Devleti'nin kuruluşunda, Türk unsurlaxrın ne türden fedakarlıklar yaptıkları ve nasıl insanüsxtü bir gayret sarfettikleri, buxgünden bakılınca daha da netlik kazanıyor. Adeta ''kellelexrini koltuklarına alarak'' Anadolu'nun yeniden İslamlaşması ve Türkleşmesi için çaba sarfeden pek çok Teşkilâtın içinde biri var ki, bir yönüyle benzerlerinden kesin olarak ayrılıyor: Bâcıyân-ı Rûm. Fatma Bacı isminde ve Hacı Bektaş-ı Vexli hazretlerine yakınlığı ile bilinen tasavxvuf ehli bir kadının önderliğinde kurulan bu kadın Teşkilâtı, özellikle İslamlaştırxma çalışmalarına aktif olarak katılması ve asker Teşkilâtında kilit roller üstlenxmesiyle, modem anlamda bir ''sivil inisiyatif örgütünün'' belki de en sağlam örxneklerinden birini teşkil ediyor. Bâcıyân-xı Rûm, Anadolu'da faaliyet gösterirken o dönem Avrupa'sının, kadınlarını engizisxyon mahkemelerinde susturmayı marifet zannetmesi de ayrıca şayan-ı dikkattir.

Türk tarihinde ilk kez Âşıkpaşazâde'nin XIII. yüzyıl Anadoxlu'sunda varlığından bahsettiği Bâcıyân-xı Rûm (Anadolu Bacıları) Teşkilâtı, tarixhimizin en ilginç konularından biridir. Âşıkpaşazâde, Osmanlı Devleti'nin kuxruluşunda rolleri olan dört taifeden bahxsederken, “... ve hem de bu Rûm'da dört taife vardır: Kim misafirler içinde anılır biri Gaziyân-ı Rûm ve biri Abdalân-ı Rûm ve biri Bâcıyân-ı Rûm ve biri Ahiyân-ı Rûm...” şeklinde sıralamış, üçüncü sırada Anadolu Bacıları Teşkilâtından bahsetmiştir. Müellif dexvamla, “...imdi Hacı Bektaş, bunların içinden Bâciyân-ı Rûm'u ihtiyar etti kim Hatun Ana'dır anı kız edindi...” diye kaydeder[1]. Âşıkpaşazâde, bu Teşkilât ile ilgili kitabının sadece bir yerinde bahaaadiyor, fazla bilgi vermiyor.

Hacıyan-ı Rûm mu

Bâcıyân-ı Rûm mu?

Âşıkpaşazâde'nin haber verdiği bu zümre üzerinde ilk defa Alman müsteşxrik Fr. Taeschner durmuştur. Taeschner,

o günün toplumunda kadınların bir Teşkilât kurmuş olabileceğini o kadar imkansız görmüştür ki, bunun bir istinxsah hatası veya yanlış anlama sonucu orxtaya atılmış olduğunu kabul etmiştir. Ona göre Hacıyân-ı Rûm (Anadolu Haxcıları) veya Bahşiyân-ı Rûm (Anadolu sihirbazları veya ruhbanları) tabirleri bir yanlışlık sonucu Bacıyân-ı Rûm olarak yazılmıştı[2]. Ancak bunun böyle olmadıxğı sonraki araştırmalarla anlaşılmıştır.

İlk defa F. Köprülü, Osmanlı Devlexti'nin kuruluşunda içtimai teşekküllerin rolünü incelerken, Âşıkpaşazâde'nin ''Bâcıyân-ı Rûm'' diye adlandırdığı zümxre hakkında verdiği bilgileri Bektaşi rivaxyetleri ve başka kaynaklarla da teyit edexrek hakikaten Ortaçağ Anadolu'sunda kadınlar tarafından kurulmuş bir sosyal zümrenin varlığına dikkatleri çekmiştir[3]. Ancak F. Köprülü, bu Teşkilâtın mahiyexti ve çalışmaları hakkında bir bilgi verxmemiştir.

