PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hipnotik Trans



LaDe
09.Şubat.2018, 15:02
https://img.webme.com/pic/g/gizliilimler/hypnotic_spinning.jpg

Hipnotik Trans Nedir?

Zihin, malumatı hem bilinçli hem de bilinçaltı bir şekilde işler. Bilinçaltı beyninizin farkında olmadığınız yanıdır. Bütün istemsiz vücut fonksiyonlarını kontrol etmenin yanında deneyimlerinizi hatıralar şeklinde depolayan otonom sinir sisteminin idaresiyle o görevlidir. Zihninizin daha derin olan bu kısmı aynı zamanda heyecanlarınız, fikirleriniz, sezgileriniz, tutumlarınız, kendiniz hakkındaki imajınız ve alışkanlıklarınızdan da sorumludur.

Tamamen canlı olduğunda, bilinçli zihin, çok eleştirel olmaya ve çoğunlukla da problem çözerken fazla analiz etmeye meyillidir. Bu çoğu zaman, kaçınma ve kararsızlık, harekete geçmeyi reddetme ve fazla heyecan gibi üretken olmayan sonuçlara sebep olabilir. Fakat hipnotik durumdayken, bilinçli zihnin müdahalesi daha az muhtemeldir; bu şekilde kişi, normal mantıktan kısmen özgürleşmiş olur. Bu, bilinçaltı zihni, telkin ve imgelem şeklindeki terapiye daha riayetkar ve anlayışlı hale getirir. Bu şekilde, normal uyanıklık durumunda genellikle bilincin kontrolü dışındaki alanlarda çalışması mümkün hale getirilerek zihin olumlu bir şekilde etkilenir.[1]
Hipnotik trans, değişik hipnoz teknikleri ile kişinin zihinsel ayrışmasıdır (disosiasyon).[2] Başka bir deyişle insanların kortikal faaliyetlerinin belli bir uyarana karşı vermiş olduğu özel bir cevap halidir.[3] Lee Pulos'ın tanımıyla hipnotik trans; "telkin alma kabiliyetinin arttığı değişik bir bilinçlilik hâli'dir. [4]Genel olarak trans olgusunu kapsayan farklılaştırılmış bilinç durumları, "Hipnoz" ve "Hipnotik Trans" olarak ifade edilmektedir.[5]
Hipnotik trans, bâzı kaynaklarda, "bir değişmiş şuurluk hâli" (altered state of consciousness) olarak tanımlanmaktadır. Pek çok süje, ilk seanslarda “ben her şeyi hatırlıyorum, uyumadım ki” der; halbuki hipnotik amnezi çok derin trans ortaya çıkmadıkça görülmez ve çoğu zaman gerekli de değildir.[6]
Hipnoz, insan beyninin fizyolojik normal bir hadisesidir. Bu normal olayı her insan, hayatının her zaman diliminde zaman zaman yaşar ve uygular. Fakat bu kişiler, bunun "hipnotik trans hali" olduğunu bilmezler. İnsanın kendi zihninin ürünü olan değişik şuur halini bir başkası vasıtasıyla yapmaya hipnotik transı meydana getirmektedir.[7]
Hipnoz, kimilerine göre bir çeşit "büyü", kimilerine göre ise tıbbın bize vermiş olduğu bir olanaktır. "Hipnoz" kelimesi, eski yunanca da uyku anlamına gelir ve hipnoza girmiş kişinin görünümü de uyuyan bir kişiye çok benzer. Ancak hipnoz, bir uyku hali olmayıp uyanıklılık halidir ve hipnoz altındaki bir kişide elektroansefalogramlar uyanıklık trakeleri verir. Bilindiği gibi ansefalogram, beynin uykuda olup olmadığını en kesin şekilde bildiren bir apar eydir. Telkin hipnotizör ile süje arasında bir iletişim ise; Hipnoz bu duruma süje beyninin bir adaptasyonudur. İşte bu adaptasyon, "hipnotik trans" yoluyla olur. Bu olayın derinliğine göre adlandırıldığı malumdur. İçinde çok manaların ve durumların tarif edilebileceği trans ise, kısaca "yeni ve değişik bir şuur" olarak nitelendirilebilir.[8]
Şuuru bir balona benzetirsek, normal şuurluluk halinde balon küresel ve müsâvi şişmiştir; hipnotik transta ise balon bir miktar sönmüş (uykuya yaklaşmış) ama, tıpkı tavşan balonların kulakları gibi, bir kısmı normalin çok üstünde şişmiştir (belli bir şuur kısmında üstün bir uyanıklık ve konsantrasyon artışı vardır). Bu teşbih, neden transtaki süjelerin diğer uyaranları fark etmezken, operatörün (hipnotizörün) telkinlerini normalin çok üzerinde derecede alabilip uygulayabildiklerini izah eder.[6]
Başka bir örnek verecek olursak; "hipnotik trans"ı bir enjeksiyon işlevine benzetirsek, nasıl ki içi boş bir enjektörü zerk ettiğimizde hastayı tedavi edemiyorsak, hipnozu da telkinsiz bir şekilde kullanmak bir anlam ifade etmeyecektir.[4]
Bilinçdışına erişimin birçok yolu vardır. Bunlar; rüyalar, dil sürçmeleri, hipnotik trans halleri ve serbest çağrışımdır. Freud, bilinçdışının varlığını ve gerçekliğini, izlemiş olduğu bir hipnotik trans çalışmasından sonra keşfetmiştir. Bir nörolog olarak hayatına yön verip nöroloji biliminde ilerlemeyi amaçlarken, izlemiş olduğu bir hipnotik trans vesilesiyle insanın ruhsal yapısına yönelmiştir.[9]
"Hipnotik trans" altında telkin etmekle, tedavi bir çok hastalıklarda, nevrozlarda ve nevrotik sendromlarla psikosomatik bozukluklarda, bronşial asthma, hipertanyison ve şeker hastalığında birtakım diğer rahatsızlıklarda, çocuklarda enüreziste, konuşma ve davranış bozukluklarında başarı ile tatbik edilebilir.[10]
Freud, insanda bilinçdışı denen bir alanın olduğunu ve bu alanın insanı etkilemekte olduğunun farkına vardı. Bilinçdışı fırsat bulduğu her ortamda dürtülerini boşaltmaya çalışır. Alkol ve uyuşturucunun etkisi altında kalındığı dönemlerde, rüyalarda, dil sürçmelerinde, hipnotik trans ve serbest çağrışım sırasında bilinçdışı materyal kendini ortaya koyar. Freud bilinçdışının varlığını ve gerçekliğini izlemiş olduğu bir "hipnotik trans" çalışmasından sonra keşfetmiştir.[11]
İnsanlar, problemlerinin bir kısmını şuurlu ya da şuurdışı baskılarlar. Kaynak, oradadır. Bilinçli olarak bir problemi baskıladıkları zaman, bu problemin varlığından haberdardırlar. Ama bir başkasıyla paylaşmazlar. "Hipnotik trans", bunu rahatça ifade etmelerini sağlar.[3]
Hipnozla tedavi, bazen geçmişteki yaşantıların lif lif incelenerek açığa çıkartılmasından sonra başarıya ulaşabilir. Mesela klastrofobi geliştirilen bir bayanın, niçin kapalı mekanlarda yalnız başına kalamadığına literatürden bir örnek verirsek; "hipnotik trans'a alınan bu bayan, derin transta iken ekminezi vasıtası ile hipnotik yaş gerilemesine tabi tutulmuştı. Klastrofobi bulgusu, çocukluk döneminde büyük annesi tarafından tuvalete kilitlendiği ve yalnız bırakıldığı bir güne kadar uzanmaktaydı. Çocuk, bunun üzerine histerik bir kişilik geliştirmiş ve çeşitli semptomlar vermişti. İşte bu tip temel nedenlere bağlı olarak "NEVROTİK DAVRANIŞ KALIPLARI OLUŞMAKTA VE NEVROTİK CEVAPLAR" ortaya çıkmaktadır.
Hipnoz; savaş nevrozlarının tedavisinde de çok değerli bir sonuca ulaşmıştır. Savaşa katılmış binlerce asker savaş içinde ve savaş sonrasında; olayları tekrar tekrar yaşıyor, bir türlü anksiyete ve stresten kurtulamıyorlardı. Gece rüyalarında patlayan bombalar ile kabus görerek uyanıyorlardı. Bu tip hastalar, "hipnotik trans'a sokularak abreaksiyon sağlanıyor ve biriken gerilim boşaltılıyordu. Çok radikal iyileşmeler elde ediliyordu. Olayları hipnozdan tekrar yaşayan hastalar, "katharzis" vasıtası ile boşalma imkanı bulabiliyorlardı. Daha komplike nevrotik davranışlar hipnoz sayesinde çözüme ve tedaviye kavuşuyorlardı.[12]
Hipnoz, telkinlerle vardır. Bu yüzden "hipnotik transt'a süjeyi (hipnoza giren kişi) belli bilinç seviyesine getirdiğinizde (alfa seviyesi) verecek olduğunuz olumlu telkinlerle amaçları doğrultusunda yönlendirebilir, motivasyondan bazı sağlık sorunlarına kadar geniş bir alanda o kişiye yararlı olabilirsiniz. Süje hipnozda iken, bilincini ve farkındalığını yitirmez. Üstelik, hipnoz halindeki kişi, uyanık halinden çok daha iyi zihinsel ve fiziksel başarı gösterebilmektedir. Bazı yayınlarda "uyku durumu" tanımlaması geçtiği ve bir çok filmde hipnoza girenlerin sanki bir zombiye döndüğü gösterildiği için bir çok yanlış anlaşılma olmaktadır. Kişiler, hipnoza girdiklerinde bilinçlerini kaybederek kendilerinden geçip, farklı bir aleme yolculuk yapacaklarını zannederler. Bu, mümkün değildir. Gösteri amaçlı yapılan bütün etkinliklerde özellikle kişinin bilincini kaybettiği gibi bir imaj verilmektedir. Oysa gerçek şudur; kişi alfa frekans düzeyine geldiğinde telkinlere duyarlı olur ama bilincini kaybetmez. Ahlak dışı, yasadışı bireyin değer yargılarına aykırı bir durum söz konusu olduğunda kişi hipnozdan çıkabilir.[4]
Hipnotik transı oluşturmak amacı ile çeşitli uyarıcılar (parlayan eşyalar, ışık, monoton ses, tıkırtı v.s.) istifade ederek beş duyuyu etkileyen (işitme, görme, taktil v.s.) amacına ulaşır. Sözle telkin, gözle tespit yöntemi ile hipnotik trans oluşturmak en çok uygulanan yöntemdir. Bu amaçla gerekli muayene ve hazırlıktan sonra hasta özel bir koltuğa alınır ya da rahat bir yastığa uzandırılır. Onun dikkatini herhangi bir noktada topladıktan sonra, yaklaşık aşağıdaki içerikli telkin ifadelerinden istifade etmek mümkündür.[10]
Hipnotik trans elde etmenin bir yolu da bazı ilaçların kişiye verilmesi şeklinde olmaktadır. Bu ilaçları alan kişiler kısa süre içinde "somnambul" hale gelmektedir. Ilaç vererek oluşturulan hipnotik hal, pek çok şekliyle normal yollarla elde edilen hipnotik trans haline benzemektedir. Ancak oluşan bu halin normal yolla oluşturulan hipnotik trans haliyle aynı olup olmadığı tartışmalıdır. Yaygın kanı ise tam bir hipnotik trans hali olmadığıdır. İlaçla hipnoz yapılması özellikle hipnoza uygun olmayan kişilerde kullanılan bir tekniktir.

İlaçla hipnoza benzemekle birlikte; "hipnotik trans" oluşturmak için değil, kişilerin hipnoza karşı dirençlerini kırmak için de bazı ilaçlar uygulanmaktadır. Bu amaçla da genellikle "Hipnotik" ilaçlar kullanılmaktadır. Verilecek küçük dozda hipnotik ilaçların kişinin hipnoza direncini zayıflattığı ve hipnozu kolaylaştırdığı bilinmektedir.[13]
Hipnotik trans altında süje, karşısına oturtulan insanın alt bellekleri ve vücut enerjileri ile ilgili bilgilere ulaşır. Bunları anlatır ve biomanyetik alanına belirli paslar uygulayarak bu işlemi başarı ile tamamlar. Çok spesifik bir örnek Amerikalı medyum Edgar Cayce, sıradan bir köylüdür. Trans altında yüzlerce kişiye teşhis ve ameliyatlar uygulamıştır. ABD'de çok önemli araştırmaların temel noktası olmuştur. (İlgilenenler, bu kişinin yaşamına ve yaptıklarına adına açılan web sayfalarından bakabilirler.) [14]
Hipnotik transın fizyolojik mahiyeti tam olarak ortaya konamamıştır. Bir çok alimler, hipnozu normal uykunun bir çeşidi gibi kabul etmiştir. İ. P. Pavlov'a göre, normal uyku beyin korteksinin yaygın, bazen de subkortikal alanları da içine alan inhibisyonudur. Hipnotik transı ise local bir inhibisyon halidir. Beyin korteksinde "Gözetici bölgelerin" olması ile normal uykudan ayrılır. Hipnotist, aynı "Gözetici Bölgelerin" aralığı ile hipnoz altına alınan şahısla bağlantılarını sürdürebilir.[10]
Hipnotik transta üzerinde durulması gereken önemli konu, hastanın psikolojik yapısı ve psikodinamik durumudur. Bu nedenle hekim, hipnoz uygulayacağı hastasının psikodinamik gelişimini ve psikolojik yapısını bilmelidir.[9]
Profesör Spiegel, "Trans ve Tedaviler" adlı üniversite ders kitabında transın yoğun hipnoz hali olarak tarif edildiğini söylüyor: "Zaman zannettiğinizden çok daha hızlı geçebilir ve telkinlere nispeten eleştirel olmayan bir şekilde tepki vermeye meyledersiniz. Bunlar hakkında düşünmeden yapmayı kabul edersiniz." [15]
Kalp atımının hızlandırılıp yavaşlatılması üzerinde hipnotik telkinin etkili olduğu bildirilmektedir. Hipnotik transa sokulan sujeler, telkinlerle aktif hale getirilerek kalp atımı hızlandırılırken; aynı sujelere gevşeme, rahatlama ve uyku telkinleri verildiğinde, kalp atımları yavaşlatılmıştır.[16][17]

