmemeleridir.