(0)
Oder Neisse Hattı
II. Dünya savaşından sonra müttefiklerce düzenlenen Polonya-Almanya sınırı. Savaş sonrası dönemin dönüm noktasını oluşturan Yalta Konferansında ele alınan konulardan biri de Polonya sorunuydu. Savaşın galip devletlerinden Sovyetler Birliği, Polanya’da, Almanya’nın aleyhine genişlemesini öngören bir sınır öneriyordu. O zaman iki ayrı Polonya Hükümeti vardı. Biri Alman ve Sovyet işgali sırasında Londra’ya kaçan hükümetti. Öteki ise, Sovyetler Birliğinin işgal bölgesinde kurdurup tanıdığı ve Lüblin kentinde kurulduğu için “Lüblin Komitesi” adını alan komünist hükümetti. İşte Stalin bu hükümeti destekliyordu. Sonunda bir koalisyon hükümeti kurulması kararlaştırıldı.
II. Dünya savaşından önce “Curzon Çizgisi” Polonya-Sovyet sınırı olarak saptanmıştı. Polonya, Fransa’nın da desteği ile, bu sınır kabul etmedi. Riga Barış Antlaşması ile, Polonya sınırı Curzon Çizgisi’nin çok doğusuna doğru genişledi. Böylece, Polonya’nın içine birçok Ukraynalı ve Beyaz Rus girdi. Daha sonra, Yalta’da Sovyetler Birliği eski “Curzon Çizgisi” üzerinde ısrar edince, öteki devletler bunu doğal karşıladılar ve Sovyet isteklerini yerine getirdiler. Ayrıca Sovyetlere Doğu Prusya’daki Königsberg kenti, Polonya’ya da terkettiği topraklara karşılık olarak, Almanya’dan, yani batısından toprak verildi. Oder-Neisse akarsuyu Alman-Polonya sınırı oldu. Böylece Polonya batıyı kaydırılmış oldu. Güçlü bir Polonya hem Sovyetlerin, hem de Fransa’nın işine yarıyordu. Federal Almanya 12 Ağustos 1970 tarihinde Sovyetler ile, 7 Aralık 1970 tarihinde Polonya ile yaptığı antlaşmada bu sınır çizgisini tanıdı. Oder-Neisse hattı Batı-Doğu Almanya sınırını da oluşturmaktaydı.
1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesi görüşmelerinde Polonya sınır tekrar gündeme geldi. Polonya, iki Almanya’dan da güvence istedi. Sonuçta, iki Almanya Polonya sınırını tanıdıklarını açıkladılar. Birleşme Antlaşması 3 Ekim 1990’da imzaladığında, Demokratik Almanya’nın Batı’ya ilhakı kesinleşti. Böylece Birleşik Almanya’nın sınırları Doğuda Oder-Neisse Hattı’na kadar uzandı. Polonya-Almanya sınırı, devletler arası bir anlaşma ile de tescil edildi.
Olağanüstü özel oturum-Emergency special session
BM Genel Kurulunun; çok acilen görüşülmesi gereken siyasal gelişmeleri ele almak üzere Güvenlik Konseyinin talebi yada BM üyelerinin çoğunluğunun isteği üzerine yaptığı toplantı. Böyle durumlarda, BM Genel Sekreterliği, toplantılardaki temsil düzeyinin de, toplantının önemine göre yüksek olmasını isteyebilir.
Oldu-Bitti Politikası (politique de faite accomplie)
Diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında, bir devletin müzakere yoluna gitmeksizin kuvvet kullanarak fiili durumlar yaratması ve bunu diğerlerine kabul ettirmeye çalışması veya bir anlaşmaya dayanan danışma yükümlülüğünü yerine getirmeksizin kendi başına hareket ederek, bu anlaşmaya taraf diğer devletlere bir nevi sürpriz olarak benimsetmeye çalışmasıdır.
Oldu-bitti politikası, bazen yarar sağlar ise de bazen de çeşitli anlaşmazlıklar ve bunalımlara yol açabilir. Örneğin 1968’de Rusya’nın Çekoslovakya’da Dubçek’in yönettiği liberalleşme akımı üzerine ülkeyi askeri kuvvet göndererek bir gecede işgal ile denetim ve yönetimaltına alması bir oldu-bitti politikası uygulamasıdır. Bu davranış, Rusya için komünist blokun (Varşova Pakı) birliği açısından bir yarar sağlamamışsa da bir çok diğer ülkelerde kuşkular uyandırmış, blok içinde psikolojik çatmalar ve sürtüşmelere yol açmıştır.