Hipnotik trans halindeki sujelere verilen değişik telkinler vasıtasıyla EKG değişiklikleri meydana getirilmiştir. Vücut gevşemesiyle ilgili verilen telkinlerde kalp yavaşlaması gözlenirken, anksiyete ve gerginliği uyandıran telkinlerde çarpıntı, ventriküler ekstrosistoller ve T dalgasının düzleşmesi EKG de görülmüştür.[18][16][17]
Hipnotik transtaki bir süjeye kurşun kalemle dokunup bunun kızgın bir demir olduğunu söylerseniz canı çok yanar, hattâ orada kızarıklık ve bül dahi oluşabilir [19] (bu ve benzeri psikosomatik tezahürlerin altında limbik sistemle frontal korteks ve diensefalik yapılar arasındaki karmaşık, resiprokal ilişkiler yatmaktadır); tersi de doğrudur, hipno-anesteziyle pek çok majör ya da minör cerrahî girişim uygun şahıslarda başarıyla gerçekleştirilmektedir (bu gibi “ağrı agnozisi” hâllerinin altında da muhtemelen kortikal supresyon yatmaktadır; nitekim akupunktur ve benzeri kontrirritasyon yöntemlerine bağlı hipoaljezi-analjezi naltrekson gibi opiat antagonistleriyle ortadan kaldırılabilirken, hipno-analjezide bu görülmemektedir). Savaşırken yâhut da spor yaparken ağrı idraki azalan insanlar hepimizin malûmudur. Bütün bunlar dikkate alındığında, ağrının basitçe bir duyum (sensation) değil, kompleks bir yaşantı (experience) olduğu görülecektir. Çağdaş algolojinin tesisinde pek çok bilimdışı ya da bilimsel gelişme ve aşamanın rolleri olmuştur ve olmaktadır.[20][21][6]
Tarihçe

