Çalgıların türleri, tarihi, yapım biçimleri gibi konuları inceleyen bilim dalına da Organoloji denir.

Çalgı yapımı, bazı bilim alanlarını yakından ilgilendiren bir teknolojidir. Akustik bilimi ve sanat tarihi bu yan dallar arasındadır. Çalgıların kullanımları ve tarih içinden gelerek aldıkları yeni biçimler, sosyolojik araştırmaların kapsamındadır. Arkeolojik araştırmalar ise çalgıların 5000 yıl önce kullanıldığını göstermektedir. Çalgı biliminin temeli 20. yüzyıl başlarında atılmıştır. Çalgılarda bulunan parçaların adlandırılarak uluslar arası birer terim haline gelmesi de bu yakın döneme rastlar. Müzik yazarı ve çalgı yapımcısı
Victor-Charles Mahillon, çalgı bilim alanında önderlik eden bir uzmandır. Doğal olarak bu alanda derinleşebilmek için, akustikçilerin ve müzikologların katkılarına ihtiyaç duyulmuştur. Çalgıların bilimsel olarak sınıflandırılmasını ve adlandırılmasını 16. yüzyılda Sebastian Virdung ve Martin Agricola ile 17. yüzyılda Michael Praetorius ve Rahip Marin Mersenne’nin (1588 – 1648) gerçekleştirdikleri söylenebilir


VURMALI ÇALGILAR


Batı dillerinde genellikle “percussion” ailesi olarak adlandırılır.Dilimizde “vurma çalgılar” da denmektedir.


Vurmalılar ailesi, tarihin en eski çalgılarının önemli bir bölümünü içerir.Bu çalgıların en ilkelleri bile çağdaş orkestraların
vurmalıları arasında yer almaktadır. Bunlar,müziğin yalnızca ritm, renk ve dinamik gücüne katgıda bulunmakla kalmazlar, aynı zamanda müziğin melodik ve armonik öğelerine de katkıda bulunurlar.


Vurmalı çalgılar iki ana dala ayrılır: Perdesi belirli olmayan ve tek ses verenler ile belirli sesleri perdeli olarak olarak
çıkarabilenler. Birinci grupta trampet, dümbelek, davul, kastanyet, kaynana zırıltısı, kamçı vb. vardır.İkinci gruba
girenler vibrafon, ksilofon, marimba vb.’dir.


Timpani ise akord edilebilme üstünlüğüyle davuldan ayrılır. Timpaniciler bu çalgının az ya da çok gerilebilen derileri üzerinde değişik sesler elde edebilirler.
Vurmalılarda birden fazla notanın olağan bir biçimde icra edilişi, Beethoven ile başlar. Aynı yıllarda, crescando ve decrescendo gibi özelliklerden esinlenerek timpani ve benzeri davulların sesini ayarlamak çabaları görülmüştür. Beethoven’den sonra timpaninin kullanılması, kendine özgü ve gelişkin bir sanat biçimine dönüşmüştür.
XIX. yüzyılın ortalarına doğru, orkestrasyon tekniğinde devrim sayılabilecek yenilikler gerçekleşmiştir.Vurmalıların kullanımı, bu devrimin önemli bir parçasıdır.


Timpani:




Madeni büyük
bir çanağın üstüne geçirilen deriden oluşur.Deri, gerginliğine göre belirli bir
notayla uyum içindedir.XIX.yüzyılın başlarından beri timpani mekanik olarak
akord edilebilmektedir. Günümüzdeki yaygın uygulama, tek müzikçinin kullandığı üç
timpanidir. Bu çalgının başlıca işlevi, belirli bir notanın tekrarı ve arkasından gelen gümbürtüyle müziği vurgulamaktır.


Glockenspiel:

İki küçük
tokmakla bir dizi çelik levhaya vurarak çalınır.Haendel ve Mozart, bazı
bestelerinde bu çalgıya yer vermişlerdir.
Çağdaş bir
akrabası tubofondur.Bunda, levha yerine borular vardır. Klavyelidir. Rezonansın
yarattığı seslerden yararlanır. Vibrafon da bu
ailedendir.


Çelesta:


Glockenspiel
gibi, çelik plakalardan oluşur.Ancak bu plakalar tahta rezonatörlere
tutturulmuştur.Klavya aracılığıyla çalınan bir dizi çekiçleri vardır.1880’ de
icad edilen bu çalgıyı ilk kez Çaykovski “Fındıkıran” da kullanmıştır.Dolgun ve
kalıcı bir ses rengi vardır.


“Side-Drum”



ya da “Snare-Drum” silindir biçimindeki küçük davul.Bir yüzeyinde snare denen
teller vardır.Bu sayede takırtı sağlanır.İki değnekle çalınır.Dilenen notalar
elde edilemez.Gümbürtü ve başka efektlere uygunluğundan ötürü, özellikle askeri
müzikte kullanılır.
Tenor Davul, Bas Davul:
Tenor davulun snare telleri yoktur.


Çelik Üçgen (Triangle):


Üçgen biçiminde bükülmüş çelik bir çubuktur.Metal çubukla
vurularak çalınır.


Simbal (Cymbal):

Bakır alışımlı iki yuvarlak levhadan oluşur.Ayak
mekanizmasıyla, ya da elle levhaların birbirine çarptırılmasıyla
çalınır.İstenirse levhalar birbirine değdirilip titretilir.Davul sopasıyla da
çalınabilir.Orkestralarda yer alır.


Gong:


Sini gibi
büyük ve ağır bir metal levhadır.Genellikle keçeden bir tokmakla
çalınır.


Kaynana Zırıltısı (Rattle):


Beethoven ve R.Strauss tarafından da
kullanılmıştır.Çağdaş yapıtlarda sıkça yer
alır.


Def:

Dar bir
kasnağınyalnızca bir yanına deri gererek yapılmıştır.Elle çalınır.Zilli ve
zilsiz olarak kullanılır.Bazı yörelerde “tef” adı
verilir.


Bendir:



Zilsiz büyük
deflere denir.Özellikle dini müzikte
kullanılır.


Kudüm:

Büyük bakır taslara deve derisi gerilerek yapılan bir çalgıdır.İki kaptan biri ince, diğeri
kalın ses çıkartır.Daha çok dini müzikte kullanılır.İki ayrı kaptan ses
çıkarmak üzere yapılmış iki ayrı küçük tokmağı
vardır.


Zil:

Dövme bakırdan yapılır.Kenarları daire şeklindedir.Ortasından geçirilen lastiklerle
parmaklara takılarak çalınır.Bazı yörelerde “parmak zih” de
denilmektedir.


YAYLI ÇALGILAR

Renkli heyecan ifadesi, bu yaylı çalgılar ailesinin başlıca özelliklerindendir.Bu
özelliği bakımından orkestranın çekirdeğini
oluştururlar.


Keman :



“1.Keman”, “2.Keman” gibi adlandırmalar, bu çalgının
orkestra içindeki görevlerinden ötürü kullanılır. Keman, Orta Do’ nun altındaki
Sol’ dan dört oktav yukarıdaki Sol’a kadar ses çıkarır ve bu sınır içinde çok
süratlı ve duygulu geçitler yapmak yeteneğindedir. Özellikle soloya
uygundur. Orkestradaki kemanların yapılışlarında hiçbir fark yoktur. Ancak
yazılan eser bakımından ayrı görevler yaptıkları için birinci ve ikinci keman
diye ayrılırlar.
Çene altıyla omuz arasına sıkıştırılarak çalınır. 35 ile
36 cm. arasında değişen bir gövdesi vardır. Gövde asıl titreşimi sağlayan bir
üst kapak, bir dip kapak ve her iki kapağı çemberleyen kasnaklardan
oluşur. Yayın daha kolay işleyebilmesi için kapakların orta kısımları
daraltılmıştır. Köprünün
yanlarında (ff) biçiminde delinmiş kulaklar bulunur. Alt ve üst kapaklara
köprünün tel basıncına
direnebilmesi için tonoz biçimi verilmiş ve çevresi tahta kaplama ile
işlenmiştir. Sap, kendisini kuşatan besleme takozlarının içinden çıkar.Bu
takozlar kasnağın üst ucundaki kasnakları da pekiştirir.Sap zarif bir kıvrımla
son bulur.
Keman dört tel üzerine düzenlidir. Tellerin ses düzeni
sırasıyla Sol, Re, La, Mi’ dir.Tellerin bir ucu, gövdenin aşağı kısmında
bulunan telliğe, öteki ucu ise sapın baş tarafındaki burgulara
iliştirilir. Sapları konik olan ve burgu yuvalarına sokulu bulunan bu kulaklar
istenen gerilimin elde edilmesini sağlar. Gerçek bir kemanın yapımı için
birbirine eklenen parça sayısı seksende fazladır. Genellikle 2 cm. kalınlığında
bir çam veya akağaçtan, oyma kalemi ve rende kullanarak biçime sokulur.Keman
yapımındaki en küçük bir eksiklik veya değişiklik, çalgının ses rengini
etkiler.Dış etkilerden korunabilmesi için yapımı tamamlandıktan sonra, alkol,
terebentin içinde eritilmiş veya keten yağında ezilmiş bir zamkla
verniklenir.Bu cilâ önemlidir.En iyi ses rengi olan kaliteli kemanların cilâsı
orijinal bir formüle göre yapılmaktadır.
Kemana
orkestrada 1565’ te St.Riggo ve Corteccia’ nın eserlerinde yer
verilmiştir. Monteverdi 1608’ de “Orfeo” operasına iki keman dahil etmiştir. 1624’
te yazdığı “Tacrede Clorinde” adlı eserinde pizzicato ve tremolo yaptırmak
suretiyle yani etkiler sağlamııştır. Bach, keman sesinin güzelliğini
değerlendirerek önemli besteler yapmıştır: Chaconne’ u ve Sol teli üzerindeki
“Area” sıyla yalnız keman için yazdığı üç sonat ve üç partitası bu
kapsamdadır. Haendel’ in keman için üç sonatı vardır. Mozart keman için
konçertolar yazmıştır. Bunlar arasında en tanınmışları Re, La Majör ve Mi Minör
tonundakilerdir. Keman edebiyatının olağanüstü bir örneği, Beethoven’ in Re
Majör Konçertosu’ dur. Weber, ilk kez 1. kemana iki ayrı parti yazmıştır. Wagner
bu yolu izleyerek kemanlara onbeş ayrı parti yazacak kadar ileri
gitmiştir.
Keman her ne kadar yapısı açısından yüzyıllardır
değişmeyen çalgılar arasında sayılırsa da, bu doğru değildir.Gövde kısmı
uzatılmış, genişletilmiş ve geriye doğru şekillendirilmiştir.Sap kısmı daha
yüksek sesler elde etmek amacıyla uzatılmış, köprü
kısmı yükseltilmiş ve kavisi artırılmış, böylece yayın başka bir tele dokunma
korkusu olmadan bir tele daha fazla güçle bastırılması
sağlanmıştır.
Kemanın en önemli öğelerinden biri yaydır.İlk dönemlerde
kullanılan yaylar bu adı taşıyan silahla aynı biçimdeydi.Daha sonrakiler,
örneğin viyola ailesinde yaylar ise dışbükey eğimli bir çubuk halini
almıştır.Günümüzde kullanılan içbükey eğilimli ve daha uzun yaylar ise,
François Tourte (1747-1835) tarafından yaratılmıştır.Bu yaylarla daha nitelikli
ses elde etmek mümkün olmuştur.
Keman
tekniğinin gelişimi aşamalarla gerçekleşmiştir.Corelli’ nin XVII.yüzyıl sonları
ve XVIII.yüzyıl başlarındaki çok zor sayılan besteleri, teknik açıdan bugün
küçük keman öğrencilerinin çalabileceği kadar kolaydır.İtalya’ nın
yapımcılıktaki ustalığı, doğal olarak keman çalma sanatında uygulama ve kuramsal
bilgilerin geliştirilmesi açısından bu ülkenin öncülüğünü
getirmiştir.
Keman tekniği çok gelişmiş olmasına rağmen, bazı eski
bestelerin çalınması güçtür.Örneğin J.S.Bach’ ın sonatları ve partitaları bu
ustalık isteyen eserler arasındadır.


Viyola:


Kemana
benzeyen ama ondan biraz daha büyük, yaylı bir çalgıdır.Alto ses tonuyla
orkestraya değerli ve gölgemsi bir renk verir.Kemandan 1/7 oranında büyük
olduğu halde, beş ses aşağı akort edilir.Alt perdedeki seslerin bu küçük
çalgıdan çıkabilmesi için, telleri kemana göre daha kalın yapılmıştır.Bu yüzden
viyolanın karakteristik içli sesi oluşur.En kalın teli “kaba Do” dur.Akordu Do,
Sol, Re, La’ dır.
Viyola, kemana oranla ihmal edilen bir çalgı
görünümündedir.Ancak onun için bağımsız bir bölüm yazarak eski önemini
kazandıran besteciler arasında Stamitz başta
gelir.