Öte yandan 1973 Altı Ekim Savaşı sırasındaki Ortadoğu bunalımının ABD’nin Avrupa’da NATO’ya tahsisli kuvvetlerini, diğer müttefikleri bildirip danışmaksızın alarma geçmesi, daha sonra da Avrupa Dokuzların (çoğunluğu NATO üyesi Ortak Pazar ülkeler) ABD ve diğer müttefikleriyle danışmanlarda bulunmaksızın Arap ülkeleriyle görüşmelere girişme kararı, bu ittifak içinde tarafsızlık yaratan oldu-bitti eylemi örnekleridir. Bu durum üzerine, NATO ülkeleri Atlantik İşbirliği bildirisinde bu tür davranışlarda bulunmamayı da bir ilke olarak kabullenmişlerdir.
Ondört Nokta Programı (Wilson İlkeleri), 1918
Birinci Dünya Savaşı sona ermeden, 1918 yılının Ocak ayının ABD Başkan Woodrow Wilson’un savaş sonrası dünyası ile ilgili görüşlerini içeren bildiri. Bu görüşler “14 nokta”dan oluşmaktaydı. Bunlar:
1) Barış görüşmeleri ve anlaşmaları açıklıkla yürütülecek, gizli diploması yöntemleri kullanılmayacaktır.
2) Barış ve savaş döneminde açık denizlerde seyrüsefer serbestisi sağlanacaktır.
3) Uluslararası ticaretteki engeller kaldırılacaktır.
4) Ulusal silahlanmanın iç güvenliğin gerektirdiği ölçü ve düzeyde tutulacaktır;
5) Tüm sömürge sorunları özgürce ve tarafsız çözüme bağlanacaktır. Bu konuda şu kurallar gözetilecektir.
6) Birincisi, Rusya’yı diğer ulusların istedikleri takdirde ve ölçüde özgürce yardımda bulunulması garanti edilecektir. İkinci, Rusya’ya kendi siyasi girişimi ve ulusal politikasında bağımsız olabilme özgürlüğü sağlanacaktır.
7) Almanya Belçika’dan çekilecektir ve Belçika tekrar bağımsız devlet halini alacaktır.
8) Alsace ve Lorraine, Fransa’ya geri verilecektir. Bunun yanında, Almanya işgal ettiği Fransız topraklarını tekrar Fransa’ya iade edecek ve verdiği zararı Fransa’ya ödemeyi yüklenecektir;
9) İtalya sınırları yeniden düzenlenecektir;
10) Avusturya-Macaristan imparatorluğu altında bulunan halklara özerklik verilecektir;
11) Almanya, Romanya, Sırbistan ve Karadağ’daki askerlerini geri çekecektir, ayrıca Sırbistan’a denize çıkma hakkı verilecektir.
12) Osmanlı devletinin Türk kesimlerinin egemenliğini güvence altına alınacak, imparatorluk içindeki öteki uluslara can güvenliği ve özerk gelişme olanakları sağlanacak ve Boğazlar’dan sürekli geçiş özgürlüğü uluslararası güvence altına alınacaktır;
13) Bağımsız bir Polonya’ya denize çıkma hakkı verilecek ve Polonyalı’ların oturduğu bütün topraklar bu devlete bağlanacaktır;
14) Büyük ve küçük ülkelerin siyasal bağımsızlıklarını ve ulusal bütünlüklerini karşılıklı olarak garanti altına almak amacı ile özel statüleri olan bir uluslar birliğinin (Milletler Cemiyeti) en kısa zamanda kurulması için çalışmalara hemen başlanacaktır.
On İki Adalar-Dodecanese
Ege Denizi ndeki Rodos, Kos, Kalymnos(Kelemez), Karpatros(Kerpe), Patmos(Batnos), Leros(İleryos), Hakli(Herke), Nyssiros(İncirliada), Kassos(Çoban), Astypalea-Astopatya(İstanbulya), Tylos(İlkil), Symi(Sömbeki), adalarından oluşan adalar dizisi. Bunlara ilave olarak, Pserinos, Agathonissi, Megisti, Telendos, Lypsi ve Arkyi adaları da On İki Adalarla birlikte anılmaktadır. Sayıları 18 bulan ve Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlının hakimiyetinde olan adaların, savaştan sonra elden çıkması ardından ilk yasal düzenleme, 1923 yılına Lozan Barış Anlaşması ile yapıldı. 1947 tarihli Paris Barış Anlaşması ile Yunanistan’a verildi. Yunanistan’ın adaları silahlandırma girişimleri sebebiyle kimi dönemler Türkiye ile Yunanistan arasında gerilimlere neden olmaktadır.