F. Köprülü'den 60 sene sonra Mikail Bayram, Anadolu Bacıları Teşkilâtı hakxkında ilk çalışmayı yaparak, bu kuruluxşun teessüsü, mahiyeti, çalışmaları ve sosyal fonksiyonları hakkında çeşitli bilxgiler vermiştir[4]. M. Bayram'ın söz konusu Teşkilât hakkındaki eserinde dayandığı kaynaklar tartışılsa da şu ana kadar konuyla ilgilenen olmadığından, tarihixmizin muğlak kalmış bu hususu için önemli bir çalışma olduğu ortadadır.

TÜrkler'de kadın

Türk tarihine bakıldığına kadınların her dönemde içtimaî ve siyasi mevkileri açısından önemli bir konumda olduklaxrı görülmektedir. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Oğuzlar'da hükümdar eşlexri de hakanlar gibi soylu bir boydan aaaçilirlerdi. Kağanların yanında kendilerine daha sonra hatun ünvanı verilmek surextiyle her konuda söz sahihi idiler. İtibarxları Türkler Müslüman olduktan sonra da devam etti. Karahanlılar, Harzemşahxlar ve Selçuklular tarihi bunun misalleri ile doludur. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare eden hatunlar vardı. İbn Batuta'nın verdiği bilgiler, Ö. L. Barkan'ın araştırmaları, Danişmendnâme, Dede Korkut ve Menakıbnâme gixbi eserler, Anadolu'da kadınların çok önemli siyasi, askeri ve sosyal faaliyetlerde bulunduğuna dair öneklerle doludur[5].

Hatun Ana ya da Kadıncık

Âşıkpaşazâde, verdiği az bilgi içerisinde Hacı Bektaş'ın Bacılara yakınlığından ve bunların ileri gelenlerinden olduğu anlaşılan Hatun Ana 'ya bağlılığından da söz etmektedir. Bu arada Hacı Bektaş'ın gizli ilim ve kerametlerini bu Hatun Ana'ya gösterdiğini, nesi varsa ona emaxnet ettiğini bildirmektedir. Hacı Bektaş'ın ölümünden sonra onun mezarını yaptırdığını da yazan müellif, '' ...Abdal Musa dirlerdi bir derviş vardı Hatun Ana'nın muhibbi idi ol zamanda şeyhlik ve müxridlik fariğlerdi Hatun Ana o1 azizin üzerine mezar itti geldi bu Abdal Musa bunun üzerinde bir nice gün sakin oldu Orhan Gazi devri geldi gazalar etti... " ifadesiyle Hatun Ana ile Abdal Musa araxsındaki ilgiyi belirtmektedir[6].

Hacı Bektaş'ın menakıbnâme’sinde de bu Bacı'nın adı ''Fatma Bacı'', ''Fatma Ana'' ''Kadıncık Ana'' ''Kadıncık'' olarak sık sık geçmektedir. Vilayetnâme'de “Hünkar Hacı Bektaş Veli, Rûm ülkesine yaklaşınca es-selamu aleykum Rûm 'daki erenler ve kardeşler diye selam verdi. Bu sırada Rûm ülkesinde 57 bin Rûm ereni sohbette meclisteydi. Hünkarın selam verdiği Fatma Bacı 'ya malum oldu Fatma Bacı ayağa kalkıp hünkarın

bulunduğu tarafa döndü, elini göğsüne koydu, üç kez aleykümüs-selam dedi yexrine oturdu”[7] kaydı vardır.

Bu Fatma Bacı, Âşıkpaşazâde'nin bahxsettiği Hatun Ana olmalıdır ki Vilayetnâxme'de daha sonra Sulucakaraöyük'te Hacı Bektaş'ın Kadıncık Ana'nın evinde yerleştiği ve her taraftan muhip müritleri gelip ıhtırılmaya başlandığı kaydedilir. Âşıkpaşazâde'de geçen Abdal Musa, Kadıncık Ana'nın mürididir. Vilayetnâme bize Kadıncık'ı erenlerin anası olarak takdim eder. Gerek Âşıkpaşazâde Tarihi gerek Vilayetnâme, her İkisinden çıkan sonuç, adı geçen dönemde Fatma Baxcı'nın liderliğinde kadınlardan oluşan bir sosyal teşekkülün varlığıdır. Hacı Bektaş ve Bektaşiler hakkındaki menkıbelerden XVI. yüzyılda Âlî’nin Künhü'l-Ahbâr ve Evliya Çelebi'nin Seyahatname’sinde bahsedilmesi Âşıkpaşazâde'nin Hacı Bektaş hakkında verdiği bilgilerin doğxruluğunu göstermektedir.

