instagram takipçi satın al

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 3 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123
Toplam 23 adet sonuctan sayfa basi 21 ile 23 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Meme hastalıkları

  1. #21
    Uzak duя huzuя veя! SultanPinar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    08.Ocak.2016
    Mesajlar
    17,111
    Mentioned
    1221 Post(s)
    Tagged
    27 Thread(s)
    Booking.com
    Kemoterapi

    Bu bölümde meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi ve yan etkileri hakkında genel bilgiler bulacaksınız. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastalara göre özel olarak karıştırılır, dozajı, verilme şekli ve verilme süreci de hastalara özel olarak ayarlanır, bu nedenle kemoterapinin yan etkileri de hastadan hastaya çok büyük farklılıklar gösterebilir. Bu bölümde kemoterapinin pek çok yan etkisi detayları ile açıklanmışsa da, söz konusu yan etkilerin pek çoğunun geçici ve kemoterapinin hemen ardından oluştuğu akılda tutulmalıdır. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Meme kanserinin tedavisinde kemoterapi vazgeçilemez bir tedavi şeklidir ve genellikle ameliyat veya diğer tedavilerle birlikte kullanılır. Meme kanseri hastaları görececleri kemoterapinin tüm boyutlarını doktorları ve kanser tedavi ekibi ile tartışmalıdırlar.

    Kemoterapi nedir?
    Kemoterapi, antikanser ilaçlarının kullanılarak tümörlerinin büyümesinin önlenmesi yada kontrol altına alınmasıdır. Kemoterapi genellikle diğer tedavileri tamamlamak amacı ile yapılır, bu tip kemoterapiler adjuvant kemoterapi olarak adlandırılırlar. Öncelikli olarak yapılan ameliyat yada radyoterapi tedavileri meme kanserinin bölgesel (göğüs) tedavisini amaçlar. Kemoterapi genellikle el ya yada koldaki küçük damarlara geçici iğneler aracılığı ile, yada daha büyük damarlara takılan port adı verilen vücut içi araçlar yardımı ile verilir. Bazı kemoterapi ilaçları hap yada şurup formunda ağızdan verilebilir. Bunun yanısıra kas yada deri altına veya tümör bölgesine doğrudan enjeksiyon şeklinde verilen kemoterapi ilaçlarıda vardır.

    Kemoterapinin kullanım amaçları arasında:


    Kanserin tedavisi

    Kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılmasının durdurulması

    Kanserin büyümesinin yavaşlatılması

    Kanser hücrelerinin öldürülmesi

    Kanserin verdiği şikayetlerin azaltılması




    Kemoterapi sistematik bir tedavi şeklidir, başka bir değişle, kan dolaşımı aracılığı ile vücudun tüm bölgelerine yayılır, vücuttaki tüm doku ve organları etkiler. Bu açıdan bakıldığında, kemoterapi ameliyat ve radyoterapi gibi yerel tedavi amaçlayan tedavilerden farklıdır. Her hastanın özellikleri incelenerek, kanserin en etkin tedavisi hem yerel hem de sistematik tedavilerin uygun bir karışımının uygulanması ile sağlanır.

    Kemoterapinin Verilme Şekilleri

    Kemoterapi alan meme kanseri hastaları, bir ilaç alabilecekleri gibi birden fazla ilacın birden verildiği karışımları da alabilirler. Pek çok doktor birden fazla ilacın karıştırılarak birden verildiği kombinasyon tedavisinin tek ilaçla yapılan tedaviden daha etkin olduğu konusunda hem fikirdirler. Kombinasyon tedavisi, karışımında bulunan ilaçların her birinin daha az oranda alınmasına rağmen kanser hücrelerinin kontrol altına alınmasında daha iyi sonuçlar vermiştir. Daha yüksek dozda verilen tek ilaçlık kemoterapi tedavileri ile karşılaştırıldığında kombinasyon kemoterapisi daha iyi sonuçlar vermesinin yanı sıra daha az yan etkilere yol açmaktadır. Günümüzde, farklı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan 90 dan fazla kemoterapi ilacı vardır.

    Kemoterapi meme kanseri hastalarının alabileceği tek tedavi olabileceği gibi ameliyat gibi diğer tedavilerden önce yada sonra da uygulanabilir. Ameliyat öncesi yapılan ve tümörün boyutunu küçültmeyi amaçlayan kemoterapilere neoadjuvant kemoterapi adı verilir. Bunun yanı sıra, neoadjuvant kemoterapi hastanın tümörü üzerindeki en etkin ilacın ve dozajın bulunması amacı ile de kullanılabilinir. Bu amaçla tedavi süresince tümörün gelişimi gözlemlenir.

    Ameliyat gibi yerel tedavilerin sonrasında yapılan kemoterapiye adjuvant kemoterapi adı verilir. Çalışmalar göstermiştir ki göğsün alınması (mastektomi) yada kitlenin alınması (lumpektomi) operasyonlarının ardından yapılan adjuvant kemoterapi meme kanserinin yeniden oluşması riskini önemli bir ölçüde azaltmaktadır. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslar arası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır.

    Kemoterati ilaçları ve veriliş şekilleri genellikle her hasta için ayrıca düzenlenir. Kemoterapi planlanlanırken, hastanın yaşı, genel sağlık durumu, kanserin durumunu gösteren aşama (stage) ve sınıfı (grade) gibi parametreler, diğer sağlık problemleri, geçmişte yapılmış ve gelecekte yapılması planlanan tedaviler göz çnünde tutulmalıdır. Meme kanseri tedavisinde uygulanan kemoterapi genellikle üç ila altı ay sürer. Bu süre içinde ilaçlar günlük, haftalık, aylık yada hastanın ilaçlara gösterdiği tepkiler göz önüne alınarak başka aralıklarla verilebilir. Kemoterapi seansları genellikle sürekli olmaz, çünki kemoterapi ilaçları kanseri hücreler kadar sağlıklıları da etkiler. Doktorların, kemoterapinin hastalar üzerindeki etkilerini gözlemlemek için uyguladıkları pek çok yöntem vardır. Bunların arasında, fiziksel muayeneler, kan testleri, bilgisayarlı tamografiler, MR taramaları ve röntgen çekimleri vardır.

    Meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi kombinasyonları arasında:
    cyclophosphamide (Cytoxan), methotrexate (Amethopterin, Mexate, Folex), ve fluorouracil (Fluorouracil, 5-Fu, Adrucil) (bu terapi CMF olarak adlandırılır)


    cyclophosphamide, doxorubicin (Adriamycin), ve fluorouracil (bu terapi CAF olarak adlandırılır)


    doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide (bu terapi AC olarak adlandırılır)


    doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide ile paclitaxel (Taxol)


    doxorubicin (Adriamycin), ve ardından CMF


    cyclophosphamide, epirubicin (Ellence), ve fluorouracil



    Yukarıda verilenlere ek olarak meme kanseri tedavisinde sıkça kullanılan diğer ilaçlar arasında

    docetaxel (Taxotere), vinorelbine (Navelbine), gemcitabine (Gemzar), and capecitabine (Xeloda) vardır. (İlaçların ticari isimleri parantez içinde verilmiştir)

    Kemoterapinin Potansiyel Yan Etkileri

    Meme kanserinin tedavisi için kemoterapi gören hastalarda, bu tedaviye bağlı olarak görülen yan etkiler bazı faktörlere bağlı olarak oldukça fazla farklılık gösterebilir. Bu faktörlerin arasında, kullanılan ilaçların tipleri, dozajları, ve verilme süreleri vardır. Akılda tutulmalıdır ki, bu bölümde açıklanan yan etkiler olası yan etkilerdir ve bazı hastalar bu yan etkilerden hiç etkilenmezken bazı hastalar bir yada bir kaçından etkilenir. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür.

    Kemoterapinin en yaygın yan etkileri:
    Mide bulantısı ve kusma

    Saç kaybı (alopecia)

    Yorgunluk



    Bazı kemoterapi ilaçları midenin ve bağırsakların iç yüzeyini oluşturan dokuları hassaslaştırabilir. Cisplatin, cyclophosphamide, doxorubicin ve yüksek dozlarda verildiğinde etoposide mide bulantısı ve kusmaya yol açması daha olası kemoterapi ilaçlarıdır. Bazen mide bulantısı ve kusma tedavinin hemen ardından yada tedaviye başlanması ile başlar. Bazı durumlarda da hastalar beklentilerinden etkilenerek mide bulantısı yaşayabilirler, bu hastaların mide bulantısı ile tedavi arasında kurdukları psikolojik ilişkilendirmenin bir sonucudur. Pek çok durumda, kemoterapinin yan etkisi olarak görülen bulantı ve kusmanın önüne geçilmesi için ilaçlar verilebilir.