Onsekiz Devlet Silahsızlanma Komitesi-Eighteen Nations Disarmament Commitee
1961 yılında BM Genel Kurulu’nun kararı ile kurulan ve on sekiz ülkenin üye olduğu Cenevre Silahsızlanma Komitesi. Komitenin amacı, dünyadaki silahsızlanma yarışını sona erdirmek ve bu yöndeki çabalara öncülük etmekti. Daha sonra 1969 yılında isim değiştirerek Silahsızlanma Komitesi Konferansı adını aldı.
Ortaçağ (Middleage)
İ.S. 5-13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi sözkonusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) yada son Batı Roma imparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi noktalar Ortaçağın başlangıcı olarak alınmaktadır. Bitiş noktaları ise, İstanbul’un fethi (1453); İtalyan kaşif Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’yı (Amerika) keşif (1492); Dini savaşlar olarak bilinen 30 Yıl Savaşlarını sona erdiren Westphalia Antlaşması (1648); Fransız Devrimi (1789) gibi siyasi tarihte önemli sonuçlar doğuran tarihler sayılmaktadır.
Ortaçağ kavramı tarihte ilk defa Rönesans düşünürleri tarafından geliştirildi. Bunlar kendi dönemlerini, Roma İmparatorluğunda yaşanan parlaklık ve “yeniden doğuş” dönemleri arasında bir geçiş dönemi olarak görmektedirler. Roma’da yaşanan uygarlığın kendi dönemlerinde yeniden canlandığını görüyorlardı. Roma İmparatorluğu ile, kendi dönemlerine kadar geçen karanlık dönem için bu tabiri kullandılar.
Bu olumsuz değerlendirmelere karşın, Ortaçağ büyük siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve sanatsal değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Batı tarihçiler bu dönemi üç başlık altında incelemektedirler: “Erken Ortaçağ”, “Yüksek Ortaçağ” ve “Geç Ortaçağ”.
Ortaçağın ortaya çıkardığı en önemli özellikler, kamu otoritesinin bölünmesi, feodalizmden kaynaklanan ademi-merkeziyetçiliğin güçlenmesi, ideolojik üstyapılara dinin egemen olması, piyasa için üretim yapılmasının yaratılması, burjuvazinin kent ve ülke parlamentolarında temsil edilmesinin sağlanmasıdır.
Orta Elçilik
Diplomatik derece ve protokol sorunu kapsamlı bir şekilde ilk defa 1815 tarihli Viyana Kongresinde ele alınmıştır. 19 Mart 1815 tarihinde bir tüzük kabul edildi ve diplomatik temsilciler şu sınıflara ayrıldılar: a)büyükelçiler, legatus ve nunciolar b)Hükümdarlar katına atanan orta elçiler, c)Maslahat güzarlar.
Bu tüzüğün kabulünden üç yıl sonra 21 Kasım 1815 tarihinde Aix-la Chapelle Kongresi sırasında imzalanan protokolde olası tartışmaları ve anlaşmazlıkları önlemek üzere diplomasi temsilcileri şöyle sıralandırılmıştır:
a) Büyükelçiler
b) Orta elçiler
c) Maslahatgüzarlar (işgüderler)
d) Yerleşmiş elçiler (muhkim elçiler)
Bu sınıflandırma biçimi 2 Mart-14 Nisan 1961 tarihinde Viyana’da toplanan “Diplomatik İlişki ve Bağışıklıklar Hakkında B.M. Konferansı”nda küçük düzeltmelerle kabul edilmiştir. Sınıflandırma şöyledir:
a) Devlet başkanı katına atanan büyükelçiler ve nuncio denilen papalık temsilcisi,
b) Devlet başkanı katına atanan orta elçiler ve internunciolar,
c) Dışişleri bakanı katına atanan işgüderler.
Orta Menzili Nükleer Silahları Sınırlandırma Antlaşması
Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasında nükleer silahların sınırlandırılması konusunda yapılan iki taraflı antlaşma. Bu anlaşmaya göre tarafların ellerinde bulundurdukları orta menzili nükleer silahların (INF) tümünün ortadan kaldıracak ve üretimleri yasaklanacaktı.
