PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sevgi mi Aşk mı?



DigdeMM
19.Temmuz.2014, 10:42
Sevmek mi güzeldir sizce sevilmek mi? Aşk nedir sizce sevginin bir üst derecesi mi yoksa başka bir şey mi?
Televizyonlarda, paparazi gibi programlarda “aşkları bittiği için” birbirinden ayrılan ve aynı gün bir başkasına birkaç gün sonra bitecek olan aşkını ilan edenlerden geçilmiyor.
Nedir bu aşk fırtınaları? Karnı acıkanın yemeğe aşık olması ve karnını doyurunca aşkının bitmesi gibi bir şey mi acaba?
Yani bedensel ihtirasların bir fırtınası mı? Yoksa gerçek bir sevgi mi? İnsan sevgisiz yaşayamayacağına göre, gerçek sevgi hiç biter mi?
Leyla’nın Mecnuna aşkını duymayanımız yoktur. Dönemin yöneticisi bu aşkı duyunca merak etmiş, “bakalım nasıl bir şey bu Leyla? Bu derece aşık olunduğuna göre çok güzel olmalı” diye düşünmüş.
Leyla’yı gördüğünde ise hayli şaşırmış çünkü Leyla düşündüğünün aksine çirkin mi çirkin bir kızcağız.
Hemen Mecnunu çağırtmış sarayına, demiş ki;
“-Allah aşkına ne buldun bu çirkin kızda? Çevrene bak bir hele, sarayımdaki güzellerden istediğini sana vereyim, hiç olmaz ise aşık olduğuna deysin”
Mecnun’un cevabı ise;
“- Sen bir de benim gözbebeklerimden gör Leyla’yı ”
Aşk bu işte, kendinden geçme. Sevgi bu işte, aşka yol tutan. Aşkın bedenle ilgisi yok, bir ruh hali, sarhoşluk. Sadece kendinden geçme, sevdiğinin uğruna yok olma.
***
1986 ya da 87 yılı yaz günleriydi sanırım, bir çay bahçesinin yanından geçiyordum. Televizyonda ya arabesk bir film oynuyor ya da arabesk bir müzik çalıyordu. Acılı, arabesk müziğin sesinden, yaklaştıkça rahatsızlık duyduğumu düşünmeye başlamıştım ki, duvarın kenarına diz çökmüş, gözleri yaşlı bir genci görünce, bir anda, bütün düşüncem değişti.
O an belki bir ömür kadar süreyi birkaç saniye içinde yaşadığımı hatırlarım. Beynim adeta son gaz çalışmaya, gözlerimin önünden şekiller ve düşünceler uçuşmaya başlamıştı.
Neydi bu, beni rahatsız ederken o genci ağlatan?
Bu arabesk müzik mi yapmıştı bunu? Yoksa bizler mi ruh hallerimize göre gelen etkiye göre farklı tepkiler veriyorduk?
O genç, bir türlü açılamadığı, ya da kendisini terk eden kız arkadaşına karşı duyduğu aşkı mı yaşıyordu o müzikte?
Yoksa ben Leyla’yı çirkin bulan kişiydim de, o genç mecnun muydu?
***
Günümüzde gençlerin moda tabirle her an, her saniye aşık olduklarını gördükçe, aşkın yediden yetmişe insanlardaki halini hep merak ederim ve düşünürüm. Nedir aşk? Çocuklarda nasıldır, gençlerde nasıl? Ya ihtiyarlıkta nasıl olacak? Erkekler nasıl hisseder aşkı, kadınlar nasıl?
Aşkın ya da sevginin ifadesi çocuklar ile yetişkinlerde farklımıdır acaba?
Bir çocuk düşünün, oyun çağında olsun. Kendi çocuklarınızı ya da çocukluğunuzu düşünün.
Bu çocuğun aşkı ancak çok istediği bir oyuncak olabilir, ya da elde etmek istediği şey, her ne ise.
Takip edin ve gözlemleyin bakalım neler yapar çocuklar sahip olmak istediği şeyi elde edebilmek için?