    Saç kaybı (alopecia) kemoterapinin diğer bir yaygın yan etkisidir. Oluşan saç kaybı geçicidir ve bazı kadınlarda saç köklerinin kemoterapi ile zayıflayarak daha hızlı saç dökülmesine yol açması nedeni ile oluşur. Saçlarını kaybeden kadınlarda saç kaybı ikici kemoterapi civarında oluşur. Kemoterapinin bitmesi ile saçlar geri gelir, ancak bazı hastalarda saçlar hastanın kemoterapi öncesi sahip olduğundan farklı olarak geri gelebilir (Düz yada kıvırcık saçlar gibi). Kemoterapi ile saçlarını kaybeden kadınlar, kemoterapi boyunca değişik eşarplar, şapkalar yada peruklar kullanabilirier.

    Beyaz (akyuvarlar) ve kırmızı (alyuvarlar) kan hücreleri ile kanamayı önleyici kan hücreleri olan platelet lerin sayısının azalması kemoterapinin diğer bir olası yan etkisidir. Akyuvarlar vücudun bağışıklık sisteminin temel taşlarındandır. Normalde bir milimetreküp kanda 4,000 ila 10,000 tane arasıda akyuvar bulunur. Akyuvar sayısının bu normal değerlerin altına inmesine leukopenia denir. Aslında bir kaç çeşit akyuvar hücresi vardır, neutrophils adı verilen akyuvar hücreleri vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardım ederler. Bu hücrelerin sayısının çok fazla azalmasına neutropenia adı verilir. Neutropenia kemoterapi tedavisi boyunca kontrol edilmesi gereken bir yan etkidir, ve genellikle bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlar yardımı ile tedavi edilebir.

    Kemoterapi kandaki alyuvar sayısının azalmasına da neden olabilir. Normalde, bir milimetreküp kanda 4 ila 6 milyon tane alyuvar vardır. Alyuvar sayısının normal değerlerin altına düşmesi ile anemi oluşur. Yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı, nabız da ve soluma hızında artış anemisi olan hastalarda görülebilen şikayetler arasındadır. Anemi bazı durumlarda ilaçlarla tedavi edilebileceği gibi, alyuvar sayının çok azalması kan naklini gerektirebilir.

    Kemoterapi gören hastaların bazılarında platelet sayısı normal değeri olan millimetreküpte 150 ila 450 bin adetten daha aza inebilir. Bunun bir sonucu olarak hastalar da küçük ve büyük berelenmelere olan yatkınlığın artması, kesilmeler sonucunda normalden uzun süren kanamalar, burun ve diş eti kanamaları görülebilir. Platelet sayısı aşırı şekilde azalan hastalarda iç kanamalar da görülebilir. Bu gibi durumlarda hastalara platelet aktarımı yapılır. Bunun yanı sıra bazı durumlarda operlvekin (Neumega) gibi ilaçlarda verilebir.

    Kemoterapi alan kanser hastaları, kemoterapinin erken menepoza yada kısırlığa yol açabileceğini bilmelidirler. Kemoterapiye başlandığında doğal olarak menapoza girmeye yakın olan kadınların kemoterapinin sonucu olarak daha erken menapoza girme olasılığı daha fazladır. Kemoterapi alan kadınların bir kısmıda menapoza girmekte olan kadınlarda görülen belirtiler görülebilir, bunların arasında ani terlemeler, vajinal kuruluk ve adet dönemlerinde düzensizleşmeler vardır. Bu şikayetler seyrek görülen şikayetler değildirler ve genellile ilaçla yada kemoterapi tedavisinde yapılan değişikliklerle tedavi edilebilirler. Bu tip şikayeti olan kadınların, bu durumu doktorları ile tartışmaları önerilir. Kemoterapi ilaçları hamilelikte alındıklarında sakat doğumlara neden olabilirler, bu nedenle kadınların kemoterapi boyunca hamile kalmamalırı önerilir. Tedavi sonrası çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin bu isteklerini doktorları ile tartışmaları önerilir. Yapay döllenme veya benzeri yöntemlerde kullanılmak amacı ile sperm veya yumurtanın tedavi öncesi alınarak saklanması gibi yöntemler yüksek risk grubundaki kadınlara önerilebilinilir.

    Kemoterapinin bunlar dışındaki yan etkileri arasında:
    Enfeksiyon riskinin artması

    Ağız yaraları

    Tad alma duygusunda değişmeler

    İştah azalması

    İshal yada Kabızlık

    Karıncalanma veya yanma hisleri

    Ellerde ve ayata uyuşma hissi

    Deri rahatsızlıkları (kızarıklık, döküntü, akne)

    Tırnaklarda koyulaşma, kırılganlaşma yada çatlama

    Böbrek ve mesane enfeksiyonları

    Kemoterapinin hemen ardından gelen nezle benzeri belirtiler

    Vücutta sıvı toplanması



    Bunlara ek olarak, bazı kemoterapi ilaçlarının daha başka riskleri vardır. Örneğin, uzun bir süre boyunca yüksek dozlarda alındığında doxorubicin (Adriamycin) adlı ilaç kalıcı kalp problemlerine yol açabilir. Adriamycin kullanması gereken hastalar tedavi öncesi kalp problemleri için kontrolden geçmeli ve durumları tedavi boyunca gözaltında tutulmalıdır.

    Bu uzun olası yan etki listesine rağmen, kanserin kemoterapi ile tedavisinden sağlanan yararlar olası komplikasyınlar ve riskler ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür, ve genellikle uygun ilgi ve dinlenme aracılığı ile bu yan etkilerin büyük çoğunluğunun üstesinden gelmek mümkündür.

    Kemoterapinin Yan Etkilerinin Üstesinden Gelmek

    Kemoterapinin bazı yan etkilerini yaşayan hastalara, bu yan etkileri azaltmak veya gidermek amacı ile ilaçlar verilebilir. Örneğin, kemoterapinin en yaygın yan etkilerinden olan mide bulantısı, kusma ve yorgunluk hissine karşı tek başına olduğu gibi diğer ilaçlarla da karıştırılarak alınabilen bir kaç çeşit ilaç vardır. Bu ilaçlardan bazıları:

    Anzemet (kimyasal adı: dolasetron mesylate) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısını önleyerek veya azaltarak kusmanın önüne geçer. Araştırmacılara göre kemoterapiye bağlı bulantı hissi, ince bağırsak duvarındaki hücrelerin salgıladığı bir maddenin (serotonin) sinir sistemi tarafından algılanmasına bağlı olarak gelişmektedir. Anzemet bağırsaklarda bulunan sinirlerin merkezi sinir sistemi ile olan bağlantısını keserek çalışır.Tablet olarak alınabileceği gibi enjeksiyon ile de alınabilir.

    Compazine (kimyasal adı: prochlorperazine) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısının ve kusmanın kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Compazine tablet, şurup, fitil ve enjekte edilebir formlarda satılmaktadır. Compazine alınan diğer ilaçlar ve alkolle etkileşime girebilir.

    Kyril (kimyasal adı: granisetron hydrochloride) birleşik devletler gıda ve ilaç idaresi tarafından (FDA) kemoterapi hastalarında mide bulantısına karşı kullanılması onaylanmış bir ilaçtır. Kyril genellikle kemoterapiye başlanmadan bir saat kadar önce verilir. Bazı durumlarda ilk dozdan 12 saat sonra ikinci bir doz da verilebilinilir. Kyril tablet yada enjekte edilebilinir formda satılmaktadır.

    Phenergan (kimyasal adı: promethazine) yatıştırıcı, ve orta düzeyde bulantı önleyici özellikler içerir. Kemoterapiye bağlı bulantının önlenmesi veya tedavi edilmesi amacı ile kullanılabilir. Phenergan şurup, fitil ve enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır.

