MAJİ’DE AYNA
Majik aynaya hizmet eden tanrıçalardan biri Mısırlı İsis’tir. Mitoloji’de Osiris İsis’in eşi, kardeşi Seth tarafından parçalanıp, parçaları dünyaya dağıtılır. İsis, majik sanatların ve aynasının yardımıyla Osiris’in parçalarını bulur ve yeniden birleştirip onu hayata döndürür. Bu ayna İsis’in gemisinde ya da ay şeklindeki gemisinde (Ay) bulunur. Hint Dangma Gözüne denktir ve gizli güçlerin, ruhsallığın, durugörünün işareti olan Horus Gözü işaretini taşır. Horus’un Gözü, adil görüşün gözü olan Qudjattır ve insanda durugörü gücünü uyandıran üçüncü Göz ile ilişkilidir.
Siyah aynalar – obsidyen taşından yapılmış olanlar- belki de majiyle en ilişkili olan unsurlardandır. H. P. Blavatsky’ye göre bu aynalar Hindistan’da, Agra’da, Tibet’te, Çin’de ve de Mısır’da yapılmaktadır. Quichelerin (bugünkü Mayalar) atalarının binlerce yıl önceki Meksika’ya aynayı Mısır’dan soktukları sanılmaktadır. Geleneğe göre İspanyollar karaya çıktıkları zaman Quiche’lerin Kralı din adamlarına ülkenin kaderinin ne olacağını öğrenmek için aynaya danışmalarını emretmiştir.
Romalılar da obsidyen siyah aynalar kullandılar. Plinius Etyopya’dan gelen bu aynayla ilgili olarak bu doğrulamayı yapmaktadır ve görünüşe göre bunu duvarlara asmak için kullanıyorlardı.
Plinius’a göre “bu aynaların yansıttığı imge renklerin değil yalnızca nesnenin hatlarının göründüğü bir gölgeye benzer: daha çok nesnenin karanlık bir temsilidir.”
Günümüzde carrolton (Georgia) Üniversitesi Psikoloji Profesörü Raymond Moody, büyücülük sanatlarıyla ilgilenmesinden dolayı birkaç yüzyıl önce kendisini ateşe götürebilecek bir bilimsel çalışma yapmaktadır. Bir aynada yoğunlaşılarak kişi geçmiş yaşantılarına geri döner ve sevdiği ölü yakınlarını aynada maddeleştirir.
AYNALAR VE KEHANET
Aynaların güçlerinin en fazla belirgin olduğu yer kehanet sanatıdır. Kelimenin basit anlamıyla kehanet etmek bilinmeyeni tahmin etmektir; etimolojik anlamı divinaridir (tanrısal) yani ilahiliği uygulamaktır. İlahi insanın ya da ilahi insanlığın iki işareti kehanetler ve mucizelerdir. Kâhin olmak (peygamber) nedenlerde var olan etkileri önceden görmektir, astral ışığı okumaktır; mucize yapmak evrensel unsuru destekleyerek onu kendi irademizin altında tutmaktır.
Rivayet edildiğine ve sözlü geleneğe göre Nostradamus geleceği görmek ve kehanetlerini yapmak için kuvars camdan bir küre kullanıyordu.

Kehanet araçları insanın kendisini hipnotize eden ve dış ışıkları uzaklaştırarak sadece iç ışığa dikkatini verecek araçlardan başka bir şey değildir. Bunun için Tyanalı Apollonios (Bkz. Sözlük) tamamen kendisini yün bir örtüye sarar ve sadece bakışlarını karanlıkta bir yerde sabitleştirirdi. Potet’in büyülü aynası Apollonios’unkine benzer bir araçtır. Hidromansi (su ile kehanet) ve başparmağın tırnağının görülmesi büyülü aynanın bir çeşididir: su ya da siyah renk görülen ışınları emer. O zaman bir baş dönmesi olur ve bundan sonra bunun için doğal bir yeteneğe sahip olan insanlar ve yeterince hazır olanlarda bir aydınlanma ortaya çıkar.
“Büyülü Ayna” ismi genel bir tanımlamadır. Buna sadece aynalar değil, cam küreler, su kadehleri, inciler, değerli taşlar vb. dahildir. Okült edebiyatın en ünlü majik aynalarından biri XVI. Yüzyılda yaşamış olan İngiliz okültist John Dee’ye ait olan kömür bir kristaldir.
Büyülü bir ayna olarak kabul edilebilecek başka bir araç ise Avusturyalı Doktor Anton Mesmer’e ait kara tahtadan yapılmış ufak bir kaptır. Maria Antonietta bu kabın bulanık sularında Fransız İhtilali’ni, arkadaşlarının hatta kralın ve kendisinin ölümünü görmüştü.
Her nesnenin büyülü bir aynaya dönüşebilmesinin nedeni evrensel ruhun kendisinin tüm kozmik hayatın yansıması olan hakiki ayna olmasıdır. Tüm insan ruhları bu evrensel ruhun bir parçasıdır, ruhların her biri kendi başına bir aynadır. İki tip gören kişi ya da kahin olduğu şunun sonucunda çıkarılabilir: kendisinde büyülü aynayı bulan insanlar – evrenin tüm olaylarını ruhlarında yansıtan - ve maddesel bir büyülü aynaya ihtiyaç duyanlar. Birincilerine örnek olarak Apollonios’u ikincilerine ise aşağıdaki örnekleri verebiliriz:
Pausanias’a göre: “Demeter Tapınağı’nın önünde bir pınar bulunmakta ve bu pınar ve tapınak arasında küçük bir duvar yükselmekteydi. Orada sadece danışmak için değil aksine hastalıkların iyileşmesi için de doğruyu söyleyen bir orakıl (gaipten haber veren kahin) bulunuyordu. Bir aynayı ince bir ipe bağlayarak kuyuya sadece aynanın yüzü değecek kadar batırırlardı. O zaman Tanrıça’ya yalvarırlar, parfüm yakarlar ve daha sonra aynaya bakar, hastanın yaşayıp yaşamayacağını anlarlardı. Bu su son derece doğruyu söylüyordu. Cianeas’ta, Likya’nın yanında Apollo Tirxeo’nun orakılında da bir şey bilmek isteyenler için bir pınar bulunur.”
W. Wynn Wescott’un dediğine göre; “Aspaqularia nera adlı Aydınlık Ayna, Musa’nın da sahip olduğu gibi kehanet edebilme, bir şeyi uzaktan görebilme, önceden görebilme anlamına gelen kabalistik bir terimdir. Normalde sadece ölüler Aspaqualaria Dellanera’ya ya da Aydınlık Olmayan Aynaya sahiptir ve sadece camı karanlık bir şekilde görürler.”
H. P. Blavatsky, “Aşikâr Edilmiş İsis” adlı eserinde Peru ile ilgili çok ilginç bir pasaj anlatır: “İnka kralı esir düşünce, eşi fidye olarak esir alan kişiye kendi boyunca oda dolusu altın vermeyi teklif eder. İnka kraliçesi sözünü tutar fakat Pizarro İspanyol maceraperestlerin adet edindiği gibi sözünü yerine getirmez. Muhteşem zenginliği görünce esirin özgürlüğünün verilmeyeceğini, kraliçe hazinenin kaynağını söylerse bırakılacağını yoksa öldürüleceğini söyler. Pizarro daha önceden İnkaların hesaplanmaz zenginliklerinin bir tünelde ya da kilometreler eden bir yeraltı galerisinde saklanmış olduğunu duymuştur. Talihsiz kraliçe orakıla danışmak için izin ister. Tören sırasında İnkalı büyük rahip kraliçeye kutsal siyah aynada eşinin önlenilemez kesin ölümünü gösterir. Pizarro’ya tahtın hazineleri verilse de verilmese de eşi öldürülecektir... İspanyollar İnka kralını öldürürler ve şanssız kraliçe de intihar eder.”
H. P. B. bir başka eseri olan “Esrarengiz Hikâyeler ve Okült Sayfalar” da tüm dünyayı sayısız kereler dolaştığı sırada toplamış olduğu harika ve mükemmel hikâyelerden bahseder. İstanbul’da bulunduğu sırada Hocanın köpeği kaybolur ve majik bir aynaya sahip bir dervişin yardımıyla bulunur. Daha sonra dervişin söylediği yere gider ve kendisine aynada gösterilen aynı yerde köpeğini bulur.
Eserin başka bölümleri kendisinin çok hasta olduğu Renania adlı küçük bir şehirde geçer. Acını verdiği uykusuzlukla karşısındaki evde yazı yazan bir yaşlı adam görür ve birden kendisini yazı yazan adamın yanında bulur. Bu yaşlı adam bir insanın hikâyesini yazmaktadır: Bu adam Japonya’da yaşarken son çare olarak Yamabooshi adlı yaşlı bir adamdan kız kardeşinin nerede olduğunu öğrenmek için yardım ister. Keşiş ona yuvarlak, parlayan çelik bir ayna gösterir. Aynaya bakışını sabitleştirerek astral olarak ayrılır ve adam kız kardeşine dünyanın başka yerinde ne olduğunu öğrenebilir.
Mario Roso de Luna bu hikâyenin yorumunu yazmıştır ve buna majik aynalarla ilgili olarak başka hikâyeler de eklemiştir.

Alıntıdır