Op. Dr. TUĞRUL DEMİREL
Bireyin vücudundaki yağın oranının, kastan daha fazla olması durumunda ortaya çıkan rahatsızlık olan obezite, pek çok hastalığa da davetiye çıkarmaktadır. Kişinin kilosu, boyunun karesine bölündüğünde elde edilen değer, vücut kitle indeksi olarak ifade edilmektedir. İşte bu vücut kitle indeksinin 25’in üzerinde olması kişinin fazla kilolu olduğunu, 30’un üzerinde olması da obez olduğunu göstermektedir. Aslına bakılırsa vücut kitle indeksi değerinin 25’in üzerindeki değerler kişi için sağlıksız bir vücudun ve pek çok farklı hastalığın habercisi olabilmektedir. Örneğin obez hastalar genellikle kalp ve damar hastalıkları, karaciğer ve böbrek hastalıkları, safra yolları, kas ve iskelet sistemi sorunları, yüksek tansiyon ve de şeker hastalıkları (diyabet) bakımından risk altındadırlar. Hatta diyabet hastalarının yaklaşık % 90’ının obez hastası olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda çağımızın en yaygın hastalıklarından birisi olan obezitenin, bir diğer önemli rahatsızlık olan Diyabeti de tetiklediği bir gerçektir. Ancak günümüz tıp teknolojisinde hem obezite hem de diyabet için ilaç tedavileri ve cerrahi tedavi imkanları bulunmaktadır. Özellikle de laparoskopi (kapalı ameliyat) ile obezite ve diyabet hastalarının daha kısa sürede, daha güvenilir bir şekilde tedavi etmek mümkün olmaktadır.
Obezite cerrahisi
Tüm dünya genelinde her yıl obeziteden 2 milyon civarında kişi yaşamını yitirmektedir. Bu bağlamda bakıldığında obezitenin ne kadar ciddi bir rahatsızlık olduğu daha net anlaşılabilmektedir. Obezite genel olarak sağlıksız yeme, içme ve hareketsiz yaşam koşullarından ileri geldiği için tedavide öncelikle yaşam koşullarında ciddi bir değişikliğe gitmek gerekmektedir. Bu şekilde iyileşme sağlanamayan vakalarda gerekiyorsa cerrahi bir operasyon uygulanmaktadır. Obezite cerrahisinde hem midenin küçültülmesi hem de bağırsak sisteminde düzenleme yapılarak gıdaların emilimini kısıtlanması yoluna gidilmektedir. Tüp mide, mide kelepçesi ve mide balonu gibi uygulamalar sadece midenin hacmini küçültmeye yaramaktadır. Mide balonu obezite cerrahisi kapsamında değerlendirilmez. Zira yemek borusu yolundan midenin içine bir balon yerleştirilir ve 6-7 ay içeride durduktan sonra çıkartılır. Obezite tedavisinde cerrahi müdahale ve yaşam alışkanlıklarındaki değişiklikler birlikte fayda sağlamaktadır. Öyle ki obezite cerrahisinden sonra hasta doktorun verdiği programı eksiksiz uygularsa 6 ay içinde ciddi anlamda iyileşme sağlanacaktır.
Obezite cerrahisi kimlere uygulanır?
Obezite cerrahisi, bu rahatsızlığın tedavisinde en etkili çözümlerden birisi olarak kabul edilse de öncelikli olan kişinin ameliyatsız iyileşebilmesidir. Bu bakımdan obezite teşhisi konulan kişilere genellikle yaklaşık 3 yıl boyunca doktor kontrolünde sıkı bir diyet ve egzersiz programı uygulanmaktadır. Bu bağlamda en az 3 yıldır ciddi diyet ve egzersiz programını uyguladığı halde tedavi edilemeyen obez vakalarda cerrahi müdahale uygun görülmektedir. Obezite; vücut kitle indeksinin 30 ve üzerinde olduğu vakalarda geçerli olmakta, ancak bu değer 35’in üzerine çıktığında cerrahi müdahaleye gerek duyulmaktadır. Vücut kitle indeksi 35’in altında olanlarda sıkı bir tıbbi diyet ve egzersiz programı ile iyileşme sağlanabilmektedir. Tüm bunlara ek olarak yüksek tansiyon ve Tip 2 Diyabet rahatsızlığının eşlik ettiği obezite vakalarında cerrahi uygulamalar tercih edilmektedir.
Diyabet cerrahisi
Obezite ve diyabet genellikle birlikte görülen rahatsızlıklar olduğu için tedavisi de ortak ya da aynı yaklaşımlarla yapılabilmektedir. Diyabet ve obezitenin birlikte görüldüğü vakalarda sıklıkla tercih edilen cerrahi yöntemi tüp mide ameliyatıdır. Tüp mide ameliyatı ile hastaların % 75’inden fazlası hem obeziteden hem de diyabetten kurtulabilmektedir. Tüm bunların yanında altını çizmekte fayda vardır ki; diyabet rahatsızlığının tedavisinde öncelikli olarak mide hacmi küçültülür, 12 parmak bağırsağı bypass edilerek yiyeceklerin mideden sonra direkt olarak ince bağırsağa gitmesi sağlanır, mideden çıkan gıdaların fazla emilmesi engellenir. Obezite ve diyabet hastalarının yaklaşık % 70’inde sadece midenin hacmi küçültülerek iyileşme sağlanabilmektedir. Normal şartlar altında alınan besinler mideden sonra 12 parmak bağırsağına oradan da ince bağırsağa gitmektedir. Ancak cerrahi operasyon ile hastanın 12 parmak bağırsağı ve ince bağırsağın başlangıç yeri by pass edilir ve yiyecekler mideden sonra direkt olarak ince bağırsağa ulaşır. Bu sayede 12 parmak bağırsağında ve ince bağırsağı başında Glukagon salgılanmaz ve kan şekeri de daha az yükselmiş olur. Mideden çıkan gıdalar fazla emilmeden direkt olarak ince bağırsağın son kısmına temas ettiklerinde buradaki L hücrelerinden GLP-1 hormonu fazla miktarda salgılanır ve bundan dolayı da kan şekeri düşmektedir.