    Procrıt (Kimyasal adı: Epoetin Alfa) kemoterapiye bağlı kronik yorgunluğun daha fazla sayıda kırmızı kan hücresi üretilmesi ile azaltılması amacı ile kullanılır. Kemoterapi kanserli hücreleri olduğu kadar normal hücreleri de etkiler. Bunun bir sonucu olarak kemoterapi kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına yol açarak anemiye sebep olur. Gözlemlenebilen en belirgin yan etki aşırı yorgunluk hissidir

    Zofran, kemoterapiye bağlı kusma ve mide bulantısının önüne geçmek amacı ile kullanılır. Zofran hap, sıvı solüsyon yada enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır. Hap formunda ki Zofran'ın ilk dozu genellikle kemoterapi seansının başlamasından 30 dakika önce verilir ve daha sonraki Zofran hapları kemoterapi sonrasındaki bir - iki gün boyunca düzenli aralıklarla alınır.

    Kemoterapi süresince düşük kan sayımı gösteren hastalara, kan hücreleri ve plateletlerin sayılarının arttırılması amacı ile ilaçlar verilebilir. Verilen ilaçlar sayısının arttırılması hedeflenen kan hücrelerinin tipine göre değişir. Örneğin, bir beyaz kan hücresi olan neutrophil'lerin sayısının azalması neutropenia denilen hastalığa neden olur. Bu hastalara, özel büyüme faktörleri içeren ilaçlar verilebilir, bunların içinde kimyasal adı sargramostim olan Leukine ve kimyasal adı filgrastim olan Neupogen vardır.

    Yüksek Dozda Kemoterapi / Kemik İliği Nakilleri / Kök Hücre Kurtarımı

    Yüksek dozda kemoterapi kullanımı ile meme kanseri tedavisi, bu konunun uzmanları arasında hala tartışılmakta olan bir yöntemdir. Yapılan pek çok araştırma, yüksek dozlu kemoterapinin geleneksel kemoterapi tedavisinden daha iyi olduğu tezini desteklememiştir. Ancak, bazı araştırmalarda ilerlemiş aşamadaki meme kanseri hastalarının yüksek dozlu kemoterapi ile tedavisi sonrasında umut verici iyileşmeler gözlenmiştir. Günümüzde, bu tedavi yakından takip edilen klinik deneylere katılmakta olan ilerlemiş düzeyli meme kanseri hastaları için önerilmektedir.

    Uzun süren yüksek dozlu kemoterapi tedavileri kemik iliği hücrelerine zarar verebilir. Bunun bir sonucu olarak, yüksek dozlu kemoterapi alan hastalara kemik iliği nakli yada kök hücre aşılanması gerekebilir.

    Kemik iliği nakli tedavisinin aşamaları;
    Hastadan kemik iliği hücreleri çıkartılır ve dondurulur

    Yüksek dozlu kemoterapi uygulanır

    Daha önceden çıkarılmış olan kemik iliği hücreleri, bir operasyonla geri enjekte edilir

    Enjekte edilen hücreler, çoğalmaya ve kan hücreleri üretmeye başlarlar.



    Kemik iliği nakli olasılığı yüksekse, doktorlar kemoterapi öncesi hastanın bacak yada kalça kemiğinden ilik örnekleri alırlar. Çıkartılan bu kök hücreler, korunmaları amacı ile hemen dondurulurlar. Daha sonra hastaya yüksek dozlu kemoterapi uygulanır, bu süreçte vücut ta kalan kemik iliği hücrelerinin bir kısmı da ölür. Kemoterapinin tamamlanmasının ardından, korunmuş olan kemik iliği hücreleri geriye enjekte edilirler. Enjeksiyon sonrası, bu hücreler çoğalmaya başlar ve aynı zaman da beyaz ve kırmızı kan hücrelerini de üretirler.

    Doktorlar yakın zamanda kemik iliği nakilleri yerine kök hücre kurtarımı yöntemini kullanmaya başlamışlardır. Kök hücreler henüz işlevsel farklılaşma göstermemiş ön hücrelerdir ve vücudun gereksinimine göre değişik hücrelere dönüşürler. Kök hücre kurtarımı yönteminde, kemoterapi öncesinde hastanın kanından kan kök hücreleri ayrılırlar. Yüksek dozda kemoterapi uygulanmasının hemen sonrasında, hastaya geri verilen kan kök hücreleri kemik iliğinin işlevini geri getirir. Araştırmalar göstermiştir ki kök hücre kurtarımı yöntemi kemik iliği nakli ile karşılaştırıldığında daha az yaşamsal risk taşımaktadır.

    Sonuç

    Kemoterapi kanser tedavisinde ve kanserin tekrarlama riskini azaltmada çok etkin bir yöntem olabilir. Araştırmacılar kemoterapi ve kanser tedavisi konularında önemli ilerlemeler göstermektedirler. Araştırmaların devam etmesi ile, yan etkisi daha az ve daha etkin kemoterapi ilaçlarının daha yaygın olması beklenmektedir. Buna ek olarak, kemoterapinin istenmeyen yan etkilerini önleyen ilaçların gelişimi de devam etmektedir. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslararası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Meme kanseri olan kadınların kemoterapi konusunu doktorları ile tartışmaları önerilir.
    Çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum, bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum..Prof. Dr. Aziz Sancar

  2. #22
    Uzak duя huzuя veя! SultanPinar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    08.Ocak.2016
    Mesajlar
    17,111
    Mentioned
    1221 Post(s)
    Tagged
    27 Thread(s)
    Meme kanseri ve menopoz

    Pek çok menopoza girmiş kadın meme kanserine yakalandıklarında östrojen kullanamamaktadırlar.Diğerleri de meme kanseri gelişimi riskini ve östrojenin yan etkilerini bildiklerinden hayatlarını doğal bir biçimde sürdürmek istemektedirler.ABD'de 50 yaş üstündeki kadınların 2/3'ü hormon tedavisini reddetmektedirler. Kemoterapinin yan etkilerinden birisi de erken menopozdur; bunun sonucu olarak da kadın genç yaşta östrojen eksikliğine maruz kalmaktadırlar. Menopozdan sonra ne gibi problemlerle karşılaşıldığının bilinmesi tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde çok önemlidir.

    Yapılan çalışmalarda meme kanseri olan ve menopoz sonrası hormon yetersizliği belirtilerini gösteren kadınların çeşitli tedavi seçenekleri araştırılmıştır. Hormon tedavisi alamayan kadınlarda kalp hastalığı ve kemik erimesinin önlenmesinde yeni yaklaşımlar ileri sürülmüştür.

    KADINLIK HORMONLARININ VÜCUDA ETKİSİ

    Östrojenler nelerdir ve görevleri nedir?

    Östrojenler, kadında pek çok dokuda etkileri olan kadınlık hormonlarıdır. Hormon endokrin bezde yapılıp kan dolaşımına verilen ve vücudun başka bir bölgesine giderek spesifik organ dokuda değişikliğe yol açan bir maddedir. Başlıca premenopozal hormon olan östrodiol, primer olarak yumurtalıklarda yapılır. Yumurtalıklar rahmin yanında iki adet olarak bulunmaktadır.Etki ettikleri organlar; beyin, kan damarları, ürogenital sistem, kolon, rektum, mesane, deri, kemik ve memedir. Menopozdan önce, kandaki östrojen seviyesi adet dönemlerine göre farklılık göstermektedir. Menopozdan sonra yumurtalıklar hormon yapımını durdurduğundan östrojen seviyesi çok düşük seviyelere iner.Geri kalan bir miktar östrojen yağ dokusunda veya memenin kendisinde yapılmaktadır.

    Progesteron nedir ve görevi nedir?

    Progesteron her ay rahmi hamilelik için hazırlayan başka bir kadınlık hormonudur. Ayın ikinci yarısında progesteron seviyesi birkaç günde yükselir ve ardından adet kanamasıyla birlikte düşer. Doğum kontrol hapları progesteronun sentetik formlarıdır.

    MENOPOZ

    Menopoz nedir?

