PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : D Vitamini Rezerviniz Ne Durumda?



AkyaziLi
01.Ağustos.2017, 01:11
http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2017/07/9067b044-5113-4a6e-998e-07490be0d417-530x315.jpg

Kendinizi kolunuzu kıpırdatamayacak kadar yorgun bulup, işlerinizi yerine getirmekten alıkoyan bir hantallığın içerisinde mi hissediyorsunuz? Yalnız değilsiniz. Doğru bildiğimiz yanlışlar, kendimize karşı ihmalkâr tavrımız ve her şeyden önemlisi adım atamamak…
Çoğu zaman hastalıklarımızı paketlenerek bizlere sunulan, mucizevi haplardan karşılayıp geçiştirmek, aklımızdaki tek kaçış noktası olup çıkıyor. Toplumda yaygın olan bir kehanet var. Doktora gittiğimizde bizlere poşet dolusu reçete yazmayan doktoru, görevini yapmamış ve adeta bizleri baştan savma bir şekilde tedavi etmiş kabul ediyoruz. Bize bir hastalığa sahip olduğumuzu söyledikten sonra, hayatımızdaki hiçbir kötü alışkanlığı bırakmadan iyileşebileceğimizi söyleyen bir ilaç endüstrisi var. Bu yüzden çoğu zaman ilaçlara mahkûm bir yaşam bizim için tek kısa alternatif olup çıkıyor.
http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2017/07/yumurta-ne-kadar-sure-pisirilmeli-6780818-458x315.jpg
Öyle bir rahatsızlık var ki insanı kendine küstüren, ilaçlarla yaşamaya mahkûm bırakan, tedavisini aldıktan sonra ise bir bitkiden farksız tepkilere sahip olmamıza yol açan türden. Depresyon adını sıklıkla duyduğumuz, günlük yaşamımızın bir parçası artık. Sadece yüzeysel bir şekilde hastalığın derinine inmeden, o mucizevi reçetelerle hastalarını yollayan birçok doktora burada da rastlamak mümkün. Peki depresyon sadece yaşadığımız duygusal çöküntüler, baş edemediğimiz stresten mi kaynaklanıyor? Neden herkes mutsuz, huzursuz ve yorgun? Günlük yaşamın koşturmacasından, teknolojinin hayatımıza getirdiği tembellikten nasibini almayan neredeyse yok. Bizleri tamamen işlenmiş gıdalara yönelten bir endüstri var karşımızda. Yediğimiz her şeyin nereden geldiğini ve bize olan zararlarını araştırmadıkça birçok hastalığa yakalanmaktan kurtulamıyoruz. D vitamini eksikliği ise bu bilinçsizliklerden dolayı başımıza gelen ve böylece depresyona, kansere kapılarımızı aralayan sadece birkaç eksiklikten birisi. İntihara kalkışan kişilerin D vitamini değerlerinin ne kadar düşük olduğuna dair bir bulguya rastlandığını biliyor muydunuz? Peki D vitamini eksikliğinin sizde olup olmadığını nasıl anlarsınız?

http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2017/07/fe613d0472ec6f1b173f50dbe9655338-315x315.jpg
Hiç kimse yumurta ve balık yemediği için kendini suçlayıp, duygusal bunalımlarının sebebinin eksik beslenmeden dolayı olduğunu aniden fark edemez ya da bu kadar basit olduğunu düşünemez. İlk kendimizi suçlarız. Ne kadar dayanıksız ve kötü biri olduğumuzu kendimize sürekli hatırlatıp dururuz. Okulda, iş yerinde ve yakın çevremizle olan tökezlemelerimizde, bizleri sarsan bunalım eşiklerinin nedenini kendi güçsüzlüklerimizde ararız. Aslında içlerimizde aramamız gereken tek güçsüzlük, kendimize karşı ihmalkâr tutumumuz olmalı. Kahvaltısını yapmadan güne başlayan, kavrulmamış kuruyemişini yanında bulundurmayıp abur cubur makinalarına saldıran birisiyseniz, üstelik hareket etmemek için elinizden geleni yapıyorsanız, evet bu noktada kendinize kızmalısınız. Peki D vitamini eksikliğimizi fark ettik diyelim bu durumu nasıl azaltabiliriz? Öncelikle D vitamini rezervimizin kaç olması gerektiği konusunda anlaşalım. 80-150ng/ml bizim ideal ölçütümüz olarak kabul ediliyor. Bu ölçütü sağlamak için dengeli olarak tüketmemiz gereken besinler;


Yumurta

http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2017/07/mantar-1-504x315.jpg
Tereyağı
Ciğer
Paça çorbası
Somon
Sardalye
Uskumru
Ton balığı
Karides
Mantar



İkinci ve belki de en önemlisi güneşlenmek. Dört mevsimin yaşandığı bir ülkede, yine de güneşten faydalanamamaktan dert yanıyoruz. Her şey de olduğu gibi güneşlenme konusunda da aşırılıklardan kaçınmalıyız. Kimisi plajda mükemmel bronzluğunu yakalayabilmek için tüm gününü güneşin altında geçirirken, bir diğeri adeta kendini vampir olduğuna inandırarak, gündüzleri evde uyuklayıp akşamları tüm planlarını harekete geçirir. Tenimizi çok fazla güneşe maruz bırakmak ve onu tamamen yoksun bırakmak asla ölçütümüz olmamalı.
http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2017/07/guneslenme_1-473x315.jpg
İlk olarak vücudumuzun güneşle temas ettiği anda, D vitaminini sentezleyebilmesi için yukarıdaki gıdalara ihtiyacı vardır. Bu gıdalarında görevlerini yerine getirebilmesi için aynı şekilde aktif olan güneş ışınına ihtiyacı vardır. Günde 20-30 dakika güneşlenmek vücudumuzun ihtiyacı olan D vitaminini sentezlemesi için gerekli süredir. Gölgemizin boyumuzdan kısa olduğu zamanlar ise olabilecek en verimli vakitlerdir. Bir diğer yanlış ise 20 dakika güneşlenip ve hemen ardından duş almak gibi bir yanlışta bulunmak çünkü vücudumuzun D vitaminini algılayabilmesi ve depolaması için gerekli süreyi tanımalıyız.