PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Aşkı Zehirleyen Huy



Sır
14.Mart.2017, 00:10
Müʼminin Hakkʼa vuslat yolculuğunda en mühim vâsıtası, yaratılışından gelen bu muhabbet istîdâdıdır.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“İnsaf et; aşk güzel (bir âb-ı hayat)tır. Onu zedeleyen (onu zehirleyen) ise senin (nefsânî ve) kötü huylarındır. Sen, şehvete aşk adını koymuşsun. Âh bir *bilsen, şehvetle aşk arasında ne uzun bir mesâfe var!”
“İlâ*hî aşk ve vecd, müʼ*mi*ni uya*nık tu*tar. Dün*ye*vî ve şe*he*vî aşk*lar ise in*sa*nı ah*mak ve ser*sem eder…”
[Muhabbetin menşei, Cenâb-ı Hakʼtır. O, yarattığı her insanın kalbine ilâhî muhabbetin tohumunu atmıştır. Müʼminin Hakkʼa vuslat yolculuğunda en mühim vâsıtası, yaratılışından gelen bu muhabbet istîdâdıdır.


ASIL TEHLİKE
Fakat muhabbetin hakîkîsi ve mecâzîsi vardır. Hakîkîsi, Allah muhabbeti; mecâzîsi ise, Allahʼtan ***rısına duyulan muhabbettir. Esâsen rızâ-yı ilâhî ölçüleri içinde yaşanan mecâzî muhabbetler de hakîkî muhabbete bir basamaktır. Yeter ki mecâzî muhabbetler, kalp için son durak olmasın! Asıl tehlike; lâyık olmayana muhabbet duymaktır. Zira her insan, hayatta muhabbet duyduğu varlığın buna liyâkati nisbetinde bir mânevî seviye kazanır.


Bu sebeple muhabbet temâyülünü, yanlış adreslerde ziyan etmekten titizlikle sakınmak gerekir. Zira lâyıkını bulamayan muhabbetler, hayatın en hazin israflarıdır. Nefsânî menfaatlerin kıskacında sıkışıp kalan muhabbetler, kaldırım kenarlarında açan çiçeklere benzer ki, er ya da geç ayaklar altında çiğnenmeye mahkûmdur. Çöp tenekesine düşmüş bir pırlanta ne kadar tâlihsizdir! Liyâkatsiz bir elin haksız malı olmak, ne hazin bir ziyanlıktır.
Muhabbet sermayesini, ona en lâyık olan Allah Teâlâʼya hasredebilen bir kul, başta Ce*nâb-ı Hakk’ı ve O’na yakınlığı nisbetinde her varlığı gönlündeki muhabbet dâiresinin içine alır. Bu keyfiyet Yûnus Emre’nin; “Yaratılanı hoş gör, Yaratanʼdan ötürü” ifâdesinde olduğu gibi, sıfat ve mâhiyeti ne olursa olsun, Yaratan’ı hürmetine bütün mahlûkâtı, muhabbet ve merhametle kucaklayabilme hâlidir.

Hak dostları, kalplerindeki ilâhî aşk ve muhabbet tohumunu yeşerterek onu âdeta meyveli bir ağaç hâline getirmiş kimselerdir. Bu sebeple dâimâ Yaratanʼdan ötürü yaratılanlara ikram hâlinde yaşarlar. Cenâb-ı Hak ile dostluk, onları bütün mahlûkat ile dost kılar.