İSAİBRANİCE ADI: Yeşua (Kurtuluş), Yehoşua (Tanrı kurtarıcıdır.)
Filistinli bir Yahudi olan İsa Hristiyanlık dininin kurucusudur. Hristiyanlara göre, 24 peygamberden sonuncusudur. Gerçi Hristiyanlar İsa'yı bir peygamber olarak değil, Tanrı'nın silüeti, nefesi olarak kabul ederler. Hristiyanlar tarafından Tanrı’nın oğlu ve insanlığın kurtarıcısı (Mesih) olarak da kabul edilir. Müslümanlara göre 25 peygamberden 24'ncüsüdür. Ayrıca yine Müslümanlara göre, Hz. Muhammed’den sonra en büyük peygamberdir ve Müslümanlık ortaya çıkmadan önce onun dini hak din olarak kabul edilir. Tarihçiler ne kadar yanlış hesaplandığını söylese de bugün kullanılan Miladi Takvim’in başlangıcı İsa’nın doğumuyla başlar. Ancak tarihçiler M.Ö. 4. ya da 6. yılda doğduğunu söylemektedir.
İsa'nın annesi Meryem, çocuk yaşta Jozef (Yusuf) adında bir marangozun evine sığınmıştır. Daha sonra onunla nişanlanmıştır. Nişanlıyken Cebrail, Meryem’e Tanrı’nın buyruğu ile bir çocuğu olacağını, Musevilerin kurtarıcısı olacağını bildirmiştir. Bunun üzerine Melekler Meryem'e oğluna 'Tanrı’nın yardımcısı' anlamına gelen İsa (İesus) adını koymasını söylemişlerdir.
Henüz nişanlıyken Meryem’le Yusuf vergilerini ödemek için (İsrail) Nazareth’ten (Filistin) Beytullahm’a gittiler. Bu arada, İsa’nın doğumuna da az bir zaman kalmıştır. Beytullahm şehrinde kalacak yerleri olmadığı için geceyi Kudüs yakınlarındaki bir ahırda geçirdiler. Böylece İsa 25 Aralık gecesi bu ahırda dünyaya geldi.
Yeni bir peygamber doğduğunu duyan Musevilerin başı Yehuda Kralı Herod kendisine rakip çıkmasından korkarak yeni doğan tüm çocukların öldürülmesini emretti. Bu emri duyan Yusuf, Meryem ile İsa’yı alarak kısa bir süre için Mısır’a kaçtı. Bu yüzden, İsa’nın çocukluğu hakkında az şey bilinmektedir. İsa Yahudi kurallarına göre 8 günlükken, Yerushalayim'de (Kudüs'te) sünnet edilmiştir. Çocukluğunu Nazareth (Nasıra) kentinde geçirmiş olması 'Nasıralı İsa' olarak anılmasına sebep olmuştur. Çocuk yaştayken çok bilgiliydi ve zekasıyla herkesi şaşırtırdı.
İsa Yahudi okulunda okudu ve din eğitiminin etkisi altında kaldı. Kişiliği ve iyilikseverliği ile çevresinde saygı duyulan biriydi. Gençlik yıllarını marangozluk yaparak geçirdiği söyleniyor. Aslında 30 yaşına kadar tam olarak nerede olduğu ve ne yaptığı bilinmiyor. 30 yaşında küçük bir balıkçı kasabası olan Kfar Nahum (Capernaum) köyüne yerleşti. Burada bir sinagogda hahamlık (din adamlığı) yaparak fikirlerini yaydı. Bu sırada etrafında kendisine inanan veya merak edip konuşmalarını dinlemeye koşan bir Yahudi topluluğu oluştu. İsa, düşünceleriyle Musa ve diğer peygamberlerin öğretilerini yıkmakla alâkası bulunmadığını, aksine onların düşüncelerini pekiştirmek için Tanrı tarafından gönderildiğini ileri sürerek güven sağlıyor, insanların kardeş oldukları görüşüne dayanan evrensel bir düşünceyi dile getiriyordu. Ayrıca hastalara şifa vermesi, sakatları iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi ve Kana'da yapılan bir ziyafette suları şaraba dönüştürmesi gibi insanüstü mucizelerini halka gösteriyordu. Bu şekilde büyük bir kitleyi etrafında toplamıştı. On iki havarisi de bu sırada oluşmuştur.