    Menopoz döneminde yumurtalıklar, östrojen ve progesteron üretimini durdurmaktadır. Daha önceleri araştırmacılar bu olayın birdenbire geliştiğini düşünse de şu an menopozun aydan aya değişiklikler göstererek yavaş yavaş ortaya çıktığını bilmekteyiz. Bu döneme perimenopozal geçiş devresi denmektedir. Bu süreç 2-5 yıl arasında bir zaman dilimini içerir. Bu süre içinde östrojen yavaş yavaş düşer ve kadın bu hormonal değişikliğe adapte olur. Meme kanserli premenopozal kadınlarda yumurtalıklar kemoterapiden ötürü hasara uğradığından ani bir menopoza giriş söz konusudur. Bu koşulda menopozal semptomlar hızlı ve ciddi bir şekilde seyreder ve hastanın bu duruma adaptasyonu zordur.

    Düşük östrojen ve progesteron seviyelerinde ne gibi problemler görülür? Problemlerin çoğu östrojen seviyesinin 50-600 ünite değerlerinden 5-10 ünite değerlerine kadar düşmesinden kaynaklanmaktadır.

    Bu hormonal değişiklik sonucu genelde kadında beş bölgede sorunla karşılaşılmaktadır:

    Mesane,rahim ve vajeni içeren ürogenital sistemde atrofi diye tanımladığımız doku kaybı oluşur. Bu da idrar yaparken yanma, ağrı, idrar tutamama, vajen kuruluğu ve cinsel ilişki sırasında ağrıya sebebiyet verir.

    Deriye kan taşıyan kan damarları sağlamlığını yitirir. Bu durum vazomotor instabilite adlandırılır ve sıcak basmaları ile ani uyanmalara yol açar. Beynin artmış östrojen gereksinimine bağlı olarak depresyon, hafıza kaybı, duygulanım dalgalanmaları ve aşırı hassasiyet ortaya çıkmaktadır. Menopoz ve depresyon arasındaki ilişki fizyolojik esastan çok biyolojiktir.

    Kemikler kalsiyum kaybetmeye ve daha çabuk kırılmaya başlarlar. Bu olaylar,osteopeni denilen kemik kitlesi kaybına ve daha ağır bir şekil olan osteoporoza neden olur. Osteoporoz ile birlikte kadınların boyları kısalmaya başlar. Sırt kavisleri daha belirginleşir. Bütün bu değişikliklerin sonucu, kadınlar düştüklerinde omurga veya kalça kırıklarıyla karşı karşıya gelebilirler. Kalça kırıkları özellikle yaşlı kadınlarda çok sık görülmektedir.

    Östrojen yetersizliği kalp hastalıklarının gelişimini hızlandırır. Kadın erkekteki kalp hastalığı riskine erişir. Kadınlarda kalp hastalığından ölüm oranı meme kanserinden ölüm oranından sekiz kat daha fazladır. Bu durum özellikle yaşlı kadınlarda doğrulanmıştır; çünkü kalp hastalığı kadınlarda 60-90 yaşları arasında ortaya çıkarken meme kanseri daha genç yaşlarda ortaya çıkar.

    Kadınlara menopozdan sonra östrojen kullanmadıkları takdirde daha ciddi sorunlarla karşılaşabilecekleri anlatılmalıdır. Alzheimer hastalığı ve kalın barsak kanseri bu sorunlardan en önemlileridir. Bu hastalıkların gelişmesi östrojen kullanmakla henüz engellenememektedir ama gene de östrojenin olumlu etkileri göz ardı edilmemelidir.

    Menopoz östrojen seviyesinin düşüklüğü ile karakterize doğal bir olaydır. Progesteron da, menopozda düşer ve perimenopozal geçiş devresinde dalgalanmalar gösterir. Kadında az miktarda olsa da bulunan erkeklik hormonları yaş ilerledikçe daha da düşer. Bu hormon değişiklikleri menopozun doğal bir parçası olarak kabul edilmektedir.

    MENOPOZDA ÖSTROJEN TEDAVİSİ

    Östrojen hormon tedavisi hangi durumlarda gereklidir ve yan etkileri nelerdir?

    Vazomotor bozukluklara bağlı sıcak basmalarında Östrojen tedavisi yer almaktadır. Aynı şekilde vajinal kuruluk, cinsel ilişki sırasında ağrı ,sık idrar yapma, idrar yolu infeksiyonları ve idrar kaçırma şikayetlerine yol açan ürogenital atrofide de östrojen kullanımı önerilmektedir. Osteoporoz gibi kemik erimesinden ya da kalp hastalıklarından korunmak için de östrojen tedavisi uygulanmaktadır. Menopoz sırasında oluşan ve östrojen gereksinimine bağlı ortaya çıkan depresyon ile duygu dalgalanmasını engelleyebilmek için hormon tedavisi önerilmektedir.

    Hormon tedavisinin göreceli olarak uygulandığı diğer sorunlar arasında Alzheimer hastalığı, kalın barsak kanseri, şeker hastalığına bağlı kalp hastalığı, felç, varis sayılabilir.

    Östrojen hormon tedavisinin riskleri ise; mesane hastalıkları, rahim kanseri, meme kanseri ve mastalji dediğimiz meme ağrılarıdır.

    Hormon tedavisinin uygun görülmediği sağlık sorunlarının başında ise meme kanseri ve yumurtalık kanseri gelmektedir. Bazı karaciğer hastalıkları ve kan pıhtılaşma bozukluklarında da östrojen kullanılmamaktadır. Son olarak da sebebi ortaya konamayan vajinal kanamalar da kullanılması sakıncalıdır.

    MENOPOZ TEDAVİSİNDE ÖSTROJEN ALTERNATİFLERİ

    Östrojen tedavisinin uygulanamadığı durumlarda menopozal belirtileri ortadan kaldırmak için ne yapmak gerekir?

    Bu sorunun cevabı her kadın için farklıdır. Verilecek karar belirtilerin tedaviyi gerektirecek kadar ciddi olup olmadığına bağlıdır.

    Üriner problemleri ve vajen kuruluğu içeren ürogenital atrofide, çok düşük dozda östrojen, vajinal krem veya östrojen halkalarıyla verilebilir. Bu tekniklerle küçük dozlarda bile olsa östrojen vücuda verilerek kan dolaşımına katılır.

    Sıcak basmaları için, E vitamini, klonidin veya megestrol asetat önerilmektedir .Bazen bu sıcak basmalarını engelleyebilmek için antipsikotik ilaçlar da (örrozac,paxil,zoloft) kullanılabilmektedir. En kolay uygulanabilir tedavi yöntemi ise düzenli yapılan egzersizler ve uygun beslenme rejimidir

    Düşük seviyelerdeki östrojenden kaynaklanan depresyon ve mizaç değişikliklerinde yine bu antipsikotikler tedavide kullanılabilir.

    Osteoporozun önlenmesinde alendronat veya kalsitonin (Miacalcin) gibi ilaçlara başvurulur.

    Kalp hastalığının önlenmesinde ilaç tedavisi önerilmektedir.

    Çoğu kadında bu belirtilerden bir ya da ikisi bulunmaktadır. Östrojen bu problemlerin tedavisinde tek çare değildir. Pek çok kadın hormon tedavisi yerine diğer ilaçları kullanmayı yeğlemektedir.

    Vücuttaki östrojen seviyesini yükseltmeden ve meme dokusunu uyarmadan yapılacak bir menopaz tedavisi en ideal tedavidir.

    ÜROGENİTAL ATROFİ

    Ürogenital atrofinin belirtileri nelerdir?, Menopozdaki kadınlar için büyük bir problem teşkil etmekte midir?

    Bu sorunun menopoz sonrası kaç kadında oluştuğunu bilmek önemlidir. Menopoz dönemindeki 2000 kadından oluşan bir grup incelenmiş; bir yıl sonra, 100 kişide kalp hastalığı,11 kişide osteoporoz, 6 kişide meme kanseri,3 kişide de rahim kanseri geliştiği gözlenmiş. Fakat neredeyse grubun tamamında ürogenital atrofi belirtileri görülmüştür.

    Ürogenital atrofi nedir?

    Bu ifade kabaca vajen ve mesanede doku kaybını tanımlar. Ürogenital atrofi, idrar yollarında oluşan üroatrofiyi ve vajinada oluşan genital atrofiyi içerir. Genital atrofinin başlıca belirtileri vajinal kuruluk, kaşıntı, cinsel ilişki sırasında ağrı, labia gibi genital bölgedeki dokuların şişmesidir. Üroatrofinin başlıca belirtileri ise idrar yaparken ağrı, ani idrar yapma ihtiyacı ve idrar kaçırmadır.