1980’li yıllarla birlikte Avrupa’daki silah dengesini kendi lehine çevirmek isteyen Sovyetler Birliği, orta menzilli ve Avrupa’ya yönelik “55-20″ füzelerinin bir kısmını kendi topraklarında, diğer kısmını ise Doğu Avrupa’daki müttefiklerine yerleştirmeye başlamıştı. ABD buna karşılık olarak, yine orta menzilli “Pershing II” ve “Cruise” füzelerini Avrupa’daki müttefiklerine yerleştirdi. Ancak, 1985 yılı geldiğinde Sovyetler Birliğinin başına Gorbaçov,ABD’de ise Reagan işbasına geldi. İki başkanın başkanlığının ilk yıllarından sonra silahsızlanma çabalarına olumlu yaklaşmasıyla, iki ülke arasında INF denen orta menzilli füzelerin yasaklanması görüşmeleri başladı. Cenevre’de yapılan ön görüşmelerden sonra, 18 Eylül’de iki tarafın görüş birliğine vardıkları açıklandı. 24 Kasım’da Cenevre’de buluşan Dışişleri Bakanları Shultz ve Şevarnadze, her iki ülkenin menzilli 500 ile 5499 km arasında olan nükleer füzeleri yasaklayan, yani Avrupa’da tümünün ortadan kaldırılmasını öngören (O çözüm) bir anlaşmasının şartlarını belirlediler. İki Başkan arasında zirve toplantısı 8-10 Aralık 1987’de Washington’da gerçekleşti ve 8 Aralık’ta “INF” Antlaşması imzalandı.
Yapılan antlaşma her iki tarafa, getirilen koşullara uyulup uyulmadığını doğrulama hakkını tanımaktadır. antlaşma, dört ana belgeden oluşmaktadır. Bunlar:
1) ABD ve SSCB’nin elinde bulundurdukları tüm orta ve daha kısa menzilli nükleer füzeleri üç yıl içinde yok etme yükümlülüğü getiren ve bu süre sonrasında bu tür silahları yasaklayan, ayrıca antlaşmanın koşullarına tam uyulup uyulmadığının etkin biçimde doğrulanmasını sağlayan antlaşma maddeleri;
2) 01 Kasım 1987’den itibaren; silahların yerleri, sayıları ve nitelikleri konusunda antlaşmanın imzalanmasından önce tarafların birbirlerine verdikleri verileri biraraya toplanan “Veriler Konusunda Anlayış Memorandumu” (MOU);
3) Üzerinde anlaşmaya varılmış olan yerinde denetleme, ani denetleme ve diğer türlü denetleme yöntemlerinin nasıl yerine getirileceğini belirleyen Denetleme Protokolü,
4) Füzelerin rampalarının, destek sistemlerinin, destek yapılarının ve destek tesislerinin nasıl ortadan kaldırılacağını ayrıntılı biçimde anlatan “Yoketme Protokolu”dur.
Andlaşmanın süresi sınırsızdır. Taraflardan herhangi biri anlaşmanın konusu ile ilgili olarak belirlenecek olağanüstü durumların kendi çıkarlarını tehlikeye koyduğu kanısına sahip olduğu takdirde, anlaşmadan çekilecektir.
Ortak Üyelik (member associate)
Kimi uluslararası örgütlerde ortak üyelik diye anılan bir statüye rastlanmaktadır. Bu statü, sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş bir kavrama bağlı bulunmayıp, ilgili örgütlere göre değişmektedir. Örneğin, Ortak Üyelik Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) çerçevesinde tam üyeliğe kabul edilmeden önceki hazırlık aşamasında geçici üyelik statüsünü belirtmektedir. Bir başka örnek de 20 Kasım 1992’de Roma’da imzalanan Norveç ve Türkiye’nin Batı Avrupa Birliği ortak üyeliğine ilişkin belge ve ona ekli mutabakat zaptı ile oluşturulan ortak üyelik statüsüdür.
Orta Yoğunlukta Çatışma (mid-intensity conflict)
ABD’nin soğuk savaşın bitmesiyle birlikte ortadan kalkan yüksek yoğunlukta çatışma stratejisinin yerine getirdiği savaş stratejisi. Bu strateji süratle yoğun bir ateş gücünü düşmanı en kısa zamanda yok etmeye yönelik olarak kullanmayı öngörmektedir. ABD bu yeni stratejiyi 1991’de Irak’ta uygulamıştır.
Ortaklık Anlaşmaları-Association Agreements
AB ile bu birliğe üyelik için hazır olmayan ülkeler arasında imzalanan ve aday ülkeyi ileride tam üyeliğe götürecek olan anlaşmalardır.
Ortaklık Konseyi-Association Council
1-Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerini yöneten en üst organ. Türkiye’nin dışişleri bakanı ile AB ülkelerinin dışişleri bakanları veya ilgili bakanlarından oluşur. Bunların yanı sıra, Komisyon ve Konseyin de birer temsilcisi bulunur.
2-Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında 1997 yılında kurulan ve iki taraf arasındaki aşamalı bütünlüşme sürecini yürüten organ.