Viyolonsel:



Kontrbas tarafından desteklenen viyolonsel, melankolik sesiyle yaylı çalgılar grubunun
temel üyesidir.Bazen tenor ve hatta soprano partilerini etkin bir biçimde
çalmakla beraber, daha çok solo pasajlar için kullanılan bir
çalgıdır.Viyolonsel genellikle kemanın etkisini gerçekleştirebilir, ancak keman
kadar çabukluğa uygun değildir.Yaklaşık dört oktavlık ses genişliği
vardır.Viyolonsel de keman gibi “viol” lerden çıkmıştır.En yakın atası, dizler
arasına sıkıştırılarak çalınan “viola da gamba” dır.
Viyolonsel, kemanın kullanımına paralel bir gelişme
gösterir.Üçlü viyolonselcilere örnek olarak, Duport, Romberg, Serbais ve Piatti
gösterilebilir.XX. yüzyılda Pablo Casals, Navarra, Cassado önemli bir yere
sahiptir. Viyolonselin büyük rol oynadığı çok sayıda oda müziği
esri bulunmaktadır.
Bir senfoni orkestrasında 8-10 viyolonsel bulunur.Sayı
bakımından fazla olan kemanlara nüfus ederek onları kapatmadan kişiliklerini
rahatlıkla belirtirler.


Kontrbas:




Keman ailesinin en kalın sesli çalgısıdır.Günümüz kontrbaslarının dört teli vardır ve
bu teller dördüncü telin Mi notasından notasından başlayarak dörtlü aralıklarla
akort edilir.Kontrbasla çalınan partiler, çıkarılan gerçek sesin bir oktav
tizinde olmak koşuluyla Fa anahtarıyla yazılır. Kontrbasın dış görünüşü viol karakterindedir ve bu çalgıdaki gibi arkası düzdür.Meyilli bir omuz kısmı vardır. Violdaki ( C ) delikleri yerine, kemandaki delikleri bulunur.Keman ailesinin öteki üyelerinden farklı olarak daha kuvvetli ve kısa yaylarla çalınır.
Senfoni orkestralarında genellikle kontrbas sayısı
viyolonsel adedinden iki eksiktir.Dört telli kontrbasın kalın Mi’ den orta Do’
nun aşağısındaki Do’ ya kadar ses genişliği
vardır.


ÜFLEMELİ ÇALGILAR

Flüt Ailesi:

Eski çağlardan beri kullanılan bir tahta üflemeli
çalgıdır.Tarih içinde iki ayrı tür olarak görülmektedir:Bunlar uçtan üflenen
flütler, yani flâvta ailesive yandan üflenen flütlerolarak
gruplanabilir.Günümüzde ise orkestrada sadece yandan üflenen flütler
kullanılmaktadır.


Flütün yapısı ince bir silindir biçimindedir.Sağa doğru
yan olarak tutulur ve sesin elde edilmesi için, borunun sol ucuna yakın bir
yerde açılmış olan “ağızlık” adı verilen delik kullanılır.Bu nedenle günümüz
flütünü geçmişteki benzerlerinden ayırt etmek amacıyla “yan flüt” terimi de
kullanılır.Flüt eskiden abanoz gibi dayanıklı ve sert ağaçlardan yapılırdı.Bu
çalgı günümüzde madenseldir.Ancak ses rengi ile çalma tekniği, tahta flütün
niteliklerini taşıdığından, bugün de tahta üflemeli çalgılar içindeki yerini
korumaktadır.


Flütün bölümleri, çalgıcının solundan sağına doğru,
“baş”, “gövde” ve “kuyruk” adlarını taşır.Üflenen hava, “baş” bölümünde bulunan
ağızlığın kenarlarına çarparak boru içindeki hava sütununu titreşime
geçirir.Böylece çalgıdan ses elde edilmiş
olur.
Flütün üzerinde bulunan bir mekanizma ile perdeler, ses
deliklerinin kolaylıkla kapanıp açılabilmesini sağlar.Ses deliklerinin tümü
kapatılıp “kuyruk” bölümünden gövdeye doğru sırayla açılırsa, en kalındaki
sekiz ses ile bunların diyez ve bemolleri elde edilmiş olur.Daha incedeki sesler
yine aynı yerlerden, fakat daha farklı bir üfleme biçimi ve perdelerin
kullanılışındaki bazı değişikliklerle
sağlanır.
Flütün kalın, orta ve ince olmak üzere, üç ayrı ses
bölgesi vardır.Çalgının en tatlı sesleri orta bölgededir.Ses inceldikçe, parlak
ve keskin bir nitelik kazanır.bu çalgı tahta üflemelerin en çevik
olanıdır.Hızlı çalınması gereken sesler, gösterişli ezgiler ile birbirinden
uzakta bulunan notalar çabuk ve kolaylıkla seslendirilebilir.Ayrıca duygulu
melodilerin seslendirilmesinde de özellik taşıyan bu çalgıdır.Bunun dışında
tahta üflemeli çalgıların hep birlikte tınlattıkları geri plandaki ses kümeleri
içinde önemli bir yeri vardır.
Flütün
tarihi eskidir.Geçmiş uygarlıklarda flüt benzeri çalgılara sık rastlanmaktadır.
Rönesans Avrupa’ sında bugün “blok flüt” dediğimiz ve eğitim müziğinde
kullanılan “düz flüt” vardı.Bu çalgının ağızlığı borunun üst ucunda
bulunuyordu.
Bu çalgı on sekizinci yüzyıldan başlayarak Avrupa’ nın
tüm ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır: öyle ki on sekiz ve on dokuzuncu
yüzyılın aile portlerindeki erkeklerin elinde hep flüt
vardır.
Flüt için kullanılan değişik adlar şunlardır: Alman
flütü, Çapraz flüt, Transverse flute, Konser flütü.