O yıllarda Romalılar Suriye'den sonra Filistin topraklarını ele geçirmiş, işgal altında tutuyordu. İsa'nın şöhreti arttıkça sevenleri olduğu kadar düşmanları da oluşmuştu. Kimi onun bir kurtarıcı olduğunu düşünüyordu, kimi de Musevi devletini yeniden kurmak için Romalılara karşı bir ihtilal hazırlayacağını düşünüyordu. İsa her defasında insanların ancak sevgi yoluyla birbirlerine bağlanabileceğini söylüyordu. Sevmek için eşitlik şarttı. Zenginlikle insanların eşitlikten ve dolayısıyla Tanrı'dan uzaklaştığını, bu yüzden fakirlerin Tanrı'ya daha yakın olduğunu belirtti. İsa'nın verdiği bu mesajlar din adamlarını (haham örgütünü) rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlık sebebiyle onu Roma otoritelerine şikayet ettiler. Havarilerinden biri onu yakalamak isteyen Roma makamlarına para karşılığı ihbar etti ve böylece tutuklanıp mahkemeye çıkarıldı. Aslında onu suçlayacak net bir delil ya da şahit bulunamamıştı. Hakim ona "Sen Tanrı'nın oğlu musun?" sorusunu yönelttiğinde, "Evet" cevabını verince, suçu sabitlenmiş oldu. Halkı örgütlemek ve kışkırtmak suçuyla ölüm cezasına çarptırıldı. O yıllarda ölüm cezası çarmıha gerilerek uygulanıyordu. Yine infaz sistemine göre haçın baş tarafına o kişinin kimliği yazılıyordu. İsa'nın gerildiği haçın tepesine "iesus Nazarenus Rex iudeaorum" (Yahudilerin Kralı Nasıralı İsa) yazılmıştı. Bu cümle tüm kiliselerde bulunur. İsa halkın önünde çarmıha gerildi ve idam edildi. Daha sonra onu ihbar eden havarisi de pişmanlık duyarak kendini bir ağaca astı ve intihar etti. Bu ağaç, utancından kıpkırmızı kesildi. Böylece erguvan ağacı ortaya çıktı.
Özetle, İsa, Yahudi doğmuş, Musevi dinine göre sünnet olmuş, Musevi bayramlarını kutlamış, Museviliğe bağlı yaşamıştır. İsa, öğretilerinde Tora'yı (Tevrat’ı) ortadan kaldırmadığını, tam tersine kusursuz hale getirdiğini ileri sürdü. Bu husus, İsa’nın ayrı bir dinin kurucusu olmadığını gösteriyor. Böylece, İsa’nın Musevi dinine yeni yorumlar getiren reformcu bir haham olduğunu söyleyebiliriz.
İsa konuşmalarında insanoğlunun Adem'den gelen ilk günahını ortadan kaldıracak tek Kurtarıcı (Mesih) olduğunu vurguladı. Sonunda çarmıhta ölerek bu kurtarma eylemini gerçekleştirdi. Bütün insanların günahı için kendini feda etti. İsa'yı bir mezara koydular. üçüncü gün ölümden dirildi. Böylece İsa'nın sağladığı kurtuluşun gerçek olduğu kanıtlandı.
İncil'de şöyle yazar: "İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın onu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen kurtulacaksın (Romalılar 10:9)."