    Menopozdaki kadınlar sıklıkla vajinal kuruluktan yakınırlar. Meme kanseri tedavisi olan kadınlarda özellikle gençlerde bu semptomlar daha da belirgindir çünkü bu kadınlarda östrojen seviyesi yükseltilmemeye çalışılır.

    Lokal olarak östrojen kullanıp kandaki hormon seviyesini yükseltmeden ve diğer dokuları etkilemeden etkili tedavi uygulanabilir mi?

    Ürogenital atrofinin ciddi semptomları postmenopozal dönemin ilk yarısında gözükür. Topikal Östrojen krem uygulaması ile verilebilir ve etkili olur. Son zamanlarda sistemik dolaşımdan emilmeyen lokal vajinal uygulamalar da gündemdedir.

    Vajinanın hormonal olmayan nemlendiricileri de tedavide kullanılmaktadır. Vajinaya günlük uygulanır ve kuruluğu düzeltir.

    Cinsel problemler ürogenital atrofiden dolayı ortaya çıkar.Östrojenin yokluğuna bağlı vagina da dokular kurur, bunun sonucu cinsel ilişki sırasında ağrı ve kanamalar ortaya çıkabilir. Düşük dozda uygulanan topikal östrojen kremleri tedavide etkilidir.

    DEPRESYON

    Mizaç değişiklikleri ve depresyon için ne yapmak gerekir?

    Bu semptomların tedavisinde kullanılan pek çok ilaç vardır. Hafif depresyonlar telkin yoluyla çözümlenebilir. Mizaç değişikliklerinde de gene aynı yol denenebilir; eğer daha ciddi ise o zaman ilaç tedavisi uygulamak gerekir. Çoğu kadına egzersiz, telkin, destek grupları ve yaşam tarzı değişiklikleri önerilmektedir.

    SICAK BASMASI

    Eğer östrojen kullanmak istenmiyorsa sıcak basmalarına karşı ne yapılmalıdır?

    Sıcak basması genellikle östrojen kullanmadan kontrol altına alınabilir. Sıcak yerlerden, baharatlı yiyeceklerden, stresli durumlardan kaçınmak gerekir. Serin tutan kıyafetler giyilebilir. E vitamini de fazla efektif olmamasına rağmen kullanılabilir. Bazı kadınlarda klonidin son derece etkili olabilir .Megestrol asetat (megace) tedavisi sıcak basmalarında östrojen tedavisi kadar etkilidir. Bu ilacın yan etkisi kilo aldırmasıdır. Meme kanserli hastalarda bu ilacın uzun dönemdeki etkisinden ziyade kısa dönemdeki etkisi daha önemlidir.

    OSTEOPOROZ

    Hayat tarzındaki ciddi değişiklikler ve diyet kemikleri güçlü tutmaya yardım eder. Bu değişiklikler içinde sigarayı bırakmak, haftada 3 kere 20 dakikadan az olmamak koşuluyla egzersiz, her gün diyetle 1500 mg kalsiyum alınımı, alkollü içecek tüketiminin azaltılması bulunmaktadır. Pek çok kadında bu uygulamalar yeterli olmaktadır. Bazı kadınlarda ise tüm bu tedbirlere rağmen gene de osteoporoz belirtileri görülmektedir. Osteoporoz için bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunların başında ırk gelmektedir.Örneğin Asyalılarda ve İspanyollarda, Afrikalı ve Amerikalılara oranla daha fazla risk bulunmaktadır. Diğer risk faktörleri arasında yaş, egzersiz yapmama, sigara, ailede osteoporoz hikayesi, zayıflık, fazla alkol tüketimi, hastalık dolayısıyla yatağa bağımlı kalma, kortizon benzeri ilaçlar kullanma ve tiroid hormonu tedavisi sayılabilir.

    Osteoporoz tedavisinde kullanılan bir grup ilaç bifosfonatlardır. Bu ilaç normal kemik yıkımını bloke eder.Östrojenler de bu yolla etki ederler.Vücutta sürekli bir kemik yapımı ve yıkımı süreci vardır.Buna kemiğin yeniden şekillenmesi "remodeling" denir.Bifosfonatlar tedavide yaklaşık 20 yıldır kullanılmaktadır.İlk kullanılan form etidronate olup 7 yıl süreyle kullanılmıştır.Şu an bu ilacın ikinci kuşağı olan alendronate (fosamax) tedavide verilmektedir.Alendronate kemik yıkımının bloke edilmesinde etidronate'dan daha etkilidir. Halen daha kuvvetli ve tolerans gelişmesi daha zor olan ilaçlar üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.

    Bifosfonat ailesine ait ilaçların kullanımında birtakım zorluklar vardır.Ağız yoluyla alındıkları zaman zayıf olarak absorbe edilirler.Hastalar bunu boş mideye almalıdırlar. Bazı kadınlarda yemek borusunda ve boğazda tahriş ve göğüs ağrısı meydana gelmektedir. Böbreklerinden rahatsız olanlarda bu ilaç tavsiye edilmez; çünkü bu ilacın atılımı böbrek yoluyladır. Göğüs ağrısı gibi yan etkiler hastanın ilaç alınımını takiben 30 dakika yatmaması koşuluyla engellenebilir.

    Meme kanserli hastalarda bifosfonat tedavisi oldukça çekicidir; çünkü iki türlü etkileri bulunmaktadır. Birinci etkisi normal kemik yıkımının durdurması, ikincisi ise kemiğe metastaz dolayısıyla olan kemik yıkımının engellenmesidir. Aynı zamanda bu ilaçlar iskelet metastazlarına bağlı kemik kırıklarını ve metastazların ilerlemesini azaltırlar.

    Başka bir hormon olan kalsitonin, gene kemik yıkımını engellemektedir. Bu ilaç miacalcin denilen sprey şeklinde uygulanır. Bunun kullanım oldukça güvenlidir ve yan etkileri son derece azdır.

    Vücudu daha fazla kemik yapmaya iten diğer bir ilaç fluoride' dir. Yüksek dozlarda fluoride bir yarar göstermez hatta bazı hastalarda zararlı olduğu bile söylenebilir. Düşük dozlarda, ancak az miktarda kemik kaybı olan hastalarda kırıkları engellemektedir. Şüphemiz fluoride'in kırıklara yol açan anormal kemik yapımına sebebiyet verdiği doğrultusundadır.

    Değişik çalışmalarda sürekli düşük dozda fluoride veren "neosten" adı verilen bir preparat kullanılmıştır. Bu ilaç kalsiyum sitratla birlikte 12 ay verilip, 2 ay verilmemektedir. İki yıl boyunca bu kadınlarda kemik kırıkları engellenmiş ve kemik kitlesi ancak %5 oranında azalmıştır.

    İdeal olan ilaç sıcak basmalarını engelleyecek, beyine östrojen gibi etki edecek, kalp krizini ve meme kanserini önleyecek, osteoporozu bloke ederek kemikleri koruyacak ve rahim kanseri riskini indirgeyecek nitelikte olmalıdır.

    Tamoxifen bu etkilerden bazılarına sahiptir. Uzun dönem sonuçlarında tamoxifenin meme kanserinin tekrarlamasını önlediği ve diğer memedeki kanser olasılığını %40 oranında engellediği bildirilmiştir.

    Evista adıyla piyasada bulunan raloxifene'nin pekçok özelliği yeni yeni anlaşılmaktadır. Bu ilaç osteoporozun önlenmesi amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Raloxifene rahmi tamoxifenden daha az oranda etkiler.

    Tamoxifenin kemik yıkımını engellediği doğru mu?

    Tamoxifen meme kanserinde önceleri kısa bir süre için ek bir tedavi olarak denenmiştir. Bu çalışmalar sırasında tamoxifenin uzun süreli etkileri bilinmiyordu. Yapılan araştırmalarda tamoxifenin menopoza girmiş kadınlarda kemikler üzerine östrojen benzeri etki yaptığı saptanmıştır. Tamoxifenin hangi dokulara östrojen benzeri etki ya da antiöstrojen etki yaptığı bilinmelidir.Bu kavrama SERM (selektif östrojen reseptör modülatörü) adı verilmektedir.Tamoxifen postmenopozal kadınlarda kemikler üzerine östrojen gibi etkiyen ilk SERM'dir.