Ortak Avrupa Evi-Common European Home
1985 yılında dönemin Sovyetler Birliği lideri Mikhael Gorbachev/1931 tarafından önerilen ve barış içinde bir Avrupa özlemini gerçekleştirme hedefini ifade eden siyasal proje. Atlantik ten, Urallar a kadar bütünleşmiş bir Avrupa mantığını Savunmaktadır.
Ortak Dış Ticaret Politikası-Common external trade policy
Avrupa Birliği ne üye tüm ülkelerin, üçüncü ülkelere karşı uyguladıkları ortak dış ticaret politikası. Günümüzde ortak gümrük tarifeleri, ithalat-ihracat rejimleri ve mali konularda, tüm birlik üyeleri arasında tam bir siyaset birliği biçiminde uygulanmaktadır.
Ortak Pazar-Common market
1. Birçok ülkeden oluşan bir topluluğun tek bir ekonomik Pazar haline gelmesi. Başlangıçta, üyeler arasında gömrük vergi ve resimleri kaldırılarak, her türlü ticari engel yok edilir ve makul bir rekabet ortamı oluşturulur.
2. Başlangıçta amacı, üye ülkeler arasında tek bir Pazar yaratmak, iktisadi bir birlik kurmak olan Avrupa Birliğinin ekonomik hedefi. Avrupa tek pazarının amacı, AB üyeleri arasında malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını kısıtlayan her türlü engelin kaldırılarak, tek bir iç pazarın kurulmasıdır. 1958 yılından 1993 yılına kadar geçen süreçte bunu başaran Avrupa, tek Pazar haline geldikten sonra dünya ticaretinin yüzde 43 ünü, üretimin yüzde 30 unu gerçekleştirmektedir.
Ortak piyasa düzeni-Common organisation of the markets
Avrupa Birliği üyelerinin ortak tarım politikasının uygulanma biçimi. En gelişmiş haliyle ortak piyasa düzeni, önceden tespit edilmiş bir fiyat rejimiyle bu rejimin gerek içeriye gerekse dışarıya karşı desteklenmesini sağlayacak mekanizmalardan oluşur. Bir tür korumacılık uygulamasıdır. Bu uygulama AB tarım üretiminin yüzde 95 ini kapsamaktadır.
Ortak Politikalar-Common policies
AB gibi yapılanmalarda, kendi içinde bütünleşmeyi gerçekleştirmek için benimsenen ortak anlayış ve uygulamalar. Tarımdan, demir yoluna, balıkçılıktan, dış politikaya, ortak kara yolu taşımacılığı politikasından, enerji ve eğitim politikalarına kadar her alanda üye ülkeler arasında tüm mevzuat, kanun ve uygulamaların ortak hale getirilmesi siyaseti.
Ortak sorumluluk-Common responsability
Avrupa Birliği benzeri entegrasyon süreçlerinde, birliğe üye ülkelerin bu üyelikten kaynaklanan mali, siyasal yada psikolojik yükümlülükleri paylaşması.
Orta Doğu takım yıldızı-Constellation of Middle East
Orta Doğu bölgesindeki ülkeleri belirtmek amacıyla kullanılan bir kavram.
Ortak Tehdit Azaltımı-Cooperative Threat Reduction
ABD ile Rusya arasında 1991 yılında imzalanan ve iki ülkenin karşılıklı olarak gerilim yaratıcı unsurları azaltmalarını öngören protokol. Buna göre, ABD, Rusya’nın savaş başlıklarının sökülmesinde, korunmasında ve bu silahların başka ülkere yayılımının önlenmesinde bu ülkeye gerekli ekipman, hizmet ve teknolojik desteği verecektir. 2006 yılına kadar yürürlükte kalacak olan program çerçevesinde, Rusya’da 12500’den fazla nükleer savaş başlığı sökülmesi öngörülmüştür.
Ortak sosyal sorumluluk ilkesi-Corparate social responsibility
Günümüzün yaygınlaşmakta olan global ekonomik ilkelerinden biri. Buna göre, uluslararası şirketler, kendi ekonomik çıkarlarının yanı sıra, yatırım yaptıkları ülkelerin kalkınması, sosyal yaşam koşullarının geliştirilmesi gibi sosyal içerikli konuları da göz önünde bulundurmalı ve bunların gelişmesine katkı sağlamalı.
Otarşi-Autarchy
Bir devletin ihtiyaçlarını kendi iç bünyesinde karşılayan, uluslararası ekonomik ilişkilerini en düşük seviyeye indirmesidir. Temelinde ekonomik bakımdan kendi kendine yeterlilik vardır. Bu sistem uluslararası işbölümüne kapalıdır ve tam bir ekonomik bağımsızlığı hedef alır. Dış dünyadan korku kaynakların askeri amaçlara bağlanması dolayısıyla dış ticaret avantajlarının kaybedilmesi ve ideoloji baskısı otarşi eğilimlerini güçlendirir. Modern çağdaki otarşi denemelerine örnek olarak Rusya’nın 1917’de, Almanya’nın 1934’de uygulamaya başladıkları dış ticaret denemeleri gösterilebilir.