Fagot:



Tahta
üflemeli bir çalgıdır.Konik olarak oyulmuş ve ikiye katlanmış bir boru
görünümündedir.Genellikle akça ağaçtan yapılır ve dört parçanın birleşmesinden
oluşur.Bunlar, “kanat”, “çizme”, “bas” ve “kalak” tır.
Fagotun temeli sayılan çizme bölümünde, gövdenin içi
yanyana iki boru biçiminde oyulmuştur.Her iki boru en altta geniş bir yay
çizerek birbirine bağlanır.”Çizme” nin üstüne “kanat” ve “bas” bölümünün en
üstünde, “s” biçiminde madeni ve ince bir boru vardır.Bu borunun üzerine de
çift kamışlı ağızlık takılır.
Fagot, sol
el üstte sağ el altta olmak üzere, yere doğru fakat biraz sağa eğilimli olarak
tutulur ve çalıcının boynuna geçirilen bir askı ile
desteklenir.
Fagotun ses genişliği, üç sekizliden biraz fazladır,
ancak en incedeki sesler orkestrada her zaman kullanılmaz.Çalgının en kalından
başlayan on iki sesi ve bunların diyez ve bemolleri, tümü kapatılan ses
deliklerinin, sıra ile açılması yoluyla elde edilir.Daha sonraki sesler ise,
üfleme ve dudak ayarları ile çıkarılır.
Fagotun atası şalmey ailesinin orta ve kalın sesli çalgılarıdır.Bu gibi çalgılarda,
gövde fazla büyük olduğundan, 16. yüzyılda gövdenin ikiye katlanmasına ve
çalgıyadaha rahat bir çalma olanağı kazandırılmasına gereksinme duyuldu; Fagot
işte böyle bir gereksinme sonunda doğdu.Ancak boruyu ikiye katlama düşüncesini
ilk kez kimin ortaya attığı kesinlikle
bilinmemektedir.
17. yüzyılda çalgı,genel görünümü ve çalınış ilkeleri
yönlerinden, bugünkü biçimine oldukça yaklaşmıştı.Ne var ki, “çizme” yi
oluşturan iki boru, en alttaki bağlantı dışında dışarıya doğru da açı
yapıyordu.Fagot, 1659’da, Fransa’ da, Cambert’ in Pomonne adındaki Opera-Bale’
sinde, orkestrada ilk kez kullanıldı.
19. yüzyılda
flütte görülen Böhm mekanizması, fagotta başarılı olamadı.Günümüzde genellikle
Alman Heckel mekanizması ile Fransız Buffet mekanizması kullanılmaktadır.Heckel
fagotları daha yaygındır.


Klarnet:




Tahta üflemeli bir çalgıdır.Alt kısmı geniş, üst tarafa doğru daralan bir tahta
borudur.Üç kısımda incelenebilir:
1.Bu kısma
huni denir.Obuada olduğu gibi, çalgının en geniş kısmıdır.Orta kısma
girebilecek şekilde sona erer.Böylece ikinci ve üçüncü kısımlar birbirine
eklenmiş olur.Bu kısmın kalın seslerine “şalümo” adı
verilir.
2.Klarnetin mekanizması bakımından en ayrıntılı
kısmıdır.Çalgının en parlak sesleri bu parçadan elde edilir ve bu seslere
“kleron” denir.Üçüncü kısma girebilecek şekilde son
bulur.
3.Bu kısım, obuada olduğu gibi en dar bölüm
değildir.Üçüncü kısımdan sonra ayrıca iki ek kısım daha vardır ve çalgı bu
eklerle son bulur.Ek kısımlardan birincisine “bek” denir.Varil, klarnetin öteki
çalgılarla akort edilmesine yarar.Bek kamışın bir bilezik aracılığıyla kendi
üzerine bağlanmasından sonra, klarnetin sonuncu parçası durumundadır.En tiz
sesler, bu üçüncü bölümde yer almışlardır.
Klarnetin
kamışı tek kanatlıdır.Obua kamışı kadar hassas ve ince bir parçadır.Sürtünme
sonucunda bozulmuş, çatlamış veya kırılmış olan uç taraf, sağlam halindeki
kalitede ses veremez.
Mekanizma 19 perdeden oluşur.Her perdenin bir veya iki,
alttan ve üstten itici bir yayı vardır.Yaylar çelikten yapılmıştır ve levha
halinde veya yuvarlaktır.Perdeler ise birbirine millerle bağlanmıştır,madenden
yapılmışlardır.Mekanizmanın öbürkü kısımları gümüş veya nikeldendir.Ağaç kısmı
ise genellikle abanoz veya sedirden imal
olunur.
Klarnet, en iyi ve tatlı “piyano” yapan bir orkestra
çalgısıdır. Yaylı çalgılarla yarışacak kadar bir hafif sese karşılık, kulak
yırtıcı bir çığlığa varabilecek ölçüde sert bir ses kalitesine
sahiptir.Crescendo ve Diminuendo bakımlarından ise piyano kadar
güvenilirdir.
Klarnetin 1690 yılı dolayında Nürnbergli Johann
Christopher Danner tarafından ilk olarak yapıldığı söylenmektedir.Daha sonra
Viyanalı Statler, İvan Müller ve Klose, 18432 te yaptığı çalgıya Böhm
mekanizmasını koymuştur.
Orkestrada ilk kez 1770’ te
Mozart’ın “Paris Senfonisi” nde girmiştir.Daha sonra hemen bütün besteciler,
klarnetin yüksek ajilitesinden ve derinlemesine inen gizemli ses renginden
yararlanmışlardır.


Ney:


Kamıştan yapılan, yedi delikli ve çeşitli cinsleri olan Türk sanat müziği üflemeli
çalgısı.Ney çalan sanatçıya “neyzen” denir.İlk örneği Sümerlerde görülür.Bu
kavmin “Na” dedikleri çalgı, do, re, mi, fa diyez, sol, la ve si seslerini
çıkarabiliyordu.
Ney dokuz boğumludur.Boğumların çatlamaması için
çevresine gümüş tel sarılır.Deliklerinin altısı üstedir.Üflenen yukarı kısmına
fildişi, veya kemikten yapılan bir parça takılır.Ağız bölümüne takılana
“prazvana”, üflenen bölüme ek olarak konan parçaya ise “paşpare”
denir.
Ney gerek çalgı olarak gerekse Mevlana’nın yüklediği
mecazi anlam bakımından Mevlevilikte önemli bir yer tutar.Mesnevi “Bişnev
ez-ney…inle neyden…”sözleriyle başlar.İlk 18 beyitte önce ney
konuşur.
Efsanevi bir hikâyede neyin tanrısal sırları açıklayan
bir çalgı olduğu belirtilir.Feridüttin-i Attar’ ın Mantıku’t-Tayr’ da anlattığı
bu hikâyeyi, Ömer Ruşeni “Neyname” adlı mesnevisinde ayrıntılarıyla
işlemiştir.


Tulum:


Hava deposu
bulunan bir halk çalgısı.Koyun ya da keçi derisinden yapılır.Hayvanın karnı
yarılmadan çıkarılan derinin tüyleri alınır.Deri yumuşatıldıktan sonra boyun ve
*** kısmı bağlanarak dışa çevrilir.Boyun kısmına oyuk bir ağacın içine
yerleştirilmiş olan yuvarlak bir ayna konur.Aynanın kenarlarına boncuklar
takılır.Ön sağ ayaktan tulum içine hava verilir.Sol ayağa ise ses çıkartan ve
“nâre” denen kısım yerleştirilir.Ses çıkaran bu araca “zizmak” adı
verilir.Zizmaklar kamıştan yapılır.Tulum çalanın parmaklarına göre ayarlanmış
“deden” adlı kamışlara yerleştirilir.Tulumun baş kısmına öküz boynuzu
takılır.Boynuz, sesi kalınlaştırmaya
yarar.
Tulum üflenerek şişirilir ve çalgıcısı tarafından koltuk
altına sıkıştırılır.Koltuk altı sıkıştırıldıkça düdükten geçen hava seslerin
çıkmasını sağlar.
Hava deposu olduğu için tulum, zurna sesine benzeyen
kesintisiz sesler verir.