    Tamoxifen postmenopozal kadınlarda yılda %1-3 oranında kemik kitlesinde artışa neden olur.Bu etkisi omurganın aşağı seviyelerinde kalçaya nazaran daha belirgindir.Uzun süreli ve çok sayıda kadını içeren çalışmalarda tamoxifenin osteoporoza bağlı kemik kırıklarını azalttığın göstermiştir,

    Neden tamoxifen premenopozal kadınlarda kemik kitlesinde azalmaya sebep olurken postmenopozal kadınlarda arttırır?Bunun nedeni tamoxifenin premenopozal kadınlarda olduğu gibi östrojenin yüksek oranda bulunduğu durumlarda antiöstrojen olarak etki göstermesidir.Menopoz sonrası kadınlarda olduğu gibi östrojenin az miktarda bulunduğu durumlarda ise östrojen benzeri etki gösterir.

    Kemoterapi yüzünden yumurtalıkları hasar görmüş premenopozal kadınlarda östrojenin yetersizliğine bağlı olarak tamoxifen östrojen benzeri etki gösterir.

    Sigara, alkol tüketimi, kalsiyumdan fakir beslenme, gün ışığından yoksunluk, egzersiz yapmama, tiroid hormonu ve kortizon benzeri ilaç kullanma büyük miktarda kemik kaybına yol açar.Haftada en az üç kere olmak üzere 20 dakika yürümek yeni kemik yapımına neden olur.

    Menopoza giren kadınlar ihtiyaçları olan günlük 1500 mg kalsiyumu almalıdırlar. Bu da yaklaşık günlük 6 bardak süte eşittir.Bunun tüketimi oldukça zor olduğundan kadınlar 1000 mg'lık kalsiyum tabletlerini kullanmayı yeğlerler (OS-CAL,Calcium Citrate,TUMS gibi). Kalan 500 mg'lık ek kalsiyum diyetteki diğer ürünlerle telafi edilir. Bu önlemler kemik kaybının azalmasında ve kemik kırıklarının engellenmesinde ilk basamaktır.

    Özetle, risk faktörlerinin indirgenmesinin başlangıç noktası beslenmede değişiklik ve egzersiz yapılmasıdır. Bununla birlikte, bazı kadınlara ek tedavi gerekebilir. Kemik densitometresi ve analizi tedavi seçiminde rehberlik etmektedir.

    KALP HASTALIĞI

    Östrojen eksikliği kadınlarda kalp krizi geçirme olasılığını erkeklerinkine yaklaştırır mı?

    Kalp krizi, atardamarlardaki akışkanlığın azalmasına bağlı olarak kalbin bazı bölgelerinin yeterli oksijen alamamasına bağlıdır.Sonuçta bir miktar kalp kası harap olur ve hasta göğüs ağrısı hisseder. Gerçekte,kalp krizi budur. Terminolojide bu rahatsızlığa iskemik kalp hastalığı denmektedir. Bu ifade kalbin yeterli oksijen sağlayamadığını tanımlar.

    Erkekte, ilerleyen her yaşla birlikte kalp krizi geçirme olasılığı artar. Genç yaşlarda erkekteki ölümlerin %10'u, 50'li yaşlarda ise %50'si kalp hastalığından kaynaklanmaktadır.

    Kadınlarda ise, menopoz sonrası kalp krizi geçirme oranı,erkeklerinkini yaklaşmakta ve hatta geçmektedir. Yetmiş beş yaş ve üstü erkeklere kıyasla, iskemik kalp hastalığından ölüm oranı 75 yaş ve üstü kadınlarda daha yüksektir.

    Östrojenler kalp hastalığını nasıl önlerler?

    Pekçok istatistiksel çalışmada östrojenin kalp hastalığını engellediği gösterilmiştir.Östrojen kullanan kadınlarda kalp hastalığında %50 oranında azalma belirlenmiştir.

    Uzun zamandan beri ,östrojenin kalp hastalığını önleme sebebinin kanda dolaşan lipid seviyesini düşürmesine bağlı olarak meydana geldiği savunulmaktaydı. Bu lipidlere kolesterol ve trigliserid denmektedir.Şimdilerde östrojenin belki de bu etkisinden daha güçlü olarak doğrudan kan damarlarına yönelik bir etkisi daha bilinmektedir. Östrojen total kolesterol seviyesini düşürmektedir. Biz kolesterolü iyi kolesterol (HDL kolesterol) ve kötü kolesterol (LDL kolesterol) olarak ikiye ayırmaktayız.

    Östrojen aynı zamanda kan damarlarına etkiyerek bu yağ depocuklarının damar çeperinde toplanmasına mani olur. Zaten arterleri tıkayarak kalp krizine neden olan işte bu yağ depocuklarıdır.

    Östrojenler kalsiyumun kan damarlarına olan etkisini bloke ederler. Östrojenlerin antioksidan etkisi vardır ve kalp krizini engelleyen nitrik oksid sistemine etkirler. Kan damarlarının daralarak kasılmasını sağlayan anjiotensin sistemini baskılayarak,anjiotensin oluşumunu önlerler. Bu etkiye "ACE inhibitör etkisi" denir.Böylelikle kan damarları genişleyerek daha fazla kan taşır.

    Uzmanlar:günümüzde kavram olarak;östrojenin 2/3'sinin doğrudan kan damarlarına;1/3'nin ise kan lipid düzeyine etki ettiğini kabul etmektedirler.

    Sonuç olarak: Eğer sigara içmiyorsanız kalp hastalığına yakalanma riski %60'a, eğitiminizi tamamlarsanız %50'ye, her gün egzersiz yaparsanız %45'e, günde bir bardak alkol alırsanız veya düşük doz aspirin kullanırsanız %35'e, ideal kilonuzu korursanız %30'a ve de tansiyonunuzu, kolesterolünüzü kontrol altında tutarsanız %15'e düşer.

    Çeşitli deneysel çalışmalarda;tamoxifenin kolesterol seviyesini indirgeyerek kalp hastalığı riskini de azalttığı belirtilmiştir.

    MENOPOZ TEDAVİSİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

    Östrojen ve tamoxifen birlikte kullanılabilir mi?

    Bu kombinasyonla, tamoxifen; östrojenin memeler üzerine olan etkisini bloke eder; östrojen de tamoxifenin yan etkisi olan ya da östrojen eksikliğinden kaynaklanan sıcak basmalarını önler. Aynı zamanda bu kombinasyon kemiklere yararlıdır, kolesterol seviyesini düşürür ve sıcak basmalarını önler. Ancak gene de çalışmalar tamamlanmamış olduğundan tedavide kullanılmamaktadır.

    Pek çok kadın menopoz belirtilerinin tedavisinde bitki ürünlerini seçmektedir. Bitki ürünlerinin kalite-kontrolü sorun teşkil etmektedir. Güvenlikleri, etkinlikleri ve toksisiteleri denenmelidir.

    Çoğu kadın doktorlar tarafından alay edileceklerini düşünerek bu ilaçları kullandıklarını saklarlar. Bu nedenle hekimin mutlaka ilacın zararlı etkilerini bilmek, içeriğini öğrenmek ve diğer ilaçlarla etkileşimini görmek için bu soruyu yöneltmesi gerekmektedir.

    DANIŞMA

    Hekim hastasına östrojen tedavisinin risklerini ve yararlarını açıklamakla yükümlüdür.

    Herhangi bir ilaç kullanmadan veya tedaviye başlamadan önce tüm zarar ve yararları iyice anlamanız gerekmektedir. Sağlık durumu, meme kanseri tanısı, lenf bezi durumu, hormon reseptör tayini ,menopozal belirtilerin ciddiyeti, yaş ,osteoporoz tehlikesi, kalp hastalığı riski ve diğer başka faktörler tedaviye karar vermede esas teşkil etmektedir.

    Eğer hormon tedavisi almakta kararlıysanız hekiminize soru sormakta tereddüt etmemelisiniz. Onkologunuz ,jinekologunuz ve aile hekiminiz size yardımcı olacaktır. Hastanelerde ve bazı özel tedavi merkezlerinde açılan menopoz kliniklerine başvurarak bu konuda eğitim görmüş uzmanlardan ve bilgisayar programlarından yararlanabilirsiniz.

