Niyet kelimesinin manası sözlükte; kast, yani bir işe girişmek demektir.
Şer’î manası ise; Allah’ın rızasını isteyerek, Allah’ın emrini yerine getirmek için, kalbin yapılacak işe yönelmesidir. Burada görüldüğü üzere niyetin şer’î olabilmesi için:

1- Allah’ın rızasının istenmesi,
2- Allah’ın emrinin yerine getirilmesi
gerekmektedir.

İhlâs kelimesinin sözlük manası; arıtma, saflaştırma, ayırma, katışığını giderme demektir.

Şer’î manası ise; ferdin, ibadet ve itaatinde Cenâb-ı Hakk’ın emir, istek ve ihsanlarının dışında her şeye karşı kapanmasıdır.

Amellerden sevap kazanabilmek için niyetin şart olduğu hususunda âlimler ittifak etmiştir.Niyetin mahalli kalptir. Dille yapılan niyet kalbe ulaşmadıkça işin neticesinden dünyalık fayda alınsa bile ahiret açısından hiçbir fayda elde edilemeyecektir. Niyetin Allah rızası olması için de kalbi her daim zikirle temiz tutmalıdır.

İslam, niyeti, ibadet ve muamelatta temel kabul etmiş, ceza ve mükâfat için şart kılmıştır. Yine ihlâs da amelin kabul şartlarından bir şarttır. Zira Allah Teâlâ amellerden yalnızca kendisine has kılınanı kabul eder. İhlâs bir kalp amelidir ve Allah da kalplerin değişim ve temayüllerine göre insana değer verir.

Gizli ve açık tüm işlerde, sözlerde ve hallerde iyi niyet ve ihlâs korunduğu takdirde Allah’ın ’dosdoğru din’ tarifine daha çok yaklaşılır. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:’Onlara sadece dini O’na has kıl(ıp batılları bırak)anlar olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolundu. İşte dosdoğru din budur.’

Bu ayette asıl dikkat edilmesi gereken kısım ’dini Allah’a has kılarak -ihlâsla- kulluk etmek’le emrolunmalarıdır. Bu ayetin muhatapları Yahudi ve Hıristiyanlardır. Onlar Allah’a tapmayı bırakıp haham ve rahiplere taptılar. ’Ehlikitap, Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı rabler edindiler. Oysaki hepsine de tek ilaha kulluk etmekten başka bir şey emredilmemişti.’ayeti bunun açık delillerinden biridir. Ümmet-i Muhammed olarak bize düşen geçmiş ümmetlerin bu yanlışlarından ders alıp tüm işlerimizde niyetimizi Allah’ın rızası yapabilmek olmalıdır.

Niyet dinimizde çok mühim bir yer tutar. Bazı ameller vardır, görünüşte dünyalıktır, ama niyetle ahiretlik olur. Bazı ameller de vardır ki ahiret için yapılır; ama niyetin yanlışlığı yüzünden Cenâb-ı Hakk’ın katında makbul olmaz, reddedilir. Bunun içindir ki Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:’Ameller, niyete göredir. Her bir kimseye niyet ettiği şey vardır. Şu halde her kimin hicreti Allah’a ve Rasûlü’ne yönelik olursa, onun hicreti Allah’a ve Rasûlü’nedir. Her kimin de hicreti, elde edeceği bir dünya (metaı) veya evleneceği bir kadın için olursa artık onun hicreti de hicret ettiği (hicret etmesine sebep olan) şeyedir.’

Hangi amel olursa olsun ihlâsla olmalıdır. Eğer niyet ihlâslı değilse, çalışıp niyeti ihlâslı yapmalıdır. Bunun da en kolay ve güzel yolu zikirdir. Çünkü insan ne kadar çok zikrederse Allah’ı o kadar hatırlar. Dolayısıyla yaptığı her işte aklında Allah olur. Binaenaleyh iki kişi aynı ameli yapar da biri makbul diğeri merdut olur. Çünkü biri ihlâsı bilir, ihlâs ile niyetini halis kılar. Diğeri ise ameli yaparken Allah’tan gafildir. Onun içindir ki evde Allah için kılınan namaz gösteriş için camiye gidip cemaatle kılınan namazdan efdaldir.

Bu durumu bize en güzel bir şekilde ifade eden Peygamberimiz (s.a.v.) kıyamet gününde yaşanacak şöyle bir hadiseyi anlatmıştır:’Kıyamet günü, üzerinde hüküm verilecek insanların ilki (şu üç kimsedir ki bunların ilki); şehit edilen bir adamdır. Bu (kişi) getirilir, (Allah) ona nimetlerini tarif ed(ip bildir)ir. (O da) onları tanır. ’Bu (nimet)ler hususunda ne yaptın?’ buyurur. (Adam): ’Senin uğrunda savaştım. Nihayet şehit edildim!’ der. (Allah): ’Yalan söyledin! Fakat sen, (senin için:) ’cesur’ denilsin diye savaştın. Gerçekten (bu) denildi de!’ buyurur. Sonra onun hakkında emredilir ve yüz üstü sü*rüklenir, nihayet cehenneme atılır.

Ve (yine üzerinde hüküm verilecek insanlardan biri de;) ilmi öğrenip onu öğreten ve Kur’ân okuyan bir adamdır. Bu (kişi) getirilir, (Allah) ona nimetlerini tarif ed(ip bildir)ir. (O da) onları tanır. ’Bu (nimet)ler hususunda ne yaptın?’ buyurur. (Adam): ’İlim öğrendim ve onu öğrettim. Senin rızan için Kur’ân okudum!’ der. (Allah): ’Yalan söyledin! Fakat sen, ilmi (senin için:) ’âlim’ denilsin diye öğrendin. Kur’ân’ı da (senin için:) ’kârî (okuyucu)’ denilsin diye okudun. Gerçekten (bu) denildi de!’ buyurur. Sonra onun hakkında emredilir ve yüz üstü sü*rüklenir, nihayet cehenneme atılır.

Ve (yine üzerinde hüküm verilecek insanların biri de;) Allah’ın (maişet hususunda) kendisine genişlik verdiği ve kendisine mal çeşitlerinin hepsinden verdiği adamdır. Bu (kişi) getirilir, (Allah) ona nimetlerini tarif ed(ip bildir)ir. (O da) onları tanır. ’Bu (nimet)ler hususunda ne yaptın?’ buyurur. (Adam): ’Uğrunda mal sarf edilmesini sevdiğin hiç bir yol bırakmadım. Mutlaka o (yol)da senin için infak ettim!’ der. (Allah): ’Yalan söyledin! Fakat sen, (senin için:) ’o cömerttir’ denilsin diye (bunu) yaptın. Gerçekten (bu) denildi de!’ buyurur. Sonra onun hakkında emredilir ve yüz üstü sü*rüklenir, nihayet cehenneme atılır.’

Bu kişilerin hallerinin niye böyle olduğu sorulacak olursa, bu amelleri yapmayan zaten yapmadı. Fakat bu kişiler Allah için deyip kendilerini sadık gösterdiler. Ama Allah için yapmadılar. Dolayısıyla bunlar diğerlerinden önce cehenneme gider. Binaenaleyh Rabbimiz:’Allah, elbette doğru olanları da yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.’ buyuruyor.

Bazı insanlar mahşerde amel defterini görünce: ’Yâ Rabbi, bu kitap benim değildir, burada hac var, ben hac yapmadım.’ der. Ona cevaben: ’Hayır senindir, sen hacılar giderken: ’Benim de param olsaydı hacca giderdim.’ dedin. Paran olsaydı gerçekten de giderdin. Bu sebeple sana hac yazıldı.’ denir. Bu nedenle Rasûlullah (s.a.v.): ’Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden daha hayırlıdır. Mümin bir amel işlediği zaman kalbinde bir nur parlar.’buyurmuştur.

Hacca gidip de kalbi gafil olanın sevap alamamasına karşın gitmediği halde samimiyetle gitmeyi arzu edenin kabul edilmiş bir hac sevabı alması bunun güzel bir örneğidir. Bu nedenle ihlâs çok mühimdir. Bu hadisi referans alarak hiç amel yapmadan: ’İş kalptedir. Benim kalbim temiz.’ diyenlerin bu sözü boştur. Çünkü hadisin manası, imkân bulamayanın imkânı bulduğunda amel edeceğine kalben niyet etmesidir ki gerçekten de o ameli yapacaktır.

Ayrıca Efendimiz (s.a.v.) bir hadislerinde:’Akıllı kişi, nefsini (Allah’a karşı) hesaba çeken (ya da Allah’a köle yapan) ve ölümden sonraki (hayat) için (salih) amel işleyen kimsedir. (Kusurlu,) aciz kişi ise, nefsini (boş) hevasına (arzusu*na) uyduran (yani nefsini masiyetten alıkoymayan) ve (sonra da) Allah’tan (mağfiret) temenni eden kimsedir.’buyurarak boş temennilerle, kuruntularla, amel etmeden cennete gidilemeyeceğini haber vermiştir.

Yine bir ayet-i kerimede şöyle buyrulur:’Onların ne etleri ne de kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız ulaşır.’ Bu ayette bahsi geçen konu kurbandır. Allah Teâlâ kurban kesilmesinin kendi zatına bir fayda getirmediğini bildirerek bu emrindeki amacının kulların hangisinin bu ibadeti Allah için yapacağını ortaya çıkarmak olduğunu belirtir. Bu nedenle mizahî bir yaklaşımla: ’Hak için kurban, küp için kavurma’ denmiştir. Dolayısıyla kurban ibadetindeki niyet; et yemek yerine et yedirmek, kan akıtmak yerine Allah için bir canlıyı kurban etmek olmalıdır.

Hz. Mevlana’nın: ’Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’ sözü konumuza güzel bir örnektir. Ya niyetimizi halis hale getiriceğiz ya da yapmış olduğumuz davranışlarımızı niyetimize göre şekillendireceğiz.