Çok eski Şamanist ayinlerde terapi amacıyla insanlar çeşitli hareketler yaparak transa geçerlerdi. Eski yunan mitolojisi de ayni ayinler ve trans gözlenmektedir. Bugün Afrika'da ki otantik halk danslarında da bu trans sağlanmakta ve bu durum terapi ve ayin maksadıyla yapılmaktadır.
Osmanlılardaki zikir toplumlarında da bas ve gövdenin sallanılarak vecd, cezbe haline (extaz) gelinmesi de aslında bir trans eldesine matuftur. Ruhçulara (ispirtualizm)göre trans eldesi, olayı bir "posesyon'dur. Transa giren kişiye "posedo", transtaki kişinin bedenine giren ruha "posedör" denir. Bu, bir ruh olabileceği gibi, Cin ya da Şeytan ve ya da da Tanrı olabilir. Tanrı-İnsan posesyonu en gelişmiş trans olmakta ve buna "inisiasyon" denilmektedir. Anlayışımıza göre ruhçuların bu tezi doğru değildir. Ancak ister bir tarikat zikri, ister bir rock dans, ister Afrika otantik halk çılgınlıkları olsun hepsinde de ortadaki konuya (din, müzik, ask) göre garip hareketler yapılmakta ve neticede "trans'a geçilmektedir. Trans'ta ihtimal ki beden ile onu saran "aura" ya da "astral beden" arasındaki konum farklılaşmakta şuur kaybolmasa bile farklı bir bilinç hali ortaya çıkmaktadır. Bu durumda o kimse acı duymamakta ve kendisinden istenen her türlü hareketi yapmaktadır.
Şamanist ayinlerden Yunan posesyonlarına, Afrika danslarına, Hıristiyan ayinlerine, şifacıların, rûyet (görün, durugörü) sahiplerinin ve tarikatçıların transından manyetizma hezeyanlarına kadar transın geniş manası içinde tek parça değerlendirilip Hipnozu ve Hipnotizmayı yargılamak yanlıştır. Takdir edilir ki bir insanın başına sert bir şekilde vurulup bayılttıktan sonra ona bir kötülük yapmakla, Anestezi ile bayıltıp ameliyat etmek suretiyle onu yasama döndürmek farklı şeylerdir. Her ne kadar iki olayda da kişi bayılıp şuurunu kaybetmiş olsa da. Aynı şekilde bir ayin sırasında kişinin transa geçip bir yerlerine sis, kılıç vs. Sokması ile hipnotik bir trans sonucu bir kişiye anestezi uygulanması tamamen farklıdır.[8]
Hipnozu açıklamaya çalışan ilk teori, Franz Anthony Mesmer tarafından ileri sürülmüştür. Bu teoriye göre bütün kainatı canlılıkla ilgili "manyetik bir akışkan" doldurmaktadır. Mesmer bu akışkanın mıknatıslardan ya da hipnoz yapabilen kişilerden hipnoz olacak kişilere geçtiğine ve hipnozun bu şekilde oluştuğuna inanıyordu. 1765'te yayınladığı "Yıldızların ve Gezegenlerin İnsan Vücudu Üzerindeki Etkileri" isimli doktora tezi ile bu teorinin temellerini atmıştı. Bu tezinde, kainatta hiçbir boşluğun olmadığına, maddelerin bölünebilen en küçük parçalarının bile aralarındaki boşlukların akışkan bir cevherle (fluid) dolu olduğunu belirtiyordu. Bu akışkanın canlı cisimlere değişik etkileri olduğunu, aynı zamanda da canlı cisimleri çeşitli gök cisimlerinin etkisine maruz bıraktığını ileri sürüyordu. Bu akışkanın insan vücudunda da özel bir etki ettiğini, insanı çevresindeki diğer canlı ve cisimlere karşı etkili olmaya kabiliyetli kıldığını açıklıyordu. Bu akışkanın canlı cisimlerdeki etkisinin mıknatısın etkilerine benzer gördüğünden bu etkiye de "Canlı Mıknatısiyet (Magnetisma Animale)" diyordu. İnsanda da mıknatıslarda olduğu gibi kutuplanmalar olduğunu, bu kutuplanmalarda bir dengenin bulunduğunu, bu dengenin bozulması ile hastalıkların ortaya çıktığını ileri sürüyordu. Parmak uçlarından bu manyetik akışkanın diğer insanlara geçtiğine inanan Mesmer, pas adını verdiği el ve kol hareketleri ile bu akışkanı hastalarına geçirerek hastalarını tedavi ettiğine inanıyordu. Mesmer'in bu açıklamaları doğrultusunda hipnoz olayı önceleri "Magnetisma (Manyetizma)" olarak anılmış, Mesmer'in açıklamalarına da "Magnetisma Animale" teorisi ya da "Fluidistik" görüş ismi verilmiştir.
Yapılan pek çok çalışmada hipnotik trans halinin oluşmasında hipnoz yapılacak kişiye mıknatıslarla ya da elle "Pas" yapılmasının şart olmadığı gösterildi. Özellikle bu konuda geniş çalışmaları bulunan Dr. Braid, deneklerin bakışlarını belli bir nesne üzerinde sabit hale getirmekle transın oluştuğunu gözledi. Sonuçta hipnoz oluşması için "Manyetik akışkanların" geçmesinin gerekli olmadığını göstermiş oldu. Bu çalışmaları sonucunda Dr. Braid, hipnotik trans haline Yunanca uyku anlamına gelen "hipnoz" (Hypnos) adını verdi. Manyetizma deyimi yerine de hipnotizma deyimini kullandı. Sonradan bir çeşit uyku hali olmadığı anlaşılmakla birlikte, "hipnotik trans" hali, bu tarihten sonra "hipnoz" olarak anıldı. Dr. Braid hipnotizma ile ilgili görüşlerini açıkladığı "Neurohypnology" isimli bir de eser yayınladı. Ancak bu eseri ilgi görmedi. Dr. Braid hipnotik trans haline uyku anlamına gelen hipnoz demişti ama tam olarak, hipnozun "Bir çeşit uyku ya da uyku benzeri bir hal" olduğunu söylememişti. Hipnozun uykunun bir çeşidi olduğunu ileri sürenler ise Braid'dan daha sonraki zamanlarda hipnozu araştıran fizyologlar olmuştur.
Meşhur Rus fizyoloğu Pavlov ise yaptığı uzun çalışmalar sonunda hipnozun birtakım şartlandırma refleksleri ile oluştuğunu ve normal uykunun bir çeşidi olduğunu söylüyordu. Pavlov'a göre normal uyku ile hipnoz arasında, kantitatif bazı farklar dışında asla kalitatif bir fark yoktu Hipnotik trans hali de normal uyku gibi tamamen "Korteksin bir inhibisyon hali" idi. Pavlov inhibisyonun normal gece uykusunda tüm kortekse yayılmış olduğu halde, hipnozda korteksin belli bölgelerine lokalize olduğunu söylüyordu. Hipnoz seanslarında kişi ile kurulan temasların, korteksteki inhibisyon alanları dışında kalan "Uyanık" kısımlar sayesinde olduğunu ileri sürüyordu. Pavlov'un bu açıklamaları ilk bakışta büyük ölçüde doğru gibi görülmektedir. Fakat; kortekste uyanık kısımların kalarak uyuma hali yalnızca hipnoza has bir durum değildir. Başka bazı durumlarda da benzer hallere rastlanmaktadır. Örneğin gece çok uykusuz kalmış, yorgun düşmüş ve bu nedenle uyuyakalmış bir anne kolay kolay uyandırılamazken, çocuğunun hafifçe ses çıkarması onu kolayca uyandırabilmektedir. Benzer şekilde değirmen gürültüsünde uyuyan bir değirmenci, değirmenin durmasıyla hemen uyanmaktadır. Her iki örnek hipnoz dışında da kortekste uyanık kısımlar kalarak uyunabildiğini göstermektedir.[22]
Schneck, 1954 yılında Psikiyatride hipnozun kullanım alanlarını detaylı olarak inceleyerek tartışmaya açtı. 1948 yılında başlayan çalışmaların Wolberg yayınlayarak: çeşitli psikiyatrik problemlerde tedaviye yönelik olarak hipnotik tekniklerin kullanım yollarını ortaya koydu. Diğer yazarlar ve araştırıcılar da bu çerçevede konuya çeşitli katkılarda bulundular. 1971'de Conn, uyku telkinler olmaksızın hipnotik transa nasıl girilebileceğinin yolarını ve tekniklerini tanımladı. Aynı zamanda "Hypnosynthesis" vasıtası ile ego bütünleşmesinin yollarını gösterdi. 1971 yılında Schafer uluslararası hipnoterapistler kongresinde ego-nesne ilişkilerinde hipnozun yerini tanımladı.[12]

Bugün için biliyoruz ki; hipnotik durum fizyolojik açıdan uykudan çok uyanıklık haline benzemektedir. Çünkü; Hipnotik trans halinde çekilen EEG dalgaları uykudaki bir insanınkinden çok uyanık ve şuurlu bir insanınkine benzemektedir. Yine uykuda bazal metabolizma hızı % 10 azaldığı halde "hipnotik trans" halinde değişmemektedir. Benzer şekilde beynin oksijen ve glikoz tüketimi de uyanıklıktaki gibidir. Uykuda tendon refleksleri tamamen ortadan kalktığı ya da oldukça zayıfladığı halde hipnotik trans halinde uyanıklıktaki gibi normal bulunmaktadır.

