Pluralizm temelde uluslar arası ilişkilerde işbirliğini açıklayan bir teoridir. Pluralistler global sorunların ancak global bir işbirliği ile çözülebileceğine inanmaktadırlar.


Pluralizm 19. yy’ın sonlarına doğru birden fazla felsefi teoriye ve sistemleri aynı anda işletebilmektir. Amerika’da “Eritme Potası” görüşüne alternatif olarak ülkenin meşru olarak değişik etnik gruplardan oluştuğunu kabul etmektir. Pluralizme göre toplum her biri kendi arasında birlik oluşturmuş değişik gruplardan oluşmaktadır. Toplumun gidişatını belirleyen asıl unsur gruplar arası rekabettir. Buna göre toplumu yöneten ve yönetilen diye ikiye ayıran elitistlerden ayrılırlar. (McLean Politics sözlüğü) Buna göre uluslar arası ilişkilerde kendi çıkarları ve bütünlükleri belli devlet benzeri yapılar vardır. Devlet bunlardan sadece biridir. Uluslar arası ilişkiler bu gruplar arasındaki pazarlıklar neticesinde ortaya çıkar.

Faruk Sönmezoğlu, Pluralizme göre uluslar arası sistemde rol oynayan temel birimler yalnızca devletler değil, aynı zamanda şirketler, örgütler ve bireylerdir. Devletin dış politika yapımına ilişkin iç yapılanması da sorgulanmakta ve dış politikaların üretilme süreçlerinde devletin içinde de bazı uzlaşmazlıkların ve pazarlıkların söz konusu olduğu öne sürülmektedir. Joseph Nye, James Rosenau gibi isimlerin temsil ettiği bu akım transnayonelleşme olgusuna da parmak basarak günümüz gelişmeleri ile uluslar arası ilişkiler yaklaşımları arasındaki bağı güçlendirme çabası içindedir. (Sönmezoğlu, sözlük S 575)


1970’lerde popüler hale gelen Pluralizm, uluslar arası sistemin gücün merkezileşmiş bütünsel sistemler ve çok sayıdaki alt sistemler arasında dengesizce dağıldığı bir yapı olduğunu iddia etmektedir. (Arıboğan 207-208) Kimi zaman liberal ve idealist teoriler içinde de değerlendirilen bu görüşe göre Realistlerin devleti üniter görmeleri çok doğru olmamakla beraber gittikçe uluslar arası sistemde ekonomik güçlerinin de yardımıyla söz sahibi olmaya başlayan şirketler, uluslar arası kurumlar, sivil toplum kuruluşları, ürettikleri enformasyonun da yardımıyla uluslar arası ilişkilerde söz sahibi olmaktadırlar.


Joseph Nye, ekonomik karşılıklı bağımlılığın arttığını, gelişmekte olan ülkelerde modernleşmeyle beraber gücün gittikçe hükümetlerden özel aktörlere doğru dağıldığını, zayıf devletlerin giderek güçlendiğini ve uluslar arası ilişkilerin konularının savunma, siyaset gibi konulardan çevre sorunları AIDS gibi konulara kaydığını belirtmektedir. Bu şekilde Pluralizmin mevcut düzeni daha iyi anlattığını savunan Nye’in yanında James Rosenau ise “uluslar arası sonrası politika” kavramı ile II: Dünya savaşından sonra global düzeyde ortaya çıkan çalkantıların karşılıklı bağımlılık, kollektif aktörlerin giderek daha fazla yaygınlaşması, aktörler arası otorite ilişkilerinin değişmesi, farklı aktörlerin amaçlarını izlemek için yeni stratejiler geliştirmesine neden olduğunu belirtmektedir. Bu çalkantılı dönemde güç kullanma ise iyice belirsizliğe neden olacağı gerekçesiyle uzak durulan bir yöntemdir. Rosenau “Devletlerin dış politika yapımında oynadıkları rollerle, değişiklik yapabilmeleri için çok az alan kalmıştır.” Pluralistler devletlerin ve bürokrasilerin arasındaki ilişkileri sorgulamışlar ve bürokrasilerin ve hükümetlerin kendilerine has çıkarları olabildiğine ve sonuçta farklı davranabildiklerini görmüşlerdir.


Pluralist bir kavramı ifade eden dünya toplumu kavramı yalnız egemen devletler ve onların resmi resmi görevlileri arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda bunların dışında ve çoğu zaman bunların denetiminde olmayan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmeleri de kapsamaktadır. John Burton devlet merkezli paradigmanın benimsediği “bilardo topu” modeli gücü esas alan ve realist bir görüşü benimseyen bir yaklaşım olmakla beraber Pluralist bir yaklaşımı ifade eden “örümcek ağı” modeli ise gücün göreceli bir kavramı olduğunu ve değişik grupların ilişkileri örümcek ağı gibi birbiri içine geçtiğini belirtir. Ernst Haas da gücün kaynağının bilgi olduğunu belirtmektedir. Richard Little ise 20 yy’ın başında Pluralist teorilerin bilimsel çalışmalarda yer aldığını belirterek karşılıklı bağımlılığın artması ve sınırların belirsizleşmesi üzerinde durmaktadır.


Viotti ve Kauppi’ye göre Pluralizmin dört özelliğini şu şekilde saymak mümkündür. İlk olarak uluslar arası ilişkilerde devlet dışı aktörler de söz sahibidir. Bunlara örnek olarak çok uluslu şirketleri General; Motors, Microsof gibi, uluslar arası organizasyonlar; BM, AB gibi, ve sivil toplum kuruluşları; Greenpeace, gibi ve bunların yanında uluslar arası terörist gruplar ve silah tacirleri verilebilir. İkinci olarak Pluralistler devleti yekpare olarak görmemekte; onun alt örgütlenmelerden ve birimlerden oluştuğunu kabul ederek Pluralist/ çoğulcu bşir yapı olduğunu belirtmektedirler. Üçüncü olarak realistlere karşı olarak, dış politikada devletin rasyonel bir aktör olmayıp kararların değişik aktörler arasında pazarlıklar neticesinde alındığını belirtirler. Dolayısıyla dış politika her zaman optimal bir karar değildir. Zaman zaman taraflar arasında bir konsensüs neticesinde oluşturulur. Dördüncü olarak ise uluslar arası ilişkilerin gündemi oldukça yoğundur ve kesinlikle, realistlerin belirttiği gibi savunma ve siyaset konuları ile sınırlı değildir. Bu konular arasında, global ısınma, AIDS, spor ve turizm olayları da sayılabilir.


Uluslar arası ilişkilerde bireylerin de önemli bir etkisi vardır. Ancak bu etkinin çok abartıldığını belirten Realistler hükümetler değiştiğine ülkelerin birden bire değişmediklerini belirtmektedirler. Bir realizm eleştirisi olan Pluralizme realistler fazla ütopik olarak bakmışlardır. Realistler Pluralistlerin uluslar arası ilişkilerde anarşi ve güç dengesinin hafife alındığını belirmektedirler. Pluralistler ise artık ulus devletlerin ve sınırların etkisini yitirdiğini, bilgi ve enformasyon ve ekonomik güçleri sayesinde devlet dışı aktörlerin de dış politikada söz sahibi olduklarına dikkat çekmişlerdir. Ayrıca Pluralistlere göre muhtemel bir çatışma güç maksimizasyonu yerine sürekli istikrarsızlık getirir. Realistler uluslar arası ilişkilere sıfır toplamlı bir oyun olarak bakarken Pluralistler pozitif toplamlı olarak bakmışlardır.