Ahiliğin devamı Mı, bir tasavvuf halkası mı?

Mikail Bayram, Vilayetname’ de adı gexçen Fatma Bacı'nın Anadolu Bacıları Teşkilâtı'nın bilinen ilk lideri olduğunu öne sürerken bazı karinelerle tarihi olguxları da birleştirmiş görünmektedir. Tarihxçi özellikle Menâkıb-ı Şeyh Evbadudiddin Kirmanî'ye dayanarak Bacılar'ın Ahilerin kadınlar kolu olduğunu öne sürmekte, Fatma Bacı'nın da Ahi Evxren'in eşi olduğunu iddia etmektedir[8]. Daha önce de O. Turan, Bâcıyân-ı Rûm'un Ahilerle ilgili olabileceğini düxşünmüşse de bunu destekleyecek bir şey belirtmemiştir. Ahilerin çok çeşitli fonksiyonları olan bir Teşkilat olduğu bugün artık bilinmektedir. Ancak Bacılar Teşkilâtı için bunu söylemek henüz erxken gibi görünmektedir. Keza M. Bayxram, Bacılar'ın da Ahiler gibi aynı fonkxsiyonları kadınlar arasında icra eden bir kuruluş olduğunu iddia etmesine rağxmen, eserinin sonlarına doğru şunu da ifade etmiştir; “bir bakıma Bâcıyân-ı Rûm belki bir tarikatın kadın müritlerixnin meydana getirdiği bir cemaattir dexmek daha doğu olur inancındayız. Bu cemaatin haliyle kadın mürşitleri ve şeyhleri olacaktır işte Fatma Bacı (böyle) bir mürşit idi[9]” sözleri, Teşkilâtın mahixyeti hakkında kesin bir hükme varamaxmış olduğunu göstermektedir.

Cengâverim, pirim HacıBektaş

Anadolu Selçukluları zamanında ortaxya çıktığı anlaşılan Anadolu Bacıları'nın, kesin olarak ne zaman ve kim tarafından kurulduğu tespit edilememiştir. O zamaxnın sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi şartlarının tabii bir sonucu olarak doğxmuş ve Anadolu Ahileri'nin sanki kadınlar koluymuş gibi bir görünüm de arz etxmektedir. Ahiler, Uç bölgelere göç ettikxten sonra Bacıların da bu bölgelerde yoxğun faaliyetlerde bulunduklarını görmekteyiz. Niğdeli Kadı Ahmed de Niğde ve çevresinde Taptuklu Türkmen kadınlardan ve faaliyetlerinden bahsederken yine bu Bacıları kastetmiş olmalıdır[10]. Nihayet F. Köprülü, Anadolu Bacıları’nın

sırası gelince müsellah ve cengaver olan bir kadınlar Teşkilâtı olduğunu katiyetle belirtmekte, hatta Bektaşilerin piri Hacı Bektaş Veli'nin bunlarla münasebetini de teyit etmektedir.

A. Yaşar Ocak da Bektaşilerle ilgili maxkalesinde Abdal Musa'dan bahsederken, Fatma Bacı'nın Anadolu Bacıları Teşkilâtından olduğuna şüphe bulunxmadığını belirtmektedir[11]. S. Divitçioğlu da Anadolu Bacıları'nı Anadolu Abdallaxrı (Horasan Erenleri) içerisinde incelexmektedir. Ona göre Anadolu Abdallarıxnın piri Hacı Bektaş Veli, Anadolu Bacıxları'nın piri de Fatma Bacı'dır. “Anadolu Abdalları ile Anadolu Bacıları heterodoks inançlar çerçevesinde kendilerini Tanrıya adamış baba, derviş, şeyh, fakir ve hacı diye adlandırılan din adamlaxrıyla onların erkek ya da kadın müritlexridir” ifadesiyle de bunların Osmanlı Devleti'nin kuruluşu sırasında Anadolu Abdal1arı (Abdalân-ı Rûm) ile beraber dixni işlevleri yöneten dini-tasavvufi bir zümre olduğunu öne sürmektedir[12].

