Alemi Gayb ve Alemi Şehâdet Nedir?

Gayb âlemi, şehâdet alemi; yani görünmeyen ve görülen âlem. Kurân-ı Kerîm'e göre varlıklar, ikiye ayrılır:

  1. Görülemeyen, idrâk edilemeyen varlıklar gayb âlemini teşkil ederler.
  2. Görülen, idrâk edilen varlıklar ise, şehâdet âlemini meydana getirirler.

Mânevî varlıklar, gayb âlemindendir. Mâneviyat erbâbına göre dış; yani şehâdet âlemi, bir görüntüden ibarettir. Asıl hakikât, görülmeyen gayb âlemidir. Görülen âlem, hakikâtin kendisi değil, sadece onun bir tecellîsidir. Bütün mükevvenât, bu iki sınıfa ayrılmıştır. Yani beş duyudan gizli kalan gayb âlemi ile beş duyudan herhangi biriyle varlığı idrâk edilebilen âlem. Nitekim Kurân-ı Kerîm'de, “O öyle Allah'tır ki, ondan başka ilah yoktur; görülmeyeni ve görüleni (gizli ve aşikar olan her şeyi) bilendir.” (Sure-i Haşr, 22) buyrulmuştur.

İnsanoğlunun ilim kaynakları sınırlı olduğu için, ilmi de sınırlıdır. İnsanlar sadece akıl ve duyu organlarıyla hakikatin bilgisine ulaşamazlar. Bu bakımdan akıl ve duyu organlarının yanında, mutlak ilim sahibi Cenâb-ı Hâlık-ı zül-Celâl'in peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği ilimlere muhtaçtır. Fakat peygamberler de, Allah'ın kendilerine verdiği ilmin tamamını değil, sadece onun insanlara bildirmesini istediklerini bize aktarırlar.


İnsanlar, gaybı bilmediği gibi; cinler de gaybı bilemez. Ne var ki cinler, latif-rûhânî varlıklar olduğundan, görünmeden her yere girip çıkabilirler. Çok süratli hareket imkanına sahiptirler, tayy-i mekan edebilirler. O bakımdan, insanlar için nisbi-izafi gayb olan bazı şeylerin, onlar tarafından bilinmesi mümkün olabilir.

Nitekim Kurân-ı Kerîm'de, “And olsun ki biz, (dünyaya) en yakın semayı kandillerle süsledik-donattık ve onları şeytanlar için atılacak taşlar yaptık. (Atılan bu taşlar, meleklerden sır çalmaya gelen şeytanları öldürür ya da sakatlar.) Ve o şeytanlara çılgın alevli ateş azabı hazırladık.” (Sure-i Mülk, 5) buyrularak, cinlerin, semâdaki bazı gayb haberlerini almak için göğe çıktıklarında yıldızlarla taşlanarak kovuldukları beyan olunmuştur.

Hâsıl-ı kelâm, her şeyi bilmek, Allah'a mahsustur. Beşer, ancak, onun bildirdiği kadarını bilebilir. İnsanoğlu, ilim sahasında ne kadar ilerlerse ilerlesin, bildikleri, bilmediklerinin yanında yer küreye nispetle zerre, deryaya nispetle bir damla bile olmaz. O bakımdan herhangi bir şey, insana nispetle gayb olabilir. Ama Allah’a nispetle hiçbir şey gayb olmaz. Çünkü onun ilmi her şeyi ihata eder ve hiçbir şey ondan gizli kalamaz. Mümine düşen de, gayba yakînî olarak iman etmektir