MÜ’MİN, ÎMAN EDENLERİ KARDEŞİ OLARAK GÖRÜR

Allah, ateşten bir çukurun kenarında birbiriyle düşman haldeyken kalpleri uzlaştırıp bir nîmet olarak inananları kardeş kılmıştır. (Âl-i İmrân, 103) Bu sebeple mü’minler arasındaki münâsebet, öncelikle kardeşlik üzerine kurulmalıdır. (el-Hucurât, 10) Onlar, ayrıca birbirlerinin velîsi, yardımcı ve dostu kılınmıştır. (el-Mâide, 55; el-Enfâl, 72)


Allah da mü’minlerin dostudur. (el-Bakara, 257) Mü’minler, Allâh’ın, Rasûlü’nün ve mü’minlerin dışında bir veli (dost) aramazlar. Yine bu sayılanlar dışında bir “izzet” ve “şeref” arayışına da girmezler. (en-Nisâ, 139) Gerçek izzet ve üstünlük Allâh’ın yanındadır. (Yûnus, 65; Fâtır, 10; el-Münâfikûn, 8) Nihâî gâlip olan da, sadece Allah, Rasûlü ve mü’minlerdir. (el-Mâide, 56)


Şayet mü’minler, Allâh’ın belirlediği bu sınırlar içinde kalmaz, başka ittifaklar arayışına girer, başka dostlar arar ve nihayet dininden dönerse, o zaman Allah, kendi dinine hizmet etmek üzere başka bir kavmi vazifelendirir.

Bu topluluğun vasıfları ise şu âyet-i kerîmede sayılmıştır: “Ey îman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. (Hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar.) Bu, Allâh’ın dilediğine lütfudur. Allâh’ın lütfu ve ilmi geniştir.” (el-Mâide, 54)