PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Uluslararası İktisat Konu Özetleri



Lontanie
26.Nisan.2018, 00:23
Uluslararası para sistemi, dünya üzerinde mevcut olan bağımsız ülkeler ile ekonomik birimlerin kendi aralarında her türlü ödemenin yapılabilmesine imkan tanıyan uluslararası kurumsal yapı, mekanizma ve uygulamalar bütünüdür.

Bu anlamda uluslararası parasistemine uluslar arasıpara düzeni de denir. 1944 yılında kurulan Bretton Woods Sisteminden (IMF Sistemi) önceki uluslararası ödeme sistemi, altın standardıdır. 1870'li yıllardan 1929 dünya ekonomik krizine kadar altın standardı, uluslararası para sisteminin

esasını oluşturmuştur. 1930'lardan Bretton Woods Sisteminin kurulduğu 1944 yılına kadar geçen süre ise buhran dönemidir. 2 nci Dünya Savaşı sonrası Bretton Woods'ta toplanan Konferans'ta alınan kararlar ile kurulan ve 15 Ağustos 1971 tarihinde kadar süren uluslararası para sistemi, altın döviz standardına dayanmıştır.

2 nci Dünya Savaşından sonra uluslararası para konularını düzenleme görevi Fon'a verildiği için, Bretton Woods Sistemine IMF Sistemi de denir. Bretton Woods Sistemi'nde, likidite ve anahtar paraya güven sorunu, dış denge sorunu, emisyon kazançları sorunu, kaynak israfı sorunu ve spekülasyon sorunu ortaya çıkmıştır.

Altın döviz standardı, 15 Ağustos 1971 tarihinde alınan Camp David Kararları Sonucunda ortadan kalkmış ve doların altına konvertibilitesi böylece sona ermiştir. 18 Aralık 1971'de dolar devalüe edilmiştir. Bu tarihten yaklaşık iki yıl sonra 12 Şubat 1973'te dolar ikinci defa devalüasyona uğramıştır.

IMF, 7-8 Ocak 1976 tarihinde Jamaika'da almış olduğu kararları 1 Nisan 1978'de yürürlüğe koymuştur.

Jamaika Anlaşması sonucunda Fon, mevcut dalgalı kurları yasallaştırmış, gözetimli dalgalanma meşrulaştırılarak fiilen ayarlanabilir sabit kur sistemine son verilmiştir. Yeni düzenlemeye göre IMF üyeleri, döviz kuru seçimlerini kendi özel durumlarına göre yapabileceklerdir.

Sabit kurlu Bretton Woods Sisteminin 1973 Mart ayında yıkılmasından ve 1978 yılında IMF Anasözleşmesinin ikinci defa değiştirilmesinden sonra dünya ekonomisinde, devlet müdahalesinin asgari seviyede olduğu dalgalı kurlar ile milli parayı yabancı bir para veya paralar sepetine bağlayan sabit kurlar arasında kalan kur sistemleri geçerlilik kazanmıştır.

Günümüzde dünya ekonomisinde ağırlığı olan ve sanayileşmiş ülkeler, dalgalı kur sisistemini kabul etmişlerdir. Sabit kur sistemini ise genelde ana ülke ile çok yakın ekonomik ilişkileri olan ülkeler benimsemişlerdir.

Uluslararası likidite, bir ülkenin para otoriteleri ile mali kurumları elinde bulunan altın, konvertibl döviz, SDR, IMF'deki çekme hakları ile diğer kredi kolaylıklarını kapsar. Bir ülkenin sahip olduğu likidite, o ülkenin kendisine ait rezervleri ile diğer ülkelerden borçlanma sonucu sağladığı rezervlerden meydana gelir.

Dünya rezerv arzı içinde döviz en büyük paya sahiptir. İkinci sırayı altın almaktadır. Dövizler içinde payı yüksek olanlar arasında ABD doları, Alman markı, ECU ve Japon yeni ön sırada gelmektedir.

Uluslararası Para Fonu Konu Özeti

Uluslararası Para Fonu, II nci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş uluslararası bir ekonomik kuruluştur. Temel amacı, üye ülkelerin ödemeler bilançosu açıklarını azaltmada onlara yardımcı olmaktır. IMF'de sermaye çok önemli bir fonksiyona sahiptir.

Ülkelerin sermayeye katılım payları olan kotalar, üyelerin oy güçlerini belirler, Fon'a katkılarına ve Fon'dan borçlanmalarına etki eder. Ülkelerin oy gücü, ülkelerin yönetimde etkinliklerin belirlenmesi açısından çok önemlidir. IMF'den kaynak isteyen üye ülkeler bazı şartları yerine getirmek durumundadırlar.

Bunlardan en önemlileri, üye ülkenin uygulayacağı ekonomik programa ilişkin olarak IMF'ye bir niyet mektubu vermesi, IMF ile bir stand-by düzenlemesi yapması, kullanılacak imkanın taksitlendirilmesi, üye ülkenin uygulamalarının zaman içinde gözden geçirilmesidir.

IMF elindeki mali kaynakları, Fon'un politikalarına uygun olarak talepte bulunan üyelerine tahsis ederek, onların karşılaştıkları ödemeler dengesi açıklarını finanse eder.

Fon'dan borçlanma, bir ülkenin parasının diğer ülke parasıyla değiştirilmesi veya parası karşılığında diğer bir üye ülkenin parasının satın alınması şeklinde olur. IMF'den kaynak kullanımı, bir çeşit kredi kullanımı olmadığından, kredi yerine "imkan" veya "kolaylık" kelimeleri kullanılır.

Bir üye ülke IMF kaynaklarını kullanmak istediğinde, bu imkan kadar kendi milli parasını ve bu miktarı içeren bir taahhütnameyi IMF'ye verir. Fon da, bu taahhüde karşılık üye ülkenin ihtiyaç duyduğu döviz cinsinden gerekli miktarı tahsis eder. IMF'ye üye ülkelerin IMF'den sağladıkları fonlar temelde üç ana hesaptan karşılanır. Bunlar, Genel Kaynaklar Hesabı, Özel Tahsisler Hesabı ve Özel Çekme Hakları Hesabı'dır.

IMF'nin kredi dilim imkanları, Fon'un klasik kaynak kullanım mekanizmalarından en önemlisidir. Üyelerin kotaları ile sınırlı kalarak kullandıkları Fon kaynaklarına "normal çekme hakları" denir ve beş dilime ayrılır. Kredi dilimlerinden yararlanmak için IMF ile bir stand-by düzenlemesi (destekleme düzenlemesi) yapmak gerekir.

Bu düzenleme, üye ülkelerin IMF ile anlaştığı konuları içeren karşılıklı bir taahhüttür. Üye ülkenin kotasının ilk dilimi dışında kalan ve bölüm içinde Fon'dan sağlanan imkanlara üst kredi dilimi politikası denir. Bu politika içinde kullanılan her üst kredi dilimi için IMF'nin ileri sürmüş olduğu şartlar giderek ağırlaşır.

IMF'den üye ülkeler ayrıca, Petrol Kolaylığı, Genişletilmiş Fon Kolaylığı, Ek Finansman Kolaylığı, Genişletilmiş Kullanım Politikası, Gelişme Yolunda Ülkeler İçin Özel Kolaylıklar (Telafi Edici Olağanüstü Finansman Kolaylığı ve Tampon Stok Finansman Kolaylığı), Yapısal Uyum Kolaylığı, Güçlendirilmiş Yapısal Uyum Kolaylığı ve Sistemi Yapılandırma Kolaylık'larından imkan sağlayabilirler. Özel Çekme Hakları (SDR), IMF'nin yaratmış olduğu özel bir likiditedir.

Fon'un normal çekme haklarından aynı olarak üyelere uluslararası rezerv sağlamak amacıyla 1970 yılında yaratılmıştır. SDR, hem bir "hesap birimi" ve hem de bir "uluslararası rezerv para"dır. SDR, ABD doları, Alman markı, Japon yeni, Fransız frangı ve İngiliz sterlini'nden oluşan bir sepete dayanır. IMF, her işgünü SDR'nin sepet içindeki paralara göre durumunu hesaplar.

SDR, döviz satın alınması, mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kredi açılması, kredi borçlarının ödenmesi, bağış, faiz ve diğer ödemelerin yapılması ve borç verilmesinde kullanılmaktadır. Türkiye, IMF'ye 1947 yılında katılmıştır. Günümüzde Fon'daki kotası 956 milyon SDR'dir.

Türkiye Fon imkanlarından, rezerv dilimi pozisyonu, stand-by düzenlemesine bağlı olarak kredi dilimi imkanı, süresi uzatılmış düzenlemeye bağlı olarak genişletilmiş Fon Kolaylığı, Telafi Edici ve Olağanüstü Finansman Kolaylığı ile Petrol Kolaylığı'ndan yararlanabilir. Türkiye, 1961 yılında ilk IMF imkanını kullandığından sonra geçen sürede, Fon ile 16 adet stand-by düzenlemesi yapmıştır. Son stand-by düzenlemesi, Mart 1996'da fesh edilmiştir.

26 Haziran 1998'de IMF ile Yakın İzleme Programı uygulamasına gidilmiştir. Ancak IMF ile mali kaynak sağlamak için herhangi bir düzenleme yapılmadığı için kaynak sağlama konusunda başarıya ulaşılamamıştır. 22 Aralık 1999'da ise IMF ile Türkiye arasında 18. Anlaşma imzalanmıştır. IMF ile aynı tarihte kurulan Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerin özellikle orta ve uzun vadeli kredi ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışır.