Kendisini şekilden şekle, kılıftan kılıfa, farklı kimliklere sokar mı yetişkinler gibi? Yoksa bütün saflığıyla önce ister sonra da ağlamaya mı başlar?
Ağlarken bir ayna tutsanız ve çirkinliğini gösterseniz bile hiç umurunda mıdır?
Siz inat ettikçe, o da inat etmez mi? Hele ağlayarak bir şeyi elde etmeye alıştıysa hiç pes eder mi?
Çocuğun aşkı o ağladığı şeyedir. İllaki onu elde edecek. Bunun için hiç yılmadan mücadele eder, bıkmadan ister.
Peki alırsanız ne olur? Eve gelir, biraz oynar ve bir köşeye ya kırılmış ya da unutulmuş olarak bırakılır o oyuncak, aşk bitmiştir artık.
Aşk bir şeyi elde edinceye kadardır bu çocukta. Gerçekte ise aşk elde edilemeyenedir, arzu edilene duyulan hasretin sonucudur insana yansıyan.
Bir gün bir misafir çocuğu gelip de o oyuncağa el atınca tekrar kıymete biner ancak bu sefer aşk değil de kıskançlıktır açığa dökülen duygular.
Şimdi gelin bir yetişkini düşünün. Oyuncak yerine bir sevgili koyun bakalım neler olacak?
Kız erkek hiç fark etmez, hepsi de elde etmek istediğine karşı bir özlem içindedir, aşk sancıları çeker, heyecan yaşar.
Ancak çocuk gibi saf ve temiz hareket etmez yetişkinler, perdeli davranırlar, kendilerini gizlerler, kurnazdırlar. Sahip olmak istedikleri her neden hoşlanırsa öyle giyinir, öyle konuşurlar, ömür boyu bitmeyecek bir duygu sanırlar aşk diye hissettikleri bedeni arzularını.
Birbirleri için süslenirler, süslü birer paket haline getirirler kendilerini, içlerini göstermezler bir türlü, hep saklarlar.
Gözlerine bir perde çekmiştir onların aşk adını verdikleri bu duygu.
Öyle ki evlendikten kısa bir müddet sonra bu perde açılmaya başlar ve karşılarında hiç tanımadıkları birini bulurlar.
Birbirlerine yabancıdırlar adeta, kenara atılmayı bekleyen oyuncak misali.
Giyiniş, konuşma ve hareketleri, önceden hiç görmedikleri şekillere dönmüştür.
Paketin süslü kağıtları birer birer yırtılmış ve içlerinden kendi öz varlıkları çıkmıştır.
İşte ne olursa ondan sonra olur? Birbirlerini suçlamaya başlarlar.
Kendi başlarına düşünürler, içlerinde sevgi kaldı mı diye?
Ben niye eskisi gibi hissetmiyorum diye de sorarlar birbirlerine.
Oysa kısa bir süre önce ne kadar da çok seviyorlardı birbirlerini ve birbirleri için ölebilirlerdi.
***
Ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama bir gün birkaç yıllık evli bir öğrencimle bu konuyu konuşuyorduk.
Şikayetleri yukarıdakiler gibiydi, hep şikayet ediyordu evlenmeden önce böyle değildi diye. Kendisine; “-Sen böyle miydin?” diye sorduğumu hatırlıyorum.
“-Evet, ben hiç değişmedim” dediğinde peş peşe sorularımı sıraladım;
-Yani onu görmeye gittiğinde kıyafetlerine hiç dikkat etmiyordun?
-Seni görmeye geldiğinde evde normal halinde, pijamayla onu karşılıyordun.
-Birlikte otururken burnunu karıştırabiliyordun.
-O konuşurken hiç dinlemiyor, dışarıyla ilgileniyordun.
Şeklinde soru bombardımanı karşısında gülümsediğini, gözlerinin çok derine daldığını hatırlıyorum.
Adeta heykelleşmiş bir şekilde, gözler derinde iken, sesi adeta çok uzaklardan gelir gibi, “elbette bunları yapmıyordum” dediğini hatırlıyorum.
Evet, aşk gizemlerde saklıdır, sırlarla örtülüdür, elde edilemeyene, hatta edilemeyecek olana duyulan hasrettir….