    ÖSTROJENLER VE MEME KANSERİ

    Östojenler ve meme kanseri oluşturma potansiyeli hakkında bilgilerimiz nelerdir?

    Bazı çalışmalarda östrojen kullanımı ve meme kanseri arasındaki ilişki gösterilmiştir. Son 20 yıldır yaklaşık 30 kadar çalışmada bu ilişki irdelenmiş ve yanıt aranmıştır. Sonuçta östrojenin uzun süreli kullanımının meme kanseri ile ilintili olduğu belirlenmiştir.

    Çalışmada;5-10 yıl östrojen kullanımının meme kanseri riskini %20-50 oranında arttırdığı anlatılmıştır. Bu;kadınların %20-50'si meme kanserine yakalanıyor anlamına gelmez; ancak riskin yükseldiğini ifade etmektedir. Örneğin 50 yaşındaki bir kadının bir yıl içinde meme kanserine yakalanma oranı 1/300 iken, %20'lik bir artışla bu oran 1,2/300'ye çıkmaktadır.Yani 10 yıllık bir dönemde östrojen kullanmayan 300 kadının 10'u meme kanserine yakalanırken; östrojen kullanan 300 kadının 12'si meme kanserine yakalanmaktadır. Başka bir ifadeyle;10 yıllık bir dönemde kadının %97 oranında meme kanserine yakalanmama şansı var iken,östrojen kullanırsa bu şans %96'ya düşmektedir.

    Görülmektedir ki; östrojen kullanımı meme kanseri riskini, diğer riskler gözönüne alındığı zaman mühimsenmeyecek bir oranda arttırmıştır. Meme kanseri riskini yükselten diğer bir faktör de kilo artışıdır.

    Östrojenin meme kanseri riskini yükselttiğini düşündüren sebep biyolojik deneylerdir. 1950'li yıllarda laboratuar koşullarında farelere östrojen verilerek meme tümörleri oluşturulmuştur. Bu çalışmada östrojenin meme dokusuna etki ederek büyümesi sağlanmıştır.

    Yüksek östrojen seviyesine sahip kadınlarda meme kanserine yakalanma oranı daha fazladır. Örneğin,Amerikalı beyaz kadınların meme kanserine yakalanma şansı Japonya'daki kadınlardan daha fazladır.

    Östrojenin; premenopozal kadınlardaki kaynağı yumurtalıklardır. Postmenopozal kadınlarda ise östrojen yağ dokusutarafından yapılır. Yağ dokusu böbrek üstü bezinden hormon alarak bunları östrojene çevirir. Araştırmacılar;meme dokusunun da bizzat östrojen ürettiğini ispat etmişlerdir.

    Östrojen ve meme kanseri arasındaki en büyük ilişki 35 yaşından önce her iki yumurtalığı cerrahi olarak alınan kadınlarda ortaya konmuştur. Bu kadınlar 20-40 yıl izlenerek; tek bir yumurtalığı alınan kontrol grubu kadınlarla karşılaştırılmıştır. Kontrol grubunda meme kanseri gelişme riski; her iki yumurtalığı da olmayan kadınlarda %75 oranında yüksek bulunmuştur. Yani her iki yumurtalığı alınan kadınlarda meme kanseri riski düşmektedir.

    Östrojenler meme kanserine nasıl yol açarlar?

    Bir teoriye göre östrojenler meme dokusunu hızlı büyümeye sevk ederler. Bu hızlı gelişme sırasında kanser oluşur.Başka bir teoriye göre; östrojenler meme dokusunun genetik materyali olan DNA'ya zarar verirler ki, bu da başlıca kanser sebebidir. Günümüzde bu iki etkinin de geçerli olduğu varsayılmaktadır; ancak henüz ispatlanmış bir veri elde bulunmamaktadır.

    Östrojen kullanan ve kullanmayan kadınlar arasında meme kanseri farklılığı var mıdır?
    v Çalışmalarda belirlenmiştir ki; östrojen kullanan meme kanserli hastalar daha uzun süre yaşamaktadırlar. Bunun sebebi,östrojen tedavisinden dolayı sürekli meme kanseri açısından takipte olmaları ve erken tanıda yatmaktadır. Başka bir açıklama ise; meme kanseri tanısı konduğunda hormon tedavisi sonlandırıldığından tümörün küçüldüğü görülmektedir.

    Progesteron da meme kanserine neden olabilir mi?

    Deneysel olarak menstrüal siklüsün değişik fazlarında meme dokusu incelenmiş ve progesteronun da meme dokusunu uyardığı görülmüştür. Bu; progesteronun rahim üzerindeki etkisinin tersidir. Bilindiği üzere progesteron östrojenin rahim üzerindeki etkisini bloke ederek, rahim kanserini önler. Ancak henüz progesteronun meme kanserine yol açtığını gösteren herhangi bir çalışma yoktur.

    Hormon tedavisi, mammografik incelemede de bazı değişikliklere yol açar. Östrojen kadınların yarısından fazlasında meme yoğunluğunu arttırmaktadır. Mammogramlarda yeni ve geniş sahalar yaratarak meme kanseri ile karıştırılabilir. Bu nedenle selim ve habis lezyonları ayırt etmek için biyopsiye ihtiyaç duyulabilir. Daha önceden meme kanseri tanısı konmuş hastalarda hormon kullanımı başka bir kanseri belirlemeyi zorlaştırmaktadır. Böyle bir lezyondan şüphelenildiğinde, tedavi kesilerek hormon bağımlı değişiklikler mammografik olarak saptanabilir. Böylelikle gereksiz biyopsilerden hasta korunmuş olur.

    ÖSTROJEN VE MEME KANSERLİ HASTALAR

    Meme kanserine yakalanmış kadın, tam tedavi edilebilir mi?

    Mammografik incelemenin ilerlemesi sayesinde,pek çok kadın erken tanı nedeni ile meme kanserinden tamamen küratif olarak kurtulmuştur. Sebep,kanserin çok erken teşhis edilerek, vücudun başka bölgelerine yayılmasının önlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu erken tanı küratif cerrahiye olanak sağlar ve kalan hücrelerin de radyoterapi, hormonal terapi ve kemoterapi ile temizlenmesine neden olur. Küratif tedavi edilememesinin sebebi kanserin ilk saptandığında yayılmış olmasından ileri gelmektedir. Tümör başlangıç noktasından değişik bölgelere ilerler: Koltukaltı lenf bezlerine, akciğere, karaciğere, kemiğe, deriye ve diğer organlara metastaz yapar.

    Meme kanseri ilk teşhis edildiğinde sıklıkla, tümör hücreleri vücudun değişik bölgelerine ilerlemişlerdir. Bu evrede; bu tümör parçacıkları çok küçüktür ve günümüzde bunlar hiçbir yöntemle saptanamazlar. Bu depocuklara mikrometastaz denir. Mikrometastazlı hastalar adjuvan kemoterapi veya hormonal terapi ile küratif olarak tedavi edilebilirler.

    Mikrometastaz tespit edilmezse; meme kanserini küratif olarak tedavi ettiğimizi nereden bilebiliriz?

    Tek yol 20 yıl beklemek ve tümörün tekrar oluşmadığını görmektir. Ancak bu pratik bir çözüm değildir.

    Tedavide küratif olma özelliğini gösteren faktörler arasında tümörün küçük, aksiller lenf bezi tutulumu olmaması, histolojik grade olması, östrojen ve progesteron reseptör varlığısayılabilir.

    Küratif tedavinin en iyi göstergesi negatif lenf bezi bulunmasıdır. Daha sonraki belirleyici etken tümörün histolojik yapısıdır. Bu özelliklere sahip hastalarda küratif tedavi şansı %75'dir. Tümörün yeniden tekrarlamasına rekürrens adı verilir. Bu rekürrenslerin çoğu ilk üç yılda ortaya çıkmaktadır. Üç yılın sonunda oran yıllar geçtikçe azalır. İyi huylu tümörlerde bu oran yıllık %0,5'e kadar iner, bu da 200 meme kanserli kadında her yıl ancak 1 tanesinde rekürrens görüldüğünü ifade eder. Fakat gene de uzun yıllar sonra bile rekürrens görülen olgular bildirilmiştir.