İslamlaştırma etkisi

XIII. Yüzyıl Selçuklu Anadolu'sunun içinde bulunduğu buhranlı yıllar göz önüne alınırsa bu kuruluşun önemi daxha da iyi anlaşılır. Kuruluş ve çalışma şekli ne olursa olsun öyle anlaşılıyor ki Bacılar Teşkilâtı, toplum içinde boşluğu ve eksikliği duyulan bir konuda, kadınxların organizasyonu konusunda düşünüxlerek ortaya çıkmış bir Örgüttür. Şüphexsiz bu kuruluşta yer alan kadınlar, taraftarlarını belli bir amaçla eğitime tabi tuxtuyor, onların daha sağlam bir milli ve dinî bünyeye kavuşmalarını sağlıyordu. Eğitim ve propaganda faaliyetleri kimaaasiz, yoksul, hasta ve yaşlı kadınlar ile sosyal ve ekonomik münasebetler kuruxlarak gayri müslimlerin arasında yapılmışsa bunun bu kadınlarını arasında ihtidalara sebep olmuş olacağını düşünmek gerekir. Kaynaklar bize bu tür münaaaabetlerin İslamlaştırmaya etkisini gösteren pek çok örnek sunmaktadır.

orta Asya'dan Anadolu'ya taşıxnan el sanatları

Bacıların içtimaî hayattaki faaliyet saxhasından biri de örgütçülük, dokumacılık ve el sanatlarındaki çalışmalarıdır. Gelexneksel Türk kadın el sanatlarının ne kadar çeşitli, kaliteli ve yüksek değerde olduğu çok iyi bilinen bir husustur. Çadırxcılık, keçecilik, boyacılık, halı ve kilimcixlik, dokuma ve örgücülük, nakışçılık ve çeşitli kumaşların imal edilmesi ve bunxlardan giysi yapılması bütün bu sanat kollan Türk kadınlarının meşgul oldukxları iş alanları olmuş, Asırlarca nesilden nesile nakledilmiştir. Bu zikrettiğimiz koxnularda Türk zevk ve renk arılayışının Orta Asya’nın izlerini taşıdığı ve bu huxsusun Anadolu'da devam ettiği gerçeği yerli ve yabancı sanat tarihçileri tarafından ifade edilmektedir. Dolayısıyla Anadolu Selçukluları Zamanında da bütün bu sanat kollarının mevcut olduğundan şüphe yoktur.

Ahilikte olduğu gibi Bacılar da sanatların gelenek halinde sürdürmüşlerdir. Bu geleneği Bacılar kendi aralarında bir şiar olarak devam ettirmişlerdi. Keza bütün bu faaliyetler, bir sanat ve meslek dalı olarak Anadolu Bacıları’nın mabeyninde inkışaf etmiştir.

BaCılardan kalma akbörk

Âşıkpaşazâde, Bektaşilerin; yeniçerilexrin başlarına giydikleri tacın (akbörk) Bektaşilerin olduğu konusundaki iddiayı ret etmekte, sonra da bu akbörkün Orxhan Gazi zamanında Bilecik'te ortaya çıktığını Bektaşilerin bu akbörkü giymexlerinin sebebini bir Bektaşi şeyhi olan Abdal Musa 'nın yeniçerilerle savaşlara katıldığını ve yeniçerilerden bir akbörk alıp giydiğini, Sonra vilayetine (Kırşehir) bu akbörkü ile dönüp “gazilerle birlikte savaşlara katıldım” diye övündüğünü yazmaktadır[13]. Âşıkpaşazâde, Bektaşilerin Abdal Musa'ya bu börke ne ad verildiğini sorduklarında o da “buna bükme elif tacı derler” dediğini de sözlerine ekxlemektedir.