Uluslararası Özel Mali Sermaye Akımları Konu Özeti

Mali kaynakların fon sahiplerinden fon talep edenlere aktarılmasıyla ilgili işlemler mali işlemlerdir.

Bu tür işlemler aynı zamanda para veya sermaye piyasası işlemi niteliğindedir. Birincisinde yabancı ülkedeki bir bankada mevduat veya kredi işlemi, ikincisinde ise yabancı ülke sermaye piyasalarından tahvil veya hisse senedi gibi değerli kağıtların alım satımı söz konusudur. Farklı ülkelerde yerleşik taraflar arasındaki mâli işlemler uluslar arası niteliktedir.

Uluslararası sermaye akımına yol açan çeşitli nedenler vardır. New York, Londra, Paris, Frankfurt, Tokyo ve Hong Kong gibi merkezlerdünyadaki başlıca mâli piyasaları oluşturmaktadır. Bu piyasalar arasında döviz piyasaları, Europara ve Eurotahvil piyasaları sayılabilir.

Son yıllarda ulaştırma ve haberleşme alanındaki hızlı teknolojik ilerlemeler uluslararası sermaye piyasalarınıdaha sıkı biçimde birbirine bağlamıştır. Uluslararası sermaye işlemlerini ev halkı, ticari ve sınaî işletmeler özel mali kurumlar, hükümetler ve resmî kuruluşlar yapar. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Eurodolar piyasasıdaha sonra bütün Batı Avrupa'ya, oradan da Avrupa-dışına yayılmıştır.

Ayrıca giderek Eurodolar işlemleri dolardan başka sağlam paralarla da yapılmaya başlanmıştır. Bir paranın, onu çıkartan ulusal ülke dışında oluşan piyasasına Eurodolar piyasası denir. Eurodolar piyasasında mevduat faizleri ana ülkeden daha yüksek, kredi faizleri ise daha düşüktür.

Bu durum söz konusu piyasaları, hem tasarrufçu hem de fon talep edenler açısından daha cazip bir duruma getirir. Dış piyasadan borçlanmak isteyen şirket veya hükümetler ilgili yabancı ülkenin ulusal parası cinsinden çıkarttıkları tahvilleri o ülkenin menkul değer borsasında satarlar. Klasik borçlanma yöntemi budur.

Bazen de bir yabancı para cinsinden çıkartılan tahviller farklı ülkelerin sermaye piyasalarında pazarlanabilir. Bu tür piyasalara Eurotahvil piyasaları adı verilir. Eurotahvil kredileri genellikle bir bankalar konsorsiyumu tarafından sağlanır. Türkiye de bu piyasadan zaman zaman yararlanmaktadır.

Uluslararası İktisada Giriş ve Klasik Dış Ticaret Teorisi Konu Özeti

Uluslararası ekonomik olaylar ülkeler arasındaki mal, hizmet, faktör hareketlerini konu alır. Uluslararası iktisat biliminin yaklaşık iki asırlık bir geçmişi vardır ve Uluslararası Ticaret ve Uluslararası Parasal İlişkiler olarak iki bölüme ayrılır.

Ülkelerarası ticaret ile ülke içi ticaret arasında bazı farklılıklar vardır. Dış ticaretin nedenleri; yurt içi talebe göre yurt içi üretimdeki farklar, fiyat farklılıkları ve mal farklılıkları şeklinde üç başlık altında toplanabilir. Ülkelerin neden dış ticaret yaptıklarını, dış ticaretin bileşimi ve dış ticaret fiyatları gibi konuları kapsayan ana bölüme Uluslararası Ticaret Teorisi adı verilir.

Uluslararası İktisat'ın modern bir bilim durumuna gelmesi Adam Smith ile başlar. Merkantilistlerin müdahaleci yaklaşımlarına karşın Smith, serbest ticareti ve uluslararası işbölümünü savunmuştur.

A. Smith'in uluslararası ticaretin nedenine ilişkin açıklamaları Mutlak Üstünlük Teorisi'ne dayanır. Bu teoriye göre bir ülke hangi malları mutlak maliyetlere göre diğerlerinden daha ucuza üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaşmalıdır. David Ricardo ise dış ticaretin temelini Karşılaştırmalı Üstünlüklere bağlamakla daha kapsamlı bir açıklama getirmiştir.

Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi'ne göre bir ülke üretiminde nisbi üstünlüğe sahip olduğu malları ihraç, nisbeten üstün olmadığı malları da ithal etmelidir. Böylece kıt ekonomik kaynaklar optimum biçimde kullanılmış olur. Uluslararası Ticaret Teorisi'nde standart iki-mallı, iki-ülkeli modeller kullanılır.

