Gelin, hep beraber bir köle düşünelim…
Bu köle,


efendisinin kendisinden yapmasını istediği işleri yapmayıp,

daima elleri bağlı bir şekilde efendisinin önünde

duruyor ve sürekli onun ismini anıyor.
Her daim “Efendim,


efendim, efendim…” diye onu zikrediyor.



Efendisi ona “Git, şu işleri yap” dediğinde, köle, bulunduğu

yerden kımıldamıyor, eğilip efendisini on kez

selamlıyor ve “Siz çok büyüksünüz efendim, size ne kadar

şükretsem azdır!

Siz ne de yücesiniz” diyor, sonra tekrar


ayağa kalkıp elleri bağlı öylece duruyor.


Efendisi ona “Git, falan yanlışlıkları düzelt” diye talimat


veriyor, ama köle, yine yerinden kımıldamıyor,

efendisinin önünde eğilmeye devam ediyor.


Efendisi ona “Hırsızın elini kes” diye emrediyor, bunu


duyan köle, hırsızın elini keseceği yerde yüzlerce kez

“Hırsızın elini kesmek lazım” diyerek efendisinin söylediklerini

tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyor,


Şimdi, bu kölenin efendisine gerçekten hürmet ettiğini


söyleyebilir miyiz? Bu köle efendisini çok seviyor,

diyebilir misiniz?


Bizim kendi kölelerimiz –bu günün tabiriyle işçilerimiz–


böyle bir şey yapsalar neler yapardık Allah bilir!


Ama bu gün nice insanın, üstte örneğini verdiğimiz kö-


leden çokta farklı bir şey yapmıyor olmasına rağmen,

Allah’ın en takvalı kullarından kabul edilmesi ne de üzü-

cü değil mi?


Böyleleri sabahtan akşama kadar Kur’ân’daki emirleri


Allah bilir kaç kere okuyorlar; ama bunları yerine getirmek

için kıllarını bile kımıldatmazlar.

Diğer taraftan


Allah’ını anıp, acıklı bir şekilde Kur’ân okumaya çalışırlar;

lakin Kur’ân’ın hükümlerini yaşamak ve yaşatmak

için en ufak bir ***ret göstermezler.

Hatta böylelerine


“Ne de güzel Müslüman!” bile denilebiliyor!


Acaba bizler de böylesi bir köle gibi miyiz?


Bizler de


efendimizin emirlerini kulak ardı mı ediyoruz? Ya da o

emirlere son derece hürmet göstermemize rağmen uygulamada

gevşeklik mi gösteriyoruz?


Bu örneği iyi düşünmeli ve Efendimiz olan Rabbimizle


aramızdaki ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.