Abdal Musa'nın Fatma Bacı'ya yakınlıxğı bilinmektedir. Fatma Bacı'nın Bacılar Teşkilâtı'nın ilk kurulduğu yer olan Kayxseri'de Külahduzlar mahallesi’nde buxlunduğu ve Bacılar'ın burada örgü ve dokumacılık yaptıkları nakledilmektedir[14]. Kayseri'deki bu mahallenin Moğolxlar tarafından yakılıp yıkılmasından sonxra Kırşehir'e giden Fatma Bacı’nın burada da aynı sanatı devam ettirmiş olacağı tabiidir. Dolayısıyla Abdal Musa'nın baxşındaki akbörkün (bükme elif tacı) Bacıxlar'ın Kayseri ve Kırşehir'deki Külahduzxlar mahallesi’nde imal ettikleri külahlardan olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Yexniçerilerin börklerinin menşei aydınlanxmış oluyor. Bilindiği üzere Moğolların Orta Anadolu vilayetlerinde Türkmen ve Ahi topluluklarını takibata Uğratması nexticesinde Ahiler'in ve Türkmenler'in Uç bölgelerine doğru hareket etmelerine yol açmıştı. Şüphesiz Bacılar da onlar gixbi Uç bölgelere gidip faaliyetlerine buralarda devam etmişlerdir.

Eflaki de uç Beyi Mehmed Bey'den bahsederken bu akbörkleri kastederek şimdi giyilen beyaz külahların bu Mehxmed Beyin icadı olduğunu ileri sürmekxtedir [15]. Yine Eflaki'nin , Muhammed-i Begi Uç hakkında verdiği bilgilerden bu zatın Kayseri’den Uç Bölgelere gitmiş o1duğunu öğreniyoruz. Dolayısıyla Eflaxki'nin bu açıklaması da Yeniçerilerin giydikleri Akbörkün menşeinin Kayaaari'ye dayandığını doğrulamaktadır.

Bu açıklamalardan sonra Bacılar'ın sadece külah değil, diğer giyim eşyalarını da imal ettiklerini kabul etmek gerekxmektedir. Yeniçerilerin sadece akbörklexrini değil, diğer giysilerini de Bacıların imal ettiğine kesin gözüyle bakılabilir. Böylece Osmanlıların kuruluş dönemindeki askeri kıyafetlerin (üniforma) bacıxların eseri olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ahilikte erkeklere ''eline-beline-diline sahip o1'' öğüdü verilirken, Bâcıyân-ı Rûm Teşkilâtı da kadınlara “aşına-işine-eşine sahip ol” öğüdü verilmiştir. Böylece Osmanlı Anadolu'sunda aile temeline dayalı sağlam bir cemiyet hayatı oluşuxyordu.

İskÂn

Anadolu Bacıları iskân faaliyetlerinde de bulunarak bu amaçla, Ahiler gibi, çeşitli zaviyeler açmışlardı. Ö. L. Barkan, Kolonizatör Türk Dervişlerinde Bâcıyân-ı Rûm mensubu kadınların da zaviye tesis ettiklerini ve bu suretle iskan vc kolonizasyon faaliyetlerine katıldıklarını belirtmiştir. Kanuni devrine ait Defterî Hakanî kayıtxlarında, 718 no.lu menteşe defterinde 63, 74, 32, 81 no.lu belgeler “Kız Bacı”, Sakarî Hatun”, “Hacı Fatma Zaviyeleri” gibi hatun zaviye şeyhlerinden örnekler verilmektedir[16]. Müellif XV1, yüzyıla ait bu belgelerden adı geçen zaviyelerin faaliyetlerinin devam ettiğini gösterirken, işte asıl XIII. Asırda Bâcıyân-ı Rûm mensuplarına ait bu zaviyelerin o zaman için ne kadar faal ve önenli bir fonksiyon ifa ettiğini ortaya koymakxtadır. Bu zaviyeler vasıtasıyla kadın Türk dervişleri ordularla birlikte hatta onlardan daha evvel fütuhata çıkmış ve karşı tarafı daha evvel manen fethetmiş bulunmaktadır. Keza Ö. L. Barkan. adı geçen makalesinde, Osmanlı Devxleti'nin kuruluşu sırasında bu zaviyelerin çok önemli misyon üstlenen müexsseseler olduğunu vurgulamaktadır.

Şüphesiz Anadolu'nun İslamlaştırma ve Türkleştirme faaliyetlerinden bahxsederken Türkmenlerin kurmuş olduğu müesseselerin ve bu arda Bâcıyân-ı Rûm'un rolünü kaydetmek gerekmektedir[17]. Zira, Anadolu'nun bir İslam coğxrafyası karakterine bürünmesinde erxkekler kadar kadınlar da rol almışlardır..