Otuz Yıl Savaşları, 1618-1648
Katolik ve Protestan davası üzerinde Alman topraklarında sürdürülen bir dizi uluslararası ve iç savaş (1618-1648). Savaşın nedenine bakıldığında, 1555 yılında yapılan Augsburg anlaşmasının uygulamada yürümediğini görüyoruz. Bu anlaşma her devlete vatandaşlarının dinini belirleme yetkisini tanımıştı. Ancak protestanlar anlaşmanın başarısızlığa uğradığını gördüklerinde, haklarını savunmak için aralarında birlik kurdular ve 1618’de başlattıkları ayaklanma, Otuz Yıl Savaşlarının başlangıcı sayılır. Protestanlar dışarıdan destek sağlamak için İngiltere, Fransa ve Hollanda nezdinde girişimlerde bulundular. Katolik Alman devletleri ise 1609’da Kutsal Roma İmparatoru’nun desteği ve Bavyera’nın önderliğinde birleştiler. Savaş, oluşan bu iki kamp arasında başladı. Bunun sonucu da, savaş karmaşık bir hal aldı. Savaş bir kere Katolik ve Protestanlar arasında bir Alman İç Savaşı, diğer taraftan da Kutsal Roma İmparatoru ile bağımsızlıklarını sağlamak için çabalayan üye devletleri arasında sürdürülen bir savaş niteliğini aldı. Ayrıca işin içine Fransa, Habsburglar, İspanya, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Transilvanya’nın karışması, savaşın uluslararası bir nitelik almasını sağladı. Savaş Protestanlar’ın zaferi sonucu 1648 tarihli Westphalia (Vestefalya) barışı ile bitmiştir.
Savaş sonunda, Avrupa güç dengesi tamamen değişmişti. İspanya Batı Avrupa’daki üstünlüğünü yitirmiş, Fransa Avrupa’da en güçlü hale gelmişti. İsveç, Baltık denizinde üstünlük sağlamış, Flemenk Cumhuriyeti bütün ülkeler tarafından bağımsız bir cumhuriyet olarak tanınmıştı. Kutsal Roma İmparatorluğu’na bağlı bütün devletler tam bağımsız hale gelmişlerdi. Kilisenin gücü sınırlandırılmış, Augsburg barışının hükümleri yinelenmiş ve Almanya’da Katolik, Protestanlık ve Calvinizm geçerli dinler haline gelmiştir. Artık Avrupa, kendi yasalarına göre davaranan, kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarını izleyen, istediği tarafta yeralan, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletlerden oluşacaktır. Bugün anladığımız anlamda devletlerin oluşturulduğu uluslararası sistem, Westphalia Barışı ile kurulmuştur.
Oyalama Politikası
Diplomatik görüşmelerde parlamento hayatındaki engelleme taktiklerini andıracak şekilde sonucu geciktiren davranışlara dendiği gibi, uluslararası ilişkilerde bir devletin çözmeyi arzulamadığı bir konuyu çeşitli taktikler kullanarak sürüncemede bırakmasıdır. Ayrıca, bazı durumlarda zaman kazanmak ve bu arada gerekli alanlarda tedbirler almak veya hazırlıklar yapmak için başvurulan tutum için de bu deyim kullanılır.
Oybirliği doktrini-Doctrine of consensus
Uluslar arası hukuk kurallarının, çoğunluğun rızasına göre çıktığını savunan yaklaşım. Söz konusu teori, devletlerin; işbirliği ve sosyal dayanışma çerçevesinde bazı haklarında vazgeçtiğini ve benimsemese dahi o hukuk kurallarına uymak durumunda olduğunu ifade eder.