Bu ayetin anlamı şudur: "Eğer İsa'nın sizin günahlarınız için öldüğüne ve size sonsuz yaşam vermek üzere ölümden dirildiğine inanırsanız ve İsa'yı yaşamınızın efendisi, her şeyin üzerindeki en üstün yetkili olarak kabul ederseniz onun sağladığı kurtuluşa kavuşabilirsiniz."
"İsa yakında tekrar gelerek yeryüzünde yaşayan halkına sağladığı kurtuluşu her yönüyle gerçekleştirecektir. Bu nedenle Hristiyanlar İsa'nın bütün buyruklarına uyarak yaşar ve onun tekrar gelişini dört gözle beklerler."
İsa hiç evlenmemiştir. Buna kanıt olarak "Eğer evli olsaydı, çarmıha gerilirken orada eşi de bulunurdu. Halbuki orada yakını olarak sadece annesi ve üvey kardeşleri vardı. Evli olsaydı ve eşi orada olmasaydı, son sözlerinde eşini ya da çocuklarını birilerine emanet ederdi." savı gösterilir.
HRİSTİYANLIĞIN ORTAYA ÇIKIŞI
Hristiyanlığın nasıl ortaya çıktığını açıklamadan önce, Pavlus'un kim olduğunu tanımlamak gerekir. Tarsus'da doğmuştur. Pavlus’un yaşadığı zamanda Tarsus Roma’nın Suriye Kilikyası'nın (Ermeni Krallığı'nın) başkentiydi. Roma’nın vergilerinden muaf olan, zengin, ayrıcalıklı ve okullarıyla ün salmış bir kentti. Pavlus, diğer adıyla Saul Yahudi bir din adamıydı. Önceleri Hristiyanlara eziyet edip, Yahudiliği yaymaya çalışmış, daha sonra İsa'dan etkilenmiş ve on iki havariye katılmıştır. Zamanın en büyük ilâhiyatçısı olarak tanımlanan Pavlus Hristiyanlığın kurucusudur. Modern bilginlere göre, günümüz Hristiyanlığı, İsa'nın getirdiği nizamdan çok, Pavlus'un yorumlarından ibarettir. Hatta denilebilir ki, sonraki yüzyıllarda insanlar dini inançlarını İncillerden çok, onun yorumlarına dayandırdılar. Pavlus'un telkinleri, Allah'ı değil, İsa Mesih'i ağırlık merkezi olarak almıştır. Ona göre İsa, sâdece bir insan değil, Tanrı'nın kudretiyle diriltilen bir kimse idi. Buna göre teslis (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) inancını da Hristiyanlığa sokan kişidir.
Özetle, İsa Hristiyanlık dinini net bir şekilde kurmamıştır. Ölümünün ardından öğretilerinden etkilenenler (on iki havarisinden biri olan) Aziz Petrus’ün ruhani yönetiminde (Filistin) Galile’de bir araya geldiler. Fakat bu topluluk Roma otoriteleri tarafından Antakya’ya sürüldü. Antakyalı putperestler İsa’nın öğretilerini benimseyen bu topluluğa Hristiyan (Mesih'e bağlı) adını verdiler ve bu adlandırma sürüp gitti. Museviliğin reformu olarak başlayan hareket daha sonra Hristiyanlık adı altında yeni bir dine dönüşmüştür. Bu yeni dinin oluşumunda en büyük rolü Aziz Pavlus ve Petrus almıştır. Kudüs Yahudileri ve Romalılar bu yeni dinin yayılmaması için ellerinden geleni yaptılar ama çağın içinde bulunduğu bunalım ve karışıklık bu yeni dinin benimsenmesi ve yayılmasını kolaylaştırdı. Dolayısıyla engellemeler hiçbir işe yaramadı. Yahudiler arasında birçok kişi din değiştirdi. Bunun iki nedeni vardı aslında: Biri Yahudiliğin zorunlu olarak yapılan ayin ve ibadetlerine karşı, Hristiyanlığın sadeliği ve insanların özgür iradelerine bırakılmış olması, bir diğer sebep de ekonomik güçlükler ve insanlar arasında eşitsizliğe karşın, halkın aradığı adaleti Hıristiyanlık’ta bulacağına inanmasıydı. Hristiyanlık zamanla Roma İmparatorluğu içinde de benimsendi. İspanya, Afrika, Yunanistan, Makedonya ve Balkan devletlerini içine alan bir yayılma ile dünyada en çok benimsenmiş din haline geldi.