    1997 yılında ABD'de yeni meme kanseri tanısı konan hasta sayısı 180000'dir. Bu rakamın 97000'inin rekürrens şansı çok azdır. 60 yaşında tanı konulduğu varsayılırsa ve 25 yıllık bir sürvi düşünülürse ABD'de halen 2,5 milyona yakın meme kanseri hastası bulunmaktadır.

    Meme kanseri tedavisi gören hasta menopozal belirtiler için östrojen kullanabilir mi?

    Eğer bir kadında meme kanseri gelişmişse östrojen yüzünden ikincil bir kansere maruz kalma riski fazladır. Ama bunu desteklemek için gerekli bilimsel çalışmalara ihtiyacımız bulunmaktadır. Bildiğimiz; meme kanserli hastalarda yıllık %0,5 oranında ikincil meme kanseri riski bulunduğudur. Eğer östrojen 10 yıl sonra %30 oranında riski arttırırsa;10 yılın sonunda 100 kadının 5'inde ikincil meme kanseri beklerken östrojen kullanımı ile bu rakam 8'e çıkacaktır.

    Halen kabul gören düşünce;tamoxifen ve östrojeni yerine koyma tedavisinin östrojen (+) tümörlü hastalarda tümör rekürrensini arttırmadan;menopozal belirtileri ortadan kaldırdığı yönünedir.

    Çoğu hekim,meme kanserli hastalara östrojen verilmemesi gerektiğini savunurlar. Sebep,östrojenin meme dokusunda büyümeyi uyarmasından ve çok küçük meme tümörlerine yol açabileceğinden ileri gelmektedir.

    Bazı meme kanserli hastalarda östrojen eksikliğine bağlı çok ciddi menopozal semptomlara rastlanmaktadır. Bu hastalara bazı tedaviler verilebilir. Örneğin sıcak basmaları için progesteron ve ürogenital atrofi için vajinal östrojen gibi. Ancak en doğrusu; hastaya bu tedavinin tüm riskleri ve yararlarının anlatılması ve hastanın kendi kararını vermesini sağlanmasıdır.



    Çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum, bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum..Prof. Dr. Aziz Sancar

  3. #23
    Uzak duя huzuя veя! SultanPinar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    08.Ocak.2016
    Mesajlar
    17,111
    Mentioned
    1221 Post(s)
    Tagged
    27 Thread(s)
    Meme kanseri hakkında sık sorulanlar

    Genç kadınlar, memenin vücutlarının saklı ve gizemli bir parçası olduğuna inandırılarak yetiştirilirler. Görülmesinin, dokunulmasının ve hakkında açıktan konuşulmasının toplumsal bir tabu olduğu kabul edilir. Erginliğe ulaşıldığında farklı bir duygu da birlikte gelişerek meme, kadınlığın sembolü durumuna gelir. Bebek için beslenme, karşı cins için cinsellik işlevi kazanır.

    Taşıdığı gizem ve sembollerin yanında memenin diğer bir özelliği de, kadın sağlığı ile olan ilişkisidir. Meme ve sağlık arasındaki bu ilişki yeterince vurgulanmadığı için, herhangi bir meme hastalığı karşısında kadın, büyük bir şaşkınlık ve korkuya uğramaktadır.

    Gelişmiş ülkelerde, kadınların hekime baş vurmalarının başlıca nedenlerinden biri, meme ile ilgili yakınmalardır. Tüm yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi, yada ağrı gelişmesi sık rastlanan bir yakınmadır. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile, erken tanınabilirse, tedavisi mümkündür.

    Bu kitapçık, sizin memeniz ile tanışmanız , başkaları için gizemini korusa bile, artık sizin bu duyguyu aşıp bu organınız ile karşı karşıya gelmeniz amacı ile hazırlandı.

    KANSER NEDİR ?

    Anneden gelen yumurta ve babadan gelen spermin birleşmesi ile annenin ve babanın genetik bilgilerin taşıyan tek bir hücre meydana gelir. Bu genetik bilgiye DNA adını veriyoruz. Bu tek hücre, DNA kontrolünde çoğalarak 100 trilyon sayısına ulaşınca erişkin bir oluşur.

    Bütün hücreler görevlerini DNA kontrolünde yerine getirir. Hücreler bazı zamanlarda organizmanın ihtiyacını karşılamak üzere çoğalırlar. Bu çoğalma yine DNA kontrolündedir. Bazen çeşitli nedenler ile DNA üzerinde bazı değişiklikler meydana gelir. İşte hücrelerin çoğalmasını kontrol eden bölüm değişirse, hücrelerin çoğalmalarını kontrol eden mekanizma ortadan kalkar. Bunun sonucu hücrelerde kontrolsüz aşırı bir çoğalma başlar. Kontrol ortadan kalktığı için organizmanın sadece belirli bir organında çoğalması gereken hücreler, kan ,lenf veya komşuluk yolu ile organizmanın diğer yerlerine gider ve orada da çoğalmaya başlar. İşte, kontrol dışı çoğalmaya başlayan bu hücrelere kanser hücreleri, oluşturdukları klinik tabloya da kanser hastalığı denir.

    MEME KANSERİ NEDİR ?

    Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

    MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?

    Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

    Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;


    Yaş:
    İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70'i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.


    Kişisel meme kanseri hikayesi:
    Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.


    Ailede meme kanseri hikayesi:
    Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.


    Daha önce meme biopsisi yapılmış olması:
    Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.


    Fertil çağ süresi:
    Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.


    Doğurganlık hikayesi:
    İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir


    Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği:
    Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.


    Östrojen hormonu tedavisi görenler:
    Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.


    Doğum kontrol hapı kullanılması:
    Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.


    Alkol kullanılması: F
    azla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.


    Sigara:
    Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.


    MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?

    Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.

    Kısaca,
    şişmanlığın azaltılması,

    alkol alınıyorsa bırakılması.

    Hafif egzersiz yapılması (haftada 4 saat tempolu yürüyüş),

    Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,



    gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.

    MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?

    Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.

    Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.

    MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?

    Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.

    Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.

    Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.

    Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.

    KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?

    Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay kendisini düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.

    Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

    MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?

    Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
    Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,

    Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,

    Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,

    Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,

    Memenin şeklinde değişiklik,

    Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,

    Meme başında ortaya çıkan akıntı.



    MAMOGRAFİ NEDİR ?

    Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

    MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?

    Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.

    MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?

    Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

    MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?

    Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.

    MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?

    Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.

    Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

    MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?

    Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

    KEMOTERAPİ NEDİR ?

    Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.

    Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.

    HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?

    Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.

    IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?

    Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.

    ERKEKLERDE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?

    Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

    DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?

    Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD' de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;

    1950-1970 yılları arasında ABD' de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD'nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa'da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

    TÜRKİYE'DE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?

    Türkiye' de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye' de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.

    Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

    DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?

    Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD' de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.

    MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?

    Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.

    Türkiye' de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.

    MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?

    Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.

    Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye'de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye'de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.

    MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?

    Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.

    MEME PROTEZİ NEDİR?

    Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir
    Çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum, bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum..Prof. Dr. Aziz Sancar

Sayfa 3 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. Meme Kanserinde Yeni Teknikler, Meme Kanseri Tedavisi Nelerdir?
    Konu Sahibi SultanPinar Forum Genel Bilgiler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 24.Aralık.2017, 12:26
  2. Gebelikte meme bakımı
    Konu Sahibi AfiFe Forum Erkek ve Kadın Hastalıkları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 16.Şubat.2014, 14:11
  3. Meme Kanserinden Korunun
    Konu Sahibi AfiFe Forum Erkek ve Kadın Hastalıkları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Şubat.2014, 19:10
  4. Meme Kanserine Darbe
    Konu Sahibi CeMo Forum Erkek ve Kadın Hastalıkları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 05.Şubat.2014, 13:42

Bu Konu için Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
sohbet odalari
ataşehir escort ümraniye escort ataşehir escort
antalya haber sex hikayeleri
ankara escort ankara escort ankara escort bayan kızılay escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort escort ankara çankaya escort kızılay escort ankara eskort

kaçak bahis siteleri yatirim bonusu veren siteler vegasslot ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com tipobet venüsbet giriş venüsbet vegasslot