Diğer bazı fizyologlar ise hipnotik durumun merkezi sinir sisteminin aktivitesindeki değişiklikler sonucu ya da beyin içindeki bazı ganglionların inhibisyonu ile oluştuğunu ileri sürmüşlerdir. Günümüz fizyologları ise hipnozu, "Birbirini takip eden telkin ya da çeşitli uyarımlar sonucu nörolojik mekanizmalarla ortaya çıkan spesifik bir Fizyolojik hal" olarak tarif etmektedirler.

Bütün yönleri ile ele alınıp incelendiğinde hipnotik trans halini sadece fizyolojik mekanizmalarla açıklamanın da mümkün olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Özellikle de "hipnotik trans" halinde ortaya çıkan ve ilerde incelenecek olan paranormal fenomenleri bugün için bilinen fizyolojik mekanizmalarla açıklamanın imkanı yoktur.[22]
Hipnotik Transın Özellikleri



Hipnotik trans, hafif, orta ve derin olmak üzere 3 aşamadır.
Hipnotik transın derin kısmında hipnotik fenomenler dediğimiz özel bulgular ortaya çıkar.
Verilecek telkinler transın derinliğinden bağımsızdır.
Hipnotik trans, geçmişte şamanların girdiği transa benzer. Farkı bir hipnotizöe aracılığı ile yapılmasıdır.[2]
Tüm hipnotik translar esasında oto-hipnozdur. (diğer adı, kendi kendine hipnoz).[4]

Hipnotik Trans Derinlikleri ve Açılımları



Hipnoz edilen bir insanda hipnotik transın derinliği île ilgili olarak açığa çıkan fenomenler belirli bir sırayı izlemektedir.
Hipnotik trans derinlikleri, fenomenlerin ortaya çıkış sırası temel alınarak sınıflandırılmıştır.
Hafif trans halinde görülebilenler ortaya çıkmadan daha derin translarda görülebilenlerin oluşturulması kesinlikle söz konusu değildir.
Hipnotik trans halinde, hafif uyuşukluktan başlayarak, anestezi, amnezi ve hatta kişilik değişiklikleri de dahil olmak üzere çok sayıda fenomen görülebilmektedir.
Hipnotik trans derinlikleri hafif, orta ve derin trans hali olmak üzere üç başlık altında incelenmektedir.

1. Hafif Trans Durumu



Bu devre hipnotik transın ilk aşamasıdır. Bu aşamada olan kişiye, hipnoza uygunluk testleri uygulandığında bu testlerin pozitif olduğu görülür.
Ayrıca; bu devrede çeşitli görme halüsinasyonları meydana getirilebilir.
Kişinin kasları gevşemiş, derin tendon refleksleri artmıştır.
Yüzde zaman zaman istem dışı gülümsemeler oluşabilir.
Bu devrede verilecek telkinler sonucu bazen şahış göz kapaklarını açamayabilir.
Ancak bu devrede anestezi ve analjezi oluşturulamaz
Bu devrede şahıs hipnozdadır ve telkin alma yeteneği artmıştır.
Kişi asla bilincini kaybetmemiştir ve bütün telkinleri kabul etmeyebilir.
İsterse telkinlere karşı direnebilir ve isterse hipnozdan tamamen çıkabilir.
Hipnotik hal daha da derinleştirilmeden bu devreden çıkarılan şahıslar her şeyi hatırladıklarını, olan biten her şeyin farkında olduklarım söyler ve genellikle hipnoza girmediklerini iddia ederler.

2. Orta Trans Durumu



Bu trans hali kataleptik devre diye de isimlendirilmektedir.
Bunun nedeni bu devreye geçebilen deneklerin uzun süre rahatsız olmadan kataleptik durumda (Kaskatı) durabilmeleridir
Bu seviyede kişi hipnozitörün pek çok telkinini yerine getirmeye başlar.
Hafif trans halinden bu devreye geçiş hipnoza yatkın kişilerde 1-2 dakika gibi kısa bir zaman diliminde olabilmektedir.
Fazla yatkın olmayan ya da çeşitli faktörler nedeniyle direnç gösteren kişilerde ise bu devreye geçiş ancak birkaç seans sonrasında olabilmektedir.
Bu devreye geçen insanın göz kapakları açıksa, bakışlar donuklaşmıştır, ufka bakar bir görünüşü vardır. Göz kapakları kapalı ise siz istemediğiniz müddetçe gözlerini açamaz.
Aksine herhangi bir telkin verilmezse kendi kendine duruş şeklini bozmaz. Bu devrede solunum derin ve oldukça yavaştır. Kaslarda bir gevşeme söz konusudur.
Verilecek telkinlerle bu devrede kişi tahta gibi kaskatı duruma sokulabilir.
Kısmi anesteziler yapılabilir ya da ağrı eşiği yükseltilebilir.
Bu devrede eğer amnezi için telkin verilmişse verilen telkin yönünde tam bir amnezi oluşabilir.
Bazen insanlar uyandırıldığında kendiliğinden transta iken olanları hatırlamama şeklinde kısmi amneziler yaşayabilmektedirler.

3. Derin Trans Durumu



Hipnotik trans halinin bu aşaması Somnambulistik Devre (Somnambulism= uyurgezerlik) olarak isimlendirilmektedir.
Hipnozun bu devresinde deneklerin gözlerinin açtırılarak, normal bir kişi gibi yedirilmesi, içirilmesi mümkün olmaktadır.
Olaydan haberi olmayan bir kişi bu derinlikte hipnoza girmiş kişiyi normal halde (uyanık) zannedebilir.
Fakat kişinin bakışları donuk, davranışları sıradandır.
Hipnozun bu devresinde, hipnotik telkin altındaki kişide ilk iki devrede oluşan tüm hipnotik fenomenler çok rahat açığa çıkarılabilir.
Bu devrede her türlü halüsinasyonlar üretilebilir.
Yine bu devre içinde hemen her türlü anestezi, analjezi ve amnezi elde etmek ve hipnoz seansı sonrasında hastaların düşünmeden yerine getirebileceği post hipnotik telkinler oluşturmak da mümkün olmaktadır.[23]

Hipnotik Transın Fizyolojik Fonksiyonlara Etkisi

Hipnotik transtaki süjelerde nabız ve kalp atımına, kan basıncına, solunum hızı ve derinliğine, sindirim sistemi faaliyetine, böbrek fonksiyonlarına, lökosit sayısı, kronaksi, kanda şeker, kalsiyum, potasyum miktarları, metabolizma, ateş, ter bezleri faaliyeti, gibi bir çok fizyolojik fonksiyonlar üzerinde yerine göre direkt ve endirekt telkinlerle etkin olunup olunamayacağı araştırılmıştır. Birçokları üzerinde bu etkinin olasılığı görülmüştür.[24]
Hipnotik Trans Halinde Neler Yaşanır?

Hipnozda Gevşeme

Hipnozda en kolay elde edilen ve en sık gözlemlenen şey hastadaki huzur, sakinlik ve gevşemedir. Danışanlarım sıklıkla daha önce hiç bu kadar gevşemediklerini ifade ederler. Stres çağında derin gevşeme olan hipnoza ne kadar fazla ihtiyaç duyulduğunu buradan anlayabiliriz. Hipnoz tüm vücutta ve ruhta hissedilen derin bir gevşemedir. Hipnoz, bilimin bulduğu nonfarmakolojik en etkili ajandır.
Düşünce Sürecinde Meydana Gelen Değişiklikler

Hipnozda düşünce süreci yavaşlar ancak yok olmaz. Düşünce derinleşir. Dikkat ve konsantrasyon hipnoz esnasında yoğundur. Belki de bundan dolayı bazı danışanlar etrafta meydana gelen değişikliklere fazla aldırmazlar.
Duygusal Değişiklikler

Hipnozla hastanın duygu durumunda değişiklikler meydana getirmek mümkündür. Öyle ki danışanın bazen seans boyunca tek bir duyguyu yaşaması ve hissetmesi sağlanabilir.
Psikomotor Değişiklikler



Vücut hareketlerinde azalma ve yavaşlama gözlenebilir.
Hareket etme isteğinde azalma (adeta tembellik) gözlenebilir.
Ağırlık, Hafiflik ve Uyuşukluk
Vücuda yayılmış rahatlık veren ağırlık uyuşukluk ve hafiflik hissedilebilir.

Hipnozda Fiziksel Bazı Değişiklikler



Nabız atışında azalma,
Reflekslerde değişme,
Yüz ifadesinde değişiklik,
Nefeslerin yavaşlaması düzenlenmesi ve derinleşmesi (Kognitif olarak korku, sinirlenme acı durumlarında nefes alma sıklaşır.)
Gözlerin REM’deki gibi hareketlenmesi ya da geriye doğru yaslanması.
Telkine bağlı olarak vücut ısısı arttırılabilir ya da azaltılabilir. Telkin olmadığı durumlarda vücut ısısının genellikle seansın başlarında azaldığını sonlarında ise arttığını gözlemlenmiştir.
Kan basıncının düşmesi,
Kalp ritminin yavaşlaması ve düzenli olması,
Oksijen tüketimi artması,
Kas gevşekliğinin artması,
Tüm yukarıdaki değişiklikleri otonom sinir sistemi gerçekleştirir. Otonom sinir sistemi bilinçli kontrolümüzde olmayan kalp atışı nefes alışı gibi faaliyetleri düzenler.[25]

Otohipnoz (Kendi Kendine Hipnoz) Nedir?

Cinsel hastalıkların tedavisinde cinsel terapistlerin çoğu zaman otohipnoz önerdiklerini ifade eden CİSED Genel Sekreteri Cinsel Terapist Psk. Gülüm Bacanak;
“Otohipnoz kişinin kendi kendini hipnotize etmesidir. Bunun için hastamıza hipnotik transta iken
"Sen benim seninle olduğumu ve sana yaptığım gibi sana hipnoz için verdiğim önerileri düşünerek kendi kendini hipnotize edeceksin, sana vermiş olduğum ve senin kendi kendine verebileceğin aynı uyanma telkinlerini verebileceksin ki otohipnozdan uyanmama korkusuna sahip olmana gerek kalmasın. Otomatikman uyanabilmeniz için biri sizin yanınızda olmalı ya da başka bir kişi hipnotik durum esnasında size gereklidir. Bunun için sağ elinin başparmağını avuç içine, diğer dört parmağını da onun üzerine kapatıp hafif bir yumruk yapacaksın. Bu esnada gözlerini kapatacaksın ve sorunun hakkında kendi kendine telkin vereceksin. Artık kendi kendinin hipnozitörü oldun. Gerektiği hallerde ve yerde ototelkini kullanıp rahatlayabilirsin. Ancak bu kendi talebin ile ilgili hazırladığın telkinler doğrultusunda uygulayabileceksin. Onun dışında kullanmayacaksın. Ortalama tedavi süren 3-5 seans arasındadır."

telkinini veririz. Otohipnozu başarmak için kullanılan daha az yaygın yollar ya da metotlar da vardır. Bunlar, kasetçalar ile hastayı hipnotize ederek tedavi etmek, tedavi edici öneriler ya da telkinler ve kendi yönteminizle uyanmak gibi çeşitli metotları içerisine alır. Hipnoz sonrasında hasta kaset çalacak ve daha sonraki hayali durumlarda hasta kendi kendine hipnotik duruma girebilecektir. Yazılı telkinlerle ve aynı yolun uygulanmasıyla bu başarılmıştır”
dedi.[26]
Birisine post hipnotik telkinle oto hipnoz öğretilmek isteniyorsa; öncelikle hipnoz tekniklerinden birini kullanarak kişinin "derin hipnotik trans'a girmesini sağlanır ve kişiye şöyle denebilir:

"... Bundan sonra artık güçlük çekmeden kendi kendinize de hipnoza girebileceksiniz. Bunun için sessiz bir yerde rahat bir koltuğa oturun ya da bir yatağa uzanın. Gözlerinizi kapatın. Birkaç kez derin nefes alıp, rahat bir şekilde nefesinizi verin. Şimdi hipnoza giriyorum diye düşünün. İçinizden sessiz ve yavaş olarak ona kadar sayın ve sayma işlemi sonunda bu şekilde hipnoza gireceksiniz. İstediğiniz anda ya da herhangi bir tehlike anında kolayca uyanabileceksiniz"
(birkaç kez ısrarlı telkinlerde bulunulur.) Daha sonra telkini kişiye tekrar ettirin ve unutmamasını telkin ederek kişiyi hipnotik transtan çıkarın. Kişi, artık oto hipnoz uygulayabilecektir. Ancak pek çok kişi bunu hemen başaramayabilir. Bunun için hipnozitörün kontrolü altında kişinin birkaç kez oto hipnoz yapması sağlanır. Bu işlem daha sonraki seanslarda da birkaç kez tekrarlanır.
Hipnoterapi Nedir?

Hipnoterapi; temel olarak danışanın hipnotik trans altına alınması ve belirli telkin sözcükleri ile desteklenmesi şeklinde gerçekleşir. Genel olarak bu amaçla 3 ila 5 civarında seans yapılır. Seans araları hipnoterapist tarafından ayarlanır. Bazı vakalarda iki ya da üç seansta sonuç alınırken bazı durumlarda 6-10 seans yapılması gerekebilir. Seans sayısı fazla olduğu ve sonuç alınması zaman aldığı için bazı danışanlar sonuç almadıklarını düşünerek tedavilerini yarım bırakırlar ve ellerine geçen bu çok değerli bir yöntemi kullanılamaz hale getirirler. Bu yüzden birçok yerde hipnoterapi öncesi bir görüşme gerçekleştirilir ve danışana prosedür hakkında bilgi verilir.

Hipnoterapinin başarılı olması için danışanın hipnotik transa alınması gerekir. Bu nedenle de danışanın uygulamayı yapan hipnoterapiste güvenmesi gerekir. Aynı zamanda bazı danışanlar hipnotik transa zor girerler ya da girmeyi reddebilirler. Bu yüzden danışanların seanslardan önce hipnoterapist ile önceden tanışması, yapılacak uygulama hakkında bilgilendirilmesi, seans ortamını görmesi ve benimsemesi ve karşılıklı konuşulmasında yarar vardır. Böylece her seansta transın derinliği daha fazla olacak ve başarı oranı artacaktır. Bazı hipnoterapistler danışanın hipnotize olma yeteneğini bazı testler ile tespit etmek isterler. Ön görüşme bu açıdan da yararlıdır. Sonuç olarak hipnoterapi seanslarına başlamadan önce karşılıklı görüşme gereklidir.[27]