Tuba:




Bu bakır üflemeli çalgının açık bir tanımını yapmak zordur.Trombon dışında kalan bas
sesli hemen tüm çalgılara bu adın verildiği görülmektedir.Senfoni
orkestralarına sağlam bir bas sesi sağlar.Yapısal özellikleri şu şekildedir:
Geniş, konik bir boru ve huni biçiminde ağız kısmı.


Trombon:

Eski bir geçmişi olan ve günümüz orkestralarında kullanılan bir çalgı.Silindir
biçimindeki borusu ve huniye benzeyen ağız kısmıyla trompeti andırır.Kayarak
işleyen sürgüsüyle trompetten ayrılır.Ses rengi gösterişlidir.Sürgü koluyla
çalınır.Tromboncular bu kolu çekerek ya da iterek, titreşen havanın bulunduğu
boruyu uzatır ya da kısaltır.Böylece değişik yükseklikte sesler elde
edilir.Sürgünün yedi değişik durumu, iki oktavı geçen kromatik bir ses
merdiveni sağlar.
Öteki bakır çalgılar aksine, trombonlar “perde
değiştirici” özellikte değildir.Müzikleri daima normal seslendirme perdelerinde
yazılır.Yüzyıllar öncesinin partisyolarında genellikle değişik boyutlarda üç
trombon yer alırdı ve bunlar için üç ayrı parti kullanılırdı.Günümüz
bestelerinde ise iki farklı büyüklükte ya da hepsi aynı olan üç trombon için iki
ya da sadece tek partinin daha verimli olacağı düşüncesi
egemendir.
Trombonun pistonlu türleri de yapılmıştır.Genellikle üç
pistonlu olan bu trombonlar bazı bandolarda kullanılmaktadır.Ayrıca, normal
sürgülü trombona tek piston eklenmesiyle hem sürgü, hem de piston sisteminin
kullanıldığı birleşik trombonlar
yapılmıştır.
Orkestra içinde trombon soloları birçok bestecinin
yapıtlarında yer alır:Trombonun ilk virtüözü sayılan F.A. Belcke’ nin
(1795-1874) konçertoları ve Ferdinand David’ in bir konçertinosu bu arada
sayılabilir.Mozart’ ın Requiem’ inde uzun bir solo bölüm vardır. Berlioz’ un
Kahramanlık Senfonisi’ nde, geniş ölçüde trombon solosuna dayanan “Funeral
Oration” adlı bölüm hatırlanmalıdır.


Trompet:

Bakır
üflemeli çalgı.Bir ağızlık ve kendi üzerine kıvrılmış silindir biçimindeki
borudan oluşur.Ağız kısmı kâse benzeri konik biçimdedir.Ses rengi parlak ve
çınlayan niteliktedir.Korno gibi trompet de çalma ilkeleri bakımından
aynıdır.Trompetin öteki üflemeli çalgılardan önemli bir farkı, üfleme sırasında
iki ya da üç kez ses düzenlemesi
yapılabilmesidir.
Genelde iki tip trompet vardır:Bir temel notanın armonik
seslerini çıkartan “basit trompet”; kromatik veya pistonlu trompet.İkincisi
XIX.yüzyılın başında Bluhmel ve Stözel tarafından bulunmuş ve basit trompetin
yerini almıştır.
Tüpleri bulunmayan basit trompet, bu çalgının ilkel
türüdür.Perdeyi değiştirmek için boruda tüpler yoktur.Borunu uzunluğuna tekabül
eden perdede sesler üretilebilir.XVII. yüzyıl başında İtalya’ da Montaverdi ve
öteki bestecilerin yapıtlarında kullanılan trompetlerin çoğunluğu re
perdeliydi.Bu tür trompet günümüzde
kullanılmaz.
Trompet yapısından dolayı solo çalgı olarak ve oda
müziğinde az kullanılmıştır.Haendel’in trompetler ve komolar için bir
konçertosu, Leopold Mozart’ın bir trompet konçertosu vardır.Oda müziği
yapıtlarında yer verilmesi ise XIX. Yüzyıl sonlarında ve XX.yüzyılda bestelenen
eserlerde gerçekleşmiştir.Saint-Saens’ in trompet, beş yaylı ve piyano için
yedilisi; d’ Indy’ nin trompet, iki flüt, iki kemen, viyola ve viyolonsel için
süit’ i; Stravinski’ nin flüt, klarnet, iki bason, iki trompet ve iki trombon
için oktet’i; Glozunov’ un trompet, korno ve iki trombon için kuartet’ i bunlar
arasında sayılabilir.


