4857 sayılı İş Kanunu’nun uygulama alanı; işler, iş ilişkileri, kişiler ve işyeri yönünden ayrı ayrı ele alınabilir.

4857 Sayılı İş Kanunu’nun İşler ve İş İlişkileri Yönünden Uygulama Alanı

4857 sayılı İş Kanunu’nun kapsamı; kanunun 1 inci maddesinde “Bu kanun, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır” ifadesiyle belirtilmiştir. Madde metninde “…faaliyet konularına bakılmaksızın…” denilerek, sürdürülen işin sanayi, ticaret, madencilik, gösteri sanatları, sağlık, eğitim vb. gibi niteliği yönünden bir ayrım gözetilmemiştir. Gönderme yapılan ve “İstisnalar” başlığını taşıyan 4 üncü madde metninde de; “Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu kanun hükümleri uygulanmaz” hükmü ile uygulama alanın sınırları çizilmiştir. 2 inci ve 4 üncü maddelerde yer alan bu hukuki düzenlemeleri birlikte irdeleyerek, İş Kanunu’nun hangi işlere ve iş ilişkilerine uygulanmayacağını ortaya koyalım.

Deniz ve Hava Taşıma İşleri

Denizlerde ve havada sürdürülen işlerin niteliği ile yürütüm koşulları birbirinden farklıdır. Karada, olağan koşullar altında sürdürülen iş ilişkilerini düzenlemek için hazırlanmış olan kanun hükümlerinin, deniz ve havada sürdürülen faaliyetlere uygulanabileceği kuşkusuz düşünülemez. Bu nedenle, deniz ve havada sürdürülen işler için daha özel hukuki düzenlemelere gereksinim duyulur. Deniz taşıma işlerine uygulanan bir deniz iş kanunu bulunmakla birlikte, havada sürdürülen işler için geçerli özel bir iş kanunu henüz ülkemizde hazırlanarak, yürürlüğe konulamamıştır.



4857 sayılı İş Kanunu’nun uygulama alanı dışında bırakılan hava taşıma işleri, hangi kanun hükümlerine tabidir?

Bu düzenleme çerçevesinde; örneğin denizlerde kuru yük taşıyan bir geminin kaptanı, makinisti ya da bir yolcu uçağının pilotları, hostesleri İK’nın uygulama alanı dışında kalacaktır. Bu faaliyetleri sürdüren bir işletmenin özel ya da kamu hukuku tüzel kişisi olması ilgili hükmün uygulanması yönünden bir farklılık yaratmaz. Bununla birlikte, İK’nın 4 üncü maddesinin, a ve b fıkralarında yer verilen hükümlerle bu alanda bir istisna getirilerek, bazı deniz ve hava taşıma işleri kanun kapsamında bırakılmıştır. Bu bağlamda; “Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri” ile “Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler” İK’nın uygulama alanına girecektir. Ayrıca; “Deniz İş Kanunu’nun kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler”de çalışanların İK hükümlerine tabi olacakları da aynı madde metninde hükme bağlanmıştır (m. 4).

Yine aynı madde, “Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işleri”, İK’nın uygulama alanı içinde tutmuştur. Bu hüküm uyarınca; örneğin, bir hava alanındaki hangar, bagaj hizmetleri gibi, havacılığın tüm yer tesislerinde yapılan işler İK’nın uygulama alanı içinde kalacaktır. Havada sürdürülen ve ancak taşımacılık faaliyeti dışında kalan işler de yargı içtihatları doğrultusunda kanunun uygulama alanına girer (Yarg. 4. HD. ,T. 30. 04. 1979, E. 1978611131, K. 1979/5758, Güven-Aydın, s. 16). Böyle bir yaklaşımla, örneğin zirai mücadele pilotları İK’ya tabidir.



Bir ambulans uçakta görevli pilot ve hostesler, İş Kanunu’na tabi midir?