Oyun Teorisi (game theory)
Şu iki özel durumda uygulanabilecek bir teorik analizdir: (1)Bir oyuncunun elde ettiği kazancın diğerinin (veya diğerlerinin) kaybını oluşturduğu mutlak çelişki durumu. (2)Çelişki ile işbirliğinin karma durumu şöyle ki, bu durumda oyuncular ortak kazançlarını artırmak için işbirliğine girişebilirler, ancak yine de kazancın dağıtımı konusunda bir çelişki sözkonusudur. Oyun teorisinde ekonomik, sosyal bir çelişki sözkonusudur. Oyun teorisinin ekonomik, sosyal ve siyasal alanda uygulanabileceği pekçok durum bulunabilir. Teoriyi ilk kez orataya atanlar J. Von Nevmann ve O. Mongenstein’dir. Oyun teorisi sonradan uluslararası politikada da kullanılmaya başlandı. II. Dünya Savaşından sonra birkaç büyük devletin uluslararası sistemi belirlediği bir ortamda bu teoriye başvurulabilir. Bu anlanların başında çatışma analizi ve strateji konuları gelmektedir. Bu temelde kurulan oyun modelleri başlıca iki varsayıma dayanmaktadır: a)Sıfır toplamı modeli; bu modelde taraflardan birinin kazancı doğrudan bir diğerinin kaybı anlamına gelmektedir. Soğuk savaş döneminde büyük güçler açısından bu tür bir ilişki var. Böyle bir durumda dahi taraflar kendi açılarından en rasyonel stratejiyi bulmaya çalışırlarsa birisi “en iyisini” seçerek bir denge noktasını yakalayabileceklerdir. B) Sıfır toplamlı olmayan model. Bu model, taraflar yine esas olarak birbirlerine rakip olmakla beraber, her iki tarafın da karlı olabileceği denge durumları sözkonusu olabilmektedir. Oyun teorisinin uluslararası politikaya uyarlanışı konusunda üçüncü çabalar Thomas C. Schelling’in çalışmaları olmuştur.
Ozon Tabakasının Korunması Sözleşmesi-Convention for the Protection of the Ozone Layer
Mart 1985 tarihinde Viyana da imzalanan ve Eylül 1988 tarihinde yürürlüğe giren çok taraflı anlaşma. Söz konusu anlaşma, ozon tabakasının korunması için alınması gereken önlemleri sıralamaktadır.
(ö)
Ödünç Verme-Kiralama Programı (lend and lease), 1941
Amerika Birleşik Devletlerinin, II. Dünya Savaşında, Hitler’e karşı savaşan devletlere yaptığı yardım programı. Ödünç Verme ve Kiralama Yasası, 1941 yılında Roosevelt tarafından ABD kongresine tasarı olarak sunuldu.
II. Dünya Savaşı başladığından Amerikan, kamuoyu, Almanya’ya karşıydı. Bunun nedeni, Hitlerin yayılmacı ve saldırı politikası, Yahudilere karşı tutumu, demokrasiye olan karşıtlığı, yapılan antlaşmaları çiğnemesidir. Ancak bu kötü imaj, savaşa girmeyi gerektirecek kadar etkili değildi. ABD I. Dünya Savaşı’nda aldığı dersten dolayı, çıkardığı tarafsızlık yasaları ile, savaştan uzak kalmayı tercih ediyordu. Ancak, savaş Almanya’nın lehine bir gelişme göstermeye başlayınca, ABD bu tarafsızlık yasalarında değişiklik yapılmasını gerekli gördü. Tarafsızlık yasalarına göre, ABD’den savaş malzemesi ihraç edilmesi yasaktı. Almanya ise bu durumdan yararlandı. 4 Kasım 1939’da yapılan bir değişiklikle, savaş malzemesinin ödenmesi olduğu ancak paranın peşin satışı serbest gerektiği ve mülkiyetinin hemen el değiştirmesinin şart olduğu açıklandı. Ancak yasalarda yapılan değişikliklerin İngiltere’ye yeterli olmayacağı anlaşıldı. İngiltere, para ve silah yardımı istiyordu. ABD Kasım 1940 yılında, İngiltere’ye 50 destroyer verdi. Vermesinin nedeni de, ABD’nin güvenliği, o dönemde İngiliz deniz gücüne bağlıydı. ABD en büyük yardımı, Kongreye sunduğu Ödünç Verme-Kiralama Yasa tasarısı ile gerçekleştirmeye çalıştı. Buna göre, Müttefiklere her türlü silah, hammadde, yedek parça ve yiyecek dahil her türlü yardım sağlanacaktı. Bu yardım 50 milyar dolaklıktı. 6 milyarı yiyecek, 4 milyarı hizmet, geriye kalanı ise savaş malzemesidir. Bu yardımın en büyük payının İngiltere almıştır: 31 milyar. Bunu 11 milyar ile Sovyetler Birliği, 3 milyar ile Fransa ve 1,5 milyar ile Çin izlemektedir. Yasa, tasarısı 11 Mart 1941 tarihinde, Kongre’den yasa olarak çıktı ve savaşın bitimine kadar yürürlükte kaldı (1941-1945).
Önleyici Diplomasi (preventive diplomacy)
Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi tarafından “önleyici diplomasi” yoluyla dünyanın her yerinde barış ve güvenlik sağlamak ve Birleşmiş Milletler ile daha çok işbirliği halinde çalışmak amacıyla nükleer silahlarını hemen hemen yarıya indirmek konusunda anlaşan ABD ve Rusya’ya ve başka ülkelere yönelik olarak 31 Ocak 1992’de ortaya atılan bir gündem düsturudur. Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand Güvenlik Konseyi’ne hitap ettiği sırada, artık “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmayı hızlandırmak için “önleyici diplomasi” ye ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Rusya Başkanı Boris Yeltsin, Konsey toplantısının ardından 1 Şubat 1992’de Camp David’de, ABDBaşkanı George Bush ile nükleer ve konvansiyonel silahların indirimi, ve Birleşik Devletler Topluluğu (BDT) üyeleri arasındaki barış konularını görüşmüştür.
Önsel-A priori
Deneyim ve tecrübeden önce zihinde var olan ve doğrudan doğruya akla dayanan, deneyim öncesi bilgi.
Özel elçi-Ambassador at large
Özel bir görevle görevlendirilen ve elçilik misyonu o görevin yerine getirilmesi ile sona eren elçi. Uluslararası siyasette sık rastlanan bu uygulama, herhangi bir ülkenin karşı tarafa kendini ve uyguladığı politikayı daha iyi anlatmak için baş vurduğu yollardan biridir. Özellikle kriz ve gerilim günlerinde, ülkeler arasında özel elçiler çok önemli fonksiyon görürler.
Özerklik, Muhtariyet-Autonomy
Bir devletin sınırları içinde yer alan bi ya da birkaç bölgenin idari yönden belirlenmiş bazı alanlarda serbest olmasıdır. Bu serbestlik genellikle içişlerinde tam serbestlik, dışişlerinde ise merkezi otoriteye bağlılık şeklinde görülmektedir. Irk, din, dil gibi farklılıkların önemli rol oynadığı özerklik uygulamalarında, her ne kadar belli ölçüde merkezi devlet otoritesine bağlılık varsa da bu genellikle zayıflamakta olan bir bağdır.
Üniter ya da federal devlet sisteminde, bölgelerin ya da kamu kurumlarının belli sınırlar çerçevesinde siyasal ya da yönetsel anlamda kendi başına karar alabilme ve uygulayabilme serbestliği.
Siyasal anlamda özerklik, bir devlet sınırları içinde belirli bir ülkeye, bölge ya da yöreye içişlerinde serbestlik tanımayı ifade eder. Genellikle çok uluslu devletlerde görülen özerklik uygulamalarının merkezi hükümet yetkililerinin belirli oranda sınırlandırıldığı yönetsel bir düzenleme biçimidir. Özerklik federe bir statü taşımayan ama merkezi hükümeti vesayet denetimine bağlı olarak içişlerinde belirli bir serbestlikten yararlanan bir yönetim biçiminde ortaya çıkabilir. Eski Yugoslavya’da Kosova ve Çin’de Sinkiang (Doğu Türkistan) bu tür bir özerkliğin örnekleri sayılabilir.
Özel ekonomik bölge-Exclusive economic zone
Ülkelerin birbirlerine karşı tanıdıkları ekonomik ayrıcalık. Bu tür bölgelrde üretilen ürünlerin anlaşmaya taraf ülkelere vergi muafiyeti yada düşük vergiyle girmesi avantajı vardır.
Özümleme (assimilation)
Bir sosyal ve kültürel grubun başka bir sosyal ve kültürel grubun bir parçası olma, onun içinde erimesi süreci. Özümleme bir ülkeden başka ülkeye gidildiğinde olabileceği gibi aynı ülke içinde bir yerden başka ülkeye gidilmesiyle de olabilir.
Asimilasyona uğramış bir grubun ilkelerine, değerlerine, hukuk kurallarına, kurumlarda, geleneklerde ve gereksinimlerin giderilmesinde kullanılan oranlarda büyük değişiklikler olur. Yani yaşam biçimi değişir. Bazen bunları hepsinin değişmediği bazı eski özelliklerin de sürdürüldüğü olur.
Özümleme bazı durumlarda olmayabilir veya yavaş yavaş olur. Bazı gruplar, azınlık olanların kendi içlerine girmelerini istemezler (yahudiler) veya azınlık olan grup kendi yaşam biçimine sıkı sıkı sarılır ve yeni yaşam biçimine adapte olmaktan sakınabilir.
Gelişme Endüstri devletlerinde genellikle azınlıklar çoğunluğa asimile olurken gelişmekte olan ülkelerde bazen çoğunluk olan grup azınlığa assimile olur.