Zurna:
Genellikle erik ağacından oyularak yapılır.Üflenen kısımda bir başlık vardır.Başlık şimşir
ağacındandır, başlığın ucunda ses çıkmasını sağlayan kamış bu7lunur.Türk
folklorunda çok önemli bir yeri olan zurna, davulun ayrılmaz
arkadaşıdır.Büyükten küçüğe doğru üç ayrı boyu vardır:Kaba zurna, zurna, cura
zurna.


Sipsi:
Kartal kemiğinden yapılır.İnce, kıvrık bir sesi vardır.Göller bölgesinin yöresel
çalgısıdır.


Kaval:

Eski çağlardan beri kullanılmakta olan bir üflemeli çalgıdır.Daha çok çoban çalgısı
olarak bilinir.Dilli ve dilsiz olanları vardır.Üst kısmında yedi, arka kısmında
ise tek deliği vardır.Yekparedir.


MIZRAPLI – TEZENELİ ÇALGILAR
Gitar:

Lavta türü bir çalgı.Lavta gibi perdeli bir sapı vardır
ve aynı şekilde parmakla telleri çekilerek çalınır.Lavtadan farklı olarak sırtı
düzdür.Ön yüzü ise kenarlardan içe doğru hafif eğilimlidir.Normal modern
gitarların altı tellidir.Çok eski zamanlardan beri kullanılan, yaygın bir
çalgıdır.Bugünkü gelişimine İtalya ve İspanya’ da ulaşmıştır.Gitarın
İspanyollara özgü bir türü de aristokrat çevrede yaygın olan Vihnela’
dır.
Gitar, XVII. yüzyılda popüler olduktan sonra, İngiltere
ve Amerika ‘ya geçti.1830’ larda bu ülkelerde en popüler çağına
ulaştı.


Bağlama:


Kökeni Orta Asya’ ya dayanan kopuz, bağlama ailesinin atasıdır.Kopuz önceleri su kabağının
üstüne deri gerilerek ve kirişten teller takılarak, daha sonra gövdesi ağaçtan
oyulup üstüne tahta göğüs takılmış, telleri de metal ile çalınmıştır.17.
yüzyıldan itibaren kopuzun adı bağlama olarak söylenmiştir.Bağlama adının sap
üzerindeki perde bağlarından geldiği
sanılmaktadır.
Bağlamanın kısımları: Gövde, göğüs, sap, perde bağları,
teller, burgular, üst eşik, orta eşik ve alt
eşiktir.
Bağlama yurdumuzun her yöresinde kullanılan bir halk
çalgımızdır.Bazı yerlerde “saz” adı ile bağlama ve bağlama ailesindeki diğer
çalgılar kastedilmektedir.
Bağlama ailesi kapsamına
giren halk çalgılarının büyükten küçüğe doğru sıralanışı şu şekildedir: Meydan
sazı, divan sazı, çöğür, bağlama, bozuk, tanbura, cura bağlama, cura, ikitelli
ve bulgarı’ dır.


Meydan Sazı:



30-32 perde vardır.Tel olarak bas ses veren bam telleri
takılır.Bunun içindir ki davudi bir ses verir.Gerek büyük oluşu, gerekse
tellerinin kalın olması nedeniyle çalınması oldukça güçtür.Bunun sonucunda
meydan sazını çalan yok denecek kadar
azalmıştır.


Cura:



Bağlama
ailesinin en küçük çalgısıdır.”Cura”, Kastamonu yöresinde bodur ve küçük
anlamına gelir.üç telli ve dokuz perdelidir.Boyları genellikle 55 cm.
dir.


Ud:



Kısa saplı,
iri gövdeli, telli bir Türk çalgısıdır.Türk sanat müziğindeki yeri ve önemi
büyüktür.Sapında perdeleri bulunmaz.Mızrapla çalınır.Ses genişliği üç buçuk
oktavdır.Ceviz, maun ve gül ağacından
yapılır.


Tanbur:

Uzun saplı,
perdeli bir çalgıdır.Mızrapla çalınır.Üç oktav ses genişliği vardır.Geleneksel
Türk sanat müziği olan tanburun gövdesi ceviz, maun veya gül ağacından
yapılır.


Kanun:

Geleneksel Türk sanat müziği çalgısıdır.İki elin işaret parmağına takılan iki mızrapla
çalınır.Sol yanda bulunan mandallar, seslerin makama göre düzenlenmesini
sağlar.Mızrağı kaplumbağa kabuğundan yapılır.