Tam rekabet, devlet müdahalesinin yokluğu ve taşıma giderlerinin sıfır olması teorinin öteki varsayımları arasındadır. Smith ve Ricardo, analizlerini arz faktörleri ile yapmış, talep faktörünü dikkate almamışlardır.

O nedenle Klasik modelde üretim maliyetlerinin fiyatlarla özdeş olduğu kabul edilir. Klasikler ayrıca, maliyeti tek bir faktörün yani emeğin belirlediğini varsaymışlar, sermaye ve doğal kaynak faktörlerini maliyet unsuru saymamışlardır.

Ricardo modelinin, bunların dışında da bir takım eksikleri vardır. Bunlar arasında modelin sabit maliyetlere dayanması, işgücünün ülke içinde tam hareketli ülkeler arasında tam hareketsiz olması, teorinin statik özellik taşıması sayılabilir.

Tarife Dışı Kısıtlamalar ve İhracatı TeşvikÖnlemleri Konu Özeti

Tarife dışı kısıtlamalar, gümrük tarifelerinden ayrı olarak dış ticarete müdahale için kullanılan araçların tümünü kapsar.

Büyük çoğunluğu ithalat kısıtlamalarına yönelik olmakla beraber, ihracatın ve diğer döviz kazandırıcı işlemlerin teşvik edilmesi amacıyla da kullanılmaktadır.Kotalar , tarife dışı kısıtlamalar içinde önemli bir yere sahiptir. İthalat
kotası, gümrük tarifesinden farklı olarak, ithalat miktar veya değeri üzerinde mutlak bir sınırlama getirir. Kotalar, gümrük tarifelerinden farklı olarak gelir sağlayıcı bir etkiye sahip değildir.

Kotalar, tarifelerden farklı olarak ithalatı kesin olarak kısıtlar ve tarifelere göre daha fazla esnekliğe sahiptir. Buna karşılık, ekonomide serbest piyasa düzeninin işleyişini aksatır. Kota uygulamasında fiyat mekanizmasının işleyişi bozulur ve ekonomide yanlış kararlar alınabilir. İhracat kotaları, ihracat yapılan ülkenin isteği üzerine uygulanır.

Bir diğer ihracat kısıtlama türü ise ihracatçı ülkenin kendi isteği ile olandır. Tarife benzeri önlemler, gümrük tarifeleri gibi ithal mallarının fiyatlarını arttırarak ithalat hacmini daraltan bütün diğer kısıtlamalardır. Bu önlemle arasında dolaylı vergiler en önemlisidir.

Ayrıca, ithal teminatları da diğer bir tarife benzeri önlemdir. Gümrük vergisine benzer ithalat vergisi ve fonlar da, bir tür tarife dışı kısıtlamadır. İthal hacmini doğrudan etkileyen bütün iradi ve teknik düzenlemeler, görünmeyen engellerdir.

Günümüzde özellikle gelişme yolunda olan ülkelerin hızla sanayileşme arzuları, bir ülkelerin dış ticaret üzerindeki denetimlerinin artmasına yol açmıştır. Dampinge karşı uygulanan anti-damping vergisi, günümüzde önemli bir tarife dışı engeldir. Benzer şekilde, sübvansiyonlara karşı uygulanan telafi edilen vergiler ve döviz kontrolü de tarife dışı engeller içinde yer alır.

Gelişme yolunda olan her ülke, kalkınma sürecinde karşılaşabileceği döviz darboğazını genişletmek için ihracatını arttırmak iste. İhracatı teşvik önlemleri arasında, ihracatta prim sistemi, vergi iadesi ve indirimi, girdi teşvikleri ve devlet pazarlama yardımı yer alır.

Türkiye'de ihracatı teşvik politikası kapsamında birçok teşvik uygulanmaktadır. Bir ülkede ihracatın geliştirilmesi için bazı teşvik önlemleri uygulanıyorsa, bu politikanın sonucunda ihracat artmalı, ekonomide uygun bir kaynak tahsisi sağlanmalı ve sosyal karlılığın gerekleri yerine getirilmelidir.

İhracatı teşvik önlemleri, özel üretim yardımı olmamalı, yeni ihracat ürünleri ile sınırlı olmalı ve mümkün olduğu kadar uluslararası alanda tarife korumalarına ve misillemelere yol açmayacak nitelikte olmalıdır.

İhracatı teşvik politikası, ekonomik etkileri yönünden ithal ikamesi politikasının simetriğidir. Çünkü her iki durumda da dahili üreticiler daha ucuz üretim yapan yabancı üreticilere karşı korunmakta, onların üretim ve ihracatlarını olumsuz yönde etkilemektedirler.