Oyuncak seçimi genellikle ebeveynlerin ikilem içerinde kaldığı bir durum olarak karşımıza çıksa da gözden kaçırılan asıl nokta önemli olanın oyuncak değil oyun olduğudur.

Psikolojik Danışman Hakan Emanetoğlu “oyun” konusunu anlatıyor.

Oyun, birçok ailede, çocuklarının onları rahatsız etmeden kendi kendine oyalandığı bir süreç olarak değerlendirilse de, aslında çocuğun gelişim ve eğitiminin ayrılmaz bir parçasıdır.

Oyun yoluyla çocuk hem dış dünyayı tanıma fırsatı yakalar hem de küçücük bedenlerinde biriktirdikleri o muhteşem enerjiyi en kabullenebilir şekilde harcar.

Ayrıca oyun, çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtüsünü boşaltmasına yardımcı olur.

Çocuğun biz yetişkinler kadar geniş olmayan sosyal çevreleri, farklı iletişim modellerinin kopyalandığı oyunlarda karşımıza çıkar. Bir çocuğu, iki oyuncak bebeği muhtemelen anne ve babanın günlük diyaloglarından kopyalanmış bir şekilde konuşturduğuna, oyuncak arabaları ile oynarken, ebeveyninin araç sürerken takındığı tavırları sergilediğine, küçük kardeş rolündeki oyuncak bebeğini cezalandırdığına çoğu kez rastlamışızdır. Bu bize hem çocuğun dış dünyayı nasıl algıladığıyla ilgili hem de bize doğru tuttuğu aynadan kendimizle ilgili ipuçları verir. Bu bağlamda oyun boş vakitlerin değerlendirilmesi değil, çocuğun gelişmekte ve değişmekte olan kişiliğinin bir yansımasıdır.

Oyunun bir diğer rolü çocukların çeşitli biçim ve boyuttaki oyuncaklarla oynarken bazı bilişsel kavramları da öğrenmelidir. Büyük-küçük, uzun-kısa, renkli-renksiz gibi zıt kavramlar yanında, objeye yönelik farklılıkları ve benzerlikleri de anlamasına yardımcı olur. Kare veya dikdörtgen kavramsal anlamda çocuk için pek bir şey ifade etmese de üzerinde yemek yediği masanın dikdörtgen olduğunu bilmek ilgisini çekecektir.

Başlangıçta, tek başına oynamayı tercih eden çocuk, oyunun içeriğinin zenginleşmesi ve oyunda ihtiyaç duyulan figürlerin çoğalması ile yakın çevreden oyuna katılıma izin vermeye başlar ve grup oyununa geçer. Fakat ilk çocukluk döneminde egosantrik olan yapı oyunda kuralları koyma konusunda ısrarcıdır. Bu aynı zamanda ilk kişilik çatışmalarını da ortaya çıkarır ama aynı zamanda çocuk, yetişkinlere ait dünyada edineceği role de ilk hazırlığını yapmaya başlar.

Çocuğun oyunda takındığı tutumda ailenin çocuğa yaklaşım biçimlerinin etkisi büyüktür. Gelişim dönemlerinin karakteristik özellikleri bir yana bırakılırsa, aşırı hoşgörülü yaklaşım sergileyen ailelerin çocukları oyun esnasında paylaşıma daha kapalı ve uyumsuz bir karakter çizerken, aşırı otoriter yaklaşım sergileyen ailelerin çocukları pasif, pasif-agresif veya saldırgan tutumlar takınabilmektedirler.

YAŞLARA GÖRE OYUN

Yeni doğanların odalarına girdiğimizde ilk göze çarpan şey dergilerden çıkmışcasına dizayn edilmiş mekanlar olduğudur.

Genellikle çocuğun ihtiyaçlarından ziyade, özellikle annelerin bu kutlu sorumluluğa erişinceye kadarki kurduğu hayallerin bir yansıması görünümündedir. Aslında bebeğin odasındaki bu renk cümbüşü ve farklı yerlerden sarkan, hareket eden materyaller çocuklarınızın ilk oyuncaklarıdır.

Bizlerin suratlarımızı şekilden şekile sokarak yaptığımız hareketler, başucunda dönen müzikli kutu veya duvar kağıdındaki şekiller 2-3 aylık bebeğinizin algısını, onlara ulaşmak ve tutmak için yaptığı her hamlede motor gelişmesini tetikleyen oyunlardır aslında...El kol koordinasyonu geliştikçe çevresindeki objeleri yakalayacak ve onları birbirine vurarak çıkan sesle oyununu zenginleştirecektir. 0-18 aylık çocuklara oyuncak seçerken onlarda merak uyandıracak sebep sonuç ilişkileri kurabileceği, renkli, farklı boyutlarda, kırılmayan, yumuşak ve tercihen yıkanabilir oyuncaklar seçilmesi gerekir. Yürümeye başladığında, bu hareketini motive edecek onunla birlikte hareket eden veya takip edeceği oyuncaklar seçilebilir.

2 yaşına kadar çocuklar genellikle birbirlerine paralel oyun oynayabilirler. Ya yalnız oynarlar ya da aynı ortamda olmalarına rağmen farklı objelerle oynayabilirler.

2 yaşından itibaren biraz daha sosyalleşmeye başlayan çocuk, yakın çevredeki figürlerin rollerini tekrarlamaya başlar. Bebeğiyle annesi gibi konuşmaya çalışırken, babası gibi gazete okumaya çalışabilir, boş bardaktan su içebilir. Yaş ilerledikçe polis, doktor gibi sosyal rolleri taklit etmeye başlar. Bu yaş çocuklarında sebep-sonuç ilişkileri kurabilecekleri, büyük parçalı yap-bozlar, renkli çubuklar tercih edilebilir.

4-6 yaşlarında çocukların cinsel kimliklerinin karakteristiğine uygun oyun ve oyuncaklara yöneldikleri görülmektedir. Erkek çocuklar özdeşim kurdukları maskülen figürleri oyunlarına dahil ederken, kızlar daha ziyade feminen karakteristikte oyunlar oynarlar. Bu dönemde ana karakteristik özellik çoğunlukla anne veya babanın taklit edilmesidir. Bu dönemde siz isteniz de istemeseniz de kendi cinsiyetine uygun oyuncakları seçecektir. 10-12 parçalı yap-bozlar, demonte büyük parçalı araba vb. oyuncaklar, her türlü boyama kitabı tercih edilmelidir.

Her dönem için ama özellikle okul öncesi dönem için, bulunması, uygulanması en kolay oyun ve oyuncak “su” dur. Çocuğun saldırgan eğilimlerini baskılayan, olumsuz enerjisini boşaltan su, bu özelliğinin yanı sıra suyun içine bırakılacak ikincil malzemelerle çocuğun yaratıcılığını ve analitik düşünmesini de geliştirir.

Hiçbir yaş ve koşulda elektronik oyuncaklar çocuğun gelişimine katkıda bulunmazlar. Sebep ve sonuca dair tüm veriler elektronik devreleri arasına sıkıştırıldığından çocuğun yaratıcılığının gelişmesine katkıda bulunmazlar.

Yazımızdan da anlaşılacağı üzere; asıl önemli olan oyundur, oyuncak değil...Oyuncak amaca giden yolda bir araç olmaktan öteye gitmez. Oyuncak ona atfedilen rol ve paylaşımla değer kazanır. Bir çocuk için etrafınızdaki herhangi bir obje oyuncak olabilir, yeter ki onunla oynayacak koskoca vücutlarda çocuksu yüreklerini muhafaza eden oyun arkadaşları olsun.


Alıntı