Melankolik karakterlere yazılı metinlerde ilk kez Homeros’un destanlarında rastlanmaktadır. Bu metinlerde “melankoli” kelimesi her ne kadar geçmese de karakterlerin bariz bir şekilde melankolik oldukları görülmektedir. Homeros da bu ruh halini oldukça detaylı bir biçimde anlatmaktadır. Bu tasvirler daha sonrasında melankolinin detaylı bir biçimde tanımlamalarını yapacak olan Aristoteles, Hipokrat ve Theophrast’a kaynak olmuştur.

Antik dönemde var olan bir öğretiye göre insan bedeninde dört temel özsu bulunmaktadır. Bunlar; kan, salgı, sarı safra ve kara safradır. Melankoliyi oluşturan özsunun ise bunlardan “kara safra” olduğu nitelenmiştir. Bu kara safarnın melankoliliğin hatta delliğin nedeni olduğu düşüncesi Orta Çağ’a kadar devam etmiştir.

Hipokrat, melankolinin bedensel bir hastalık olduğunu savunmuştur. Hipokrat’a göre safra kesesinin salgıladığı suyun kuruması sonucu safra kesesi bir tür zehir saçar ve bu zehir bütün organları etkileyerek bilinç bulanıklığına yol açar. Bu bilinç bulanıklığı ise melankolik kişilerde gözlemlenen davranışlara yol açar. Aristoteles ve Theophrast ise “kara safra” tanımının melankolinin açıklaması için yetersiz olduğunu ileri sürmüşler bu yüzden melankoliye farklı ve olumlayıcı bir boyut getirmişlerdir. Bu yaklaşıma göre sanatçıların yaratıcılıkları, onların melankolik mizaçlarından beslenmektedir.


Ortaçağ ‘da melankoli inançsızlık ve Tanrı’ya başkaldırıyla bağdaştırılmış bu yüzden de melankoli, ölümcül bir günah olarak nitelendirilecek kadar korkutucu bir durum gibi gösterilmiştir. Aydınlanma döneminde de olumsuz bakış açıları devam etmiş, melankoli yine delilik, çılgınlık kavramlarıyla birlikte açıklanmaya çalışılmıştır.


Kısaca melankolinin tarihteki tanımlarının geçmişini toparlamak gerekirse; ilk tanımlamalarda melankoli bir bedensel hastalıkken daha sonraları yaratıcılık gibi güzel bir özellik melankoli mizaca bağlanmıştır. Daha sonraları ise bu yaklaşımlara ek olarak melankolik kişiler toplum dışında kalan, marjinal kişiler olarak nitelendirilmişlerdir. Günümüze gelindiğinde ise melankolinin psikolojik bir hastalık olmadığı tespiti yapılmış, “karakter özelliği” olduğu kabul edilmiştir. Buna rağmen bazı mecralar melankoliyi psikoloji literatürüne hastalık olarak tekrar tanımlanması için girişimlerde bulunmaktadır.