Aziz Pavlus’un ölümünden yüzyıl sonra Hristiyanlığın kutsal yazıları bir kitapta toplandı ve böylece İncil meydana gelmiş oldu. İncil İsa'nın dört havarisi (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) tarafından kaleme alınmıştır. İsa’nın yaşamını, öğretilerini, ölümünü ve dirilişini anlatır.
Hristiyanlığın kutsal kitabı Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere iki kitaptan oluşur. Eski Ahit Tora (Tevrat) ve Zebur'u içine alır. Yeni Ahit’in ilk dört bölümü İncil’dir. Sonraki bölümlerin çoğu İsa’nın öğrencilerinin (elçilerinin) kiliselere yazdığı mektuplardan oluşur. Sonraki yüzyıllarda bu dört İncilden başka İnciller de yazılmıştır. Hristiyan din adamlarınca kabul edilen dört İncil'e (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) "kanonik İnciller" denir. Bu dört İncil'in dışında kalan İncillere ise "apokrif İnciller" denir. Burada hangi İncil'in kanonik (dört havari tarafından yazıldığı), hangi İncil'in apokrif (başkaları tarafından yazıldığı) olduğu meselesi ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle, İnciller ayırt edilememiştir. Bu yüzden M.S. 397 yılında bir kurul tarafından tüm İnciller incelenmiş ve birbirine benzeyen dört İncil üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Matta, Markos ve Luka'nınkiler, gerek verdikleri bilgi, gerekse üslup açısından birbirini andırır. Bunlara "Sinoptik İnciller" denir. Yuhanna'nın İncil'i, bu üç İncil'den biraz farklıdır.
Hristiyanlar için insanlığın temel sorunu günahtır. Günahkâr insan kutsal Tanrı ile ilişki kuramaz. Günah insana ölüm getirir ve herkes bu ölümü hak etmektedir. Dünyada yaşamış tek günahsız kişi olan İsa ise insanların günahlarını bağışlatan bir kurban olarak çarmıhta ölmüştür. Tanrı bu kurbanı kabul ederek, İsa'yı ölümden diriltmiştir. Eğer bir insan İsa'nın ölümü ve dirilişine ve bu gerçeklerin onun yaşamındaki etkilerine iman ederse (güvenirse) günahlarından ve sonuçlarından kurtulacaktır. İsa'nın ölümü günahları bağışlatan bir kefaret niteliğindedir.
İncil’e göre, İsa insanoğlunun Adem'den gelen ilk günahını ortadan kaldıracak tek Kurtarıcıdır (Mesihtir). İsa'dan sonra birçok sahte peygamberin olacağı konusunda uyarılar mevcuttur. Bu yüzden Hristiyanlar Hz. Muhammed'e ve İslam dinine inanmazlar.
Öte yandan Müslümanlar Barnabas İncil'ine göre yorum yapıp, Muhammed'in İncil'de müjdelendiğini iddia ederler.
Hristiyanlar İsa'nın ölümüyle ilgili Yahudileri sorumlu tutarlar. Yahudiler İsa'ya zulüm ettikleri için çok büyük günah işlemişlerdir. Bu yüzden ülkelerini kaybettiler ve ülke ülke gezmeye mahkum edilmişlerdir. Tarih sahnesinde Hristiyanlar sayısız Yahudi’ye işkence etti ve katletti. Papalar 19. yüzyılın sonlarına dek Yahudileri aşağılayıcı fermanları üretmeyi sürdürdüler. 1994’te Papa Yahudilerin İsa’nın ölümünden sorumlu oldukları fikrinin yanlışlığını içeren bir mesaj yayınladı. Bununla beraber günümüzde tüm Hıristiyan ülkelerde hala antisemitik (Yahudi karşıtlığı) tutumlar devam etmektedir.
Hristiyanlığın kutsal günü Pazar'dır.
HAÇLI SEFERLERİ
1096 -1272 yılları arasında, Avrupalı Katolik Hristiyanların, Papa'nın talebi ve çeşitli vaatleri üzerine, genellikle Müslümanların elindeki Orta Doğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri akınların bütünüdür.
NEDEN İSA'NIN DOĞDUĞU TARİH MİLAT OLARAK KABUL EDİLİR?
Milat, 'veladet' (doğum) sözcüğünden gelen Arapça kökenli bir sözcüktür. Tarih hesaplamalarında İsa’nın doğduğu gün olarak kabul edilir.
Hz. İsa’nın doğumunun milat kabul edilmesi fikrini ortaya atan kişi, Hz. İsa’dan 500 yıl sonra doğan Denys le Petit adlı Romalı bir papazdır. Nasıl ki Müslümanlar hicri takvimin başlangıcı olarak Hz. Muhammed'in hicretini esas almışlarsa, mîlâdî takvimde de başlangıç İsa'nın doğum yılıdır.
Gerçi tarihçilere ve Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’in verdiği bilgilere göre, Hz. İsa’nın milat kabul edilen tarihte doğmadığı kesindir.
GÜNAH ÇIKARMA
Günah çıkarma kelimesinin İngilizcesi "confess a sin"dir. "confess" "itiraf etmek" ve "sin" kelimesi de "günah" anlamına gelir. Nedense bu kelime Türkçeye "günah çıkarmak" olarak geçmiştir. Genellikle filmlerde şahit olduğumuz bu durum gerçekte de bir günah çıkarma değildir. Kişi işlediği günahlarla ilgili papaza itirafta bulunur ve pişmanlık duygusunu iletir. Bu adet Müslümanlıkta tövbe etme şeklindedir. Aslında kişi papaza itiraf ederken tövbe etmiş olur. Papaz burada şahit konumundadır. Hiçbir filmde bu adetten sonra papazın, konuştuğu kişiye "Tamam; günahların bağışlandı." şeklinde dediğini görmemişsinizidir. Kişi konuşur ve papaz "Tanrı günahlarını affetsin." der.
NOEL
Latincede "doğum" anlamına gelir. 25 Aralık'ta İsa'nın doğduğu gün kutlanır. Genellikle bu adet yıl başı kutlamasıyla bir tutulup karıştırılır. Halbuki yıl başı kutlaması apayrı bir gelenektir. Yıl başı kutlaması sadece Hristiyanlara özgü bir kutlama değildir. Baharın başlangıcı olarak kutlanan yıl başı M.Ö. 4000'li yıllarda Babillere kadar dayanan bir gelenektir.
VAFTİZ ETMEK
Hristiyanlığın şartı sayılan yedi merasimden biridir. Vaftiz Ortodokslarda suya girmekten, Katoliklerde üzerine su serpmekten ibarettir. Bir çocuğu vaftize hazırlayan, tören sırasında onu kucağında tutarak yanında bulunan iki önemli kişiye 'vaftiz annesi' ve 'vaftiz babası' denir. Hz. Adem'le Havva'dan intikal eden ilk (aslî) günahtan arındırılması ve kişinin yeni bir kimliğe bürünerek Allah'ın krallığına katılması anlamlarına gelir. Başka bir deyişle, vaftiz edilen kişi Mesih İsa ile birleşmek istediğini ifade eder. Vaftiz edilen bebeğe papaz ismini söyler ve bebeğin ismi de koyulmuş olur. Müslümanlıkta da bu tür adetler vardır. Ezan okunduktan sonra bebeğin kulağına ismi üç defa söylenmesi gibi…