50 ve Daha Az İşçi Çalıştıran Tarım ve Orman İşlerinin Yapıldığı İşyerleri veya İşletmeleri ile Aile Ekonomisi Sınırları İçinde Kalan Tarımla İlgili Yapı İşleri

Tarımsal faaliyetlerin özellikleri, bu işlerde çalışma koşullarını da farklı kılar. Şöyle ki, tarımsal faaliyetler yılın belirli zamanlarında yapılır. Bu yüzden de çalışma süreleri çoğu kez düzenli değildir. Bu işlerde çalışanların büyük çoğunluğu küçük çiftçi aileleridir. İşlerinin hem sahipleri ve hem de çalışanlarıdır. Tarımsal faaliyetler karşılığında her zaman parasal nitelikte, düzenli ve sürekli bir ücret geliri de sağlayamazlar. İşte bu ve benzeri nedenlerle tarım ve orman işlerinde çalışanların iş ilişkilerinin, tarımsal faaliyetlerin nitelik ve koşullarına uygun, özel bir iş kanununun hükümleri ile düzenlenmesi gerekir. Ancak; ulusal ekonomimiz içinde tarım kesiminin önemli bir pay sahibi ve bu kesimde çok sayıda tarım işçisinin istihdam ediliyor olmasına karşın, bugüne dek ülkemizde tarım ve orman işlerini kapsayan özel bir iş kanunu da ne yazık ki hazırlanarak yürürlüğe konulamamıştır.

Yasa koyucu; tarım ve orman kesiminde iş ilişkilerinin özel bir tarım iş kanunu ile düzenlenmesini daha uygun bularak, “50′den az işçi çalıştıran (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde ve işletmelerinde” çalışanlar ile “Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri”ni İK’nın uygulama alanı dışında bırakmıştır (m. 4/b, c).

Tarımla ilgili yapı işlerinin İK’nın uygulama alanı dışında kalabilmesi, madde hükümlerinden çıkarılabileceği üzere, iki ayrı koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlı kılınmıştır.

Söz konusu yapı işi;
i. bir samanlığın, bir ahırın ya da bir kümesin yapılması işi gibi tarımla ilgili olmalıdır.
ii. aile ekonomisi sınırları içinde kalmalıdır.
Bir başka deyişle, bu yapı işi, aile çatısı altında sürdürülen bir ekonomik faaliyet niteliğinde, aile üyeleri tarafından gerçekleştirilebilecek ölçekte olmalıdır.

Eğer yukarıda sıralandırılan iki koşuldan herhangi biri gerçekleşmiyorsa, bu istisna hükmü uygulanmayacak ve o yapı işi İK’ya tabi olacaktır.

Ancak; aynı maddenin daha sonraki c, d, ve e fıkralarında getirilen istisnalar ile bazı tarım işleri İK’nın uygulama alanı içine alınmıştır. Bu çerçevede; “tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işler”, “Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri” ve “Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri” İK hükümlerine tabidir. Bu düzenlemeleri biraz daha ayrıntılı olarak ele alalım.

Tarım ürünlerinin işlenilme ve imal edilme sürecini kapsayan faaliyetleri tarım sanatları olarak düşünebiliriz. Örneğin; tütün, yağ, peynir, çay, incir vb. ürünlerin işlenilmesi işlerine Kanun hükümleri uygulanacaktır. Aynı şekilde; tarım aletlerin yapıldığı bir atölyedeki kaynak ya da bir üretme çiftliğindeki lojman inşaat işi de İK kapsamındadır.

Park ve bahçelerde sürdürülen işler tarımsal bir nitelik taşır. Bu işlerin İK’nın uygulama alanı içine girebilmesi, o parkın, bahçenin halkın yararlanmasına açık olması ya da herhangi bir işyerinin eklentisi niteliği taşıması koşullarına bağlı tutulmuştur. Bu istisna hükmü çerçevesinde örneğin, halka açık bir belediye parkının ya da bir şeker fabrikasının bahçe işlerine İK hükümleri uygulanacaktır. İK’nın uygulanması bakımından, hangi işlerin tarım ve orman işlerinden sayılacağı ise, “Sanayi, Ticaret, Tarım ve Orman İşlerinden Sayılan İşlere İlişkin Yönetmelik” hükümleri ile gösterilmiştir (R. G. , T. 28. 02. 2004, S. 25387).



Bir fabrika sahibinin yazlık evinin bahçe işlerinde çalışan bir bahçıvan, İK’ya mı tabidir?

Bir Ailenin Üyeleri ve 3 üncü Dereceye Kadar Hısımları Arasında Dışarıdan Başka Biri Katılmayarak Evlerde ve El Sanatlarının Yapıldığı İşler

El sanatlarına ilişkin halıcılık, dokumacılık vb. işler, bazı koşullara bağlı olarak İK’nın uygulama alanı dışında bırakılmıştır. İlgili madde metninde yer alan “Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışarıdan başka biri katılmayarak evlerde ve ev sanatlarının yapıldığı işlerde” ifadesi özenle okunulacak olursa (m. 4/d), İK’nın kapsamı dışında kalması için yapılan işin;
i. evde,
ii. aile üyeleri ya da 3 üncü dereceye kadar olan akrabalar arasında, aile dışından bir başka kişinin katkısı olmadan yapılması ve
iii. el sanatları niteliğini taşıması gerekir.

Bu koşulların birlikte aranıldığı işlere İK hükümleri uygulanmaz (İK, m. 5/3). Örneğin halı, kilim dokuma gibi bir el sanatı işi, ev çatısı altında değil de kiralanan bir mekanda sürdürülüyorsa ya da o işte aile üyeleri ve akrabalar dışında sözgelimi bir komşu çalıştırılıyorsa İK’ya tabi olacaktır.



Evlerinin dükkân haline dönüştürülen bir odasında oyuncak hediyelik bebek yapan bir karı-koca ile 16 ve 20 yaşlarındaki çocukları tarafından sürdürülen bir iş, İK’nın uygulama alanına girer mi?

Ev Hizmetleri

Ev hizmetlerinde çalışan hizmetçi, aşçı, kahya, mürebbiye vb. kişiler tarafından sürdürülen işler, İK’ya tabi değildir (İK. m. 4/e).

Niteliği ve çalışma koşullarının taşıdığı özellik nedeniyle ev hizmetlerinde çalışanların iş ilişkileri birçok ülkede özel iş kanunları ile düzenlenmektedir. Ev hizmetlerinin İK’nın uygulama alanı dışında bırakılmasının temelinde de hiç kuşkusuz böyle bir düşünce bulunur. Ne var ki, ev hizmetlerinde çalışanların iş ilişkilerini düzenleyen özel bir iş kanunu da henüz hazırlanarak ülkemizde yürürlüğe konulamamıştır.

Çıraklar

Çırak olarak çalıştırılan kişiler ile onları çalıştıranlar arasındaki hukuki ilişki, iş sözleşmesi ya da hizmet akdi ile değil, çıraklık mukavelesi olarak adlandırılan bir sözleşme ile kurulur. İş görmek, çıraklık mukavelesinin de konusunu oluşturur. Ancak, taşıdığı özellikler nedeniyle çıraklık mukavelesi, iş görme amacını güden başka sözleşme türlerinden ayrılır. Şöyle ki; çırak olarak adlandırılan kişi bir sanatı öğrenebilmek, bir meslek becerisini kazanıp, geliştirebilmek için çalışır. Çalıştıranın çıraklık mukavelesinden kaynaklanan yükümlülüğü ise, çırağın o sanat ya da mesleği öğrenmesine yardımcı olmaktır.

Yürürlükteki Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanunu’nun hükümleri, uygulama alanı içinde bulunan çıraklarla ilgili hukuki düzenlemeleri kapsar. Bu nedenle de bu Kanuna tâbi çıraklara yaşlarına bakılmaksızın İK hükümleri uygulanmaz. Ancak; İK’nın 4 üncü maddesinin f fıkrasında “İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere…” denilerek getirilen bir istisna hükmüyle, çırakların Kanun’un “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” başlığı altında yer alan hükümlerden yararlandırılmaları öngörülmüştür. Bu nedenle çıraklar İK’dan kısmen, yalnızca 77-89. maddeleri arasında yer alan hükümlerden yararlanabileceklerdir.

Sporcular

İK hükümleri, bu faaliyetlerin taşıdığı özellikler nedeniyle profesyonel sporculara uygulanmaz(İK. m. 4/g). Bu hüküm, tüzel kişiliği bulunan spor kulüplerinde iş sözleşmeleri ile çalışan profesyonel sporcularla ilgilidir. Böyle bir düzenlemenin amatör olarak spor yapanları kapsamayacağı açıktır. Spor kulüpleri ya da tesislerinde yine iş sözleşmeleriyle çalışan örneğin bir antrenör de bu kapsamda irdelenecektir. Ancak, profesyonel futbolcular için; 03. 07. 1992 günü, 21273 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’a dayanılarak çıkartılan Profesyonel Futbol Talimatı, profesyonel futbolcular ile spor kulübü arasındaki iş ilişkilerini düzenleyen iş sözleşmeleri ile ilgili bazı hükümler taşımaktadır.

Rehabilite Edilenler

Rehabilitasyon hizmetleri; fiziksel ya da düşünsel yeteneklerdeki bir eksiklik ya da bozukluk halinin giderilmesine, eğer bu olanaksız ise etkinliğinin olabildiğince azaltılmasına, bu nitelikleri olan bireylerin çalışma ve sosyal yaşama entegre olabilmelerine yönelik tıbbi ve mesleki nitelikli çalışmaları kapsar. İşe alıştırma olarak da ifade edilebilecek rehabilitasyon hizmetleri yalnızca tıbbi ve mesleki değil, eski hükümlülere yönelik olarak sosyal nitelik de taşıyabilir.

Bu istisna hükmü ile kanun koyucu, özürlülerin ve eski hükümlülerin korunmasını hedeflemiştir. Fıkra hükmü, rehabilite edilenleri, İK’nın kapsamı dışında bırakmaktadır. Örneğin; ayağı geçirdiği bir iş kazası sonunda kopan ya da görme yeteneklerini yitiren bir özürlünün, sağlam yeteneklerini değerlendirebileceği bir işe hazırlamak amacıyla çalıştırılması halinde, kendisine İK hükümleri uygulanmayacaktır. Bu çalıştırma ortamının özel ya da kamusal niteliği bulunan bir sağlık kurumunda ya da bir gönüllü dernek çatısı altında sürdürülmüş olması hükmün uygulanabilmesi yönünden önem taşımaz.

507 Sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununun 2 nci Maddesinin Tarifine Uygun Üç Kişinin Çalıştığı İşyerleri

Önce vurgulamamız gerekir ki; uygulama alanı belirlenirken İK’da, işyerinde çalışan işçi sayısına ilişkin bir sınırlandırmaya gidilmemiştir. Bir başka deyişle, iş yerinde tek bir işçi çalışıyor olsa bile, ilke olarak bu işyeri İK’nın kapsamına girer. Ancak, getirilmiş olan bu istisna hükmü, 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanunu’nun 2. maddesinde yer verilen tanıma uygun olan ve üç kişinin çalıştığı işyerleriyle sınırlıdır.

507 sayılı Kanun’a göre; esas itibariyle sermayeleri ile emeklerini birleştiren, tacir ve sanayici olarak kabul edilmeyen kişiler, esnaf ve küçük sanatkâr olarak tanımlanmaktadır. Bu kişilerin sermayeleri ve teknik olanakları sınırlıdır. Bu hükmün; esnaf ve sanatkarları kanuna tabi olmalarıyla doğacak yükümlülüklerden kurtarmak gibi tartışılabilir bir nedenle düzenlendiği düşünülebilir. Bu hükümle küçük ölçekli işyerlerinde çalışanlar ayrımcı bir yaklaşımla bir bakıma cezalandırılmış olmaktadır. Taşıdığı nitelik göz önünde tutularak, bu sayısal hesaplama içinde esnaf ya da sanatkarın kendisine de